Yüreğinizin dayanamama noktasına kapı araladığı vakitleri, hissiyatınızın en dokunaklı anında yaşarsınız. Bunca kahra seyirci kalmayı kendinize yediremezsiniz. Okurken bazen, başınızı kaldırıp gözünüz alabildiğine ta uzaklara dalarsınız. Uzaklara dalmak yazının derinlerine inmenin bir başka tarifidir aslında.
Selvigül Kandoğmuş Şahin, derdini dava, davasını dert edinmiş bir mümin kadın olarak zamanının şahidi olma yolunda azim ve kararlılıkla yürüyüş kaydetmekte Kalbin Duası ile. Yazdıklarıyla hakikatin acılı ve sancılı yanlarına parmak basarken, gelmesinde asla şüphe olmayan o “büyük karar günü”nü de hep hatırda tutuyor.
“Kalem bir yazgı gibi yürür damarlarımıza. Düğüm düğüm olur kelimeler. Her bir cümle biliriz ki amel-i salih olmalı. Bizim yarınlarımızı, ahiretimizi aydınlatacak salih amel duraklarından bir durak olmalı yazılarımız. Bu hâl üzere yazar ve söyleriz ve dahi yaşarız. Muradımız budur. Yazdıklarımızla ve yaşadıklarımızla, güneşin altında soluk alıp verirken kulluk şuurunda olarak, eşref-i mahlukat olduğumuzu duyumsamak ve öyle girmek yazının iklimlerine. “Kalem, benim kalemdir” diyen Nuri Pakdil gibi siperden yazmak. Has okurun ve öhas yazarın önüne muhkem ve arınmış kelimelerle çıkmak yegane duamızdır...”
Yüreğinizin dayanamama noktasına kapı araladığı vakitleri, hissiyatınızın en dokunaklı anında yaşarsınız. Bunca kahra seyirci kalmayı kendinize yediremezsiniz. Okurken bazen, başınızı kaldırıp gözünüz alabildiğine ta uzaklara dalarsınız. Uzaklara dalmak yazının derinlerine inmenin bir başka tarifidir aslında.
Selvigül Kandoğmuş Şahin, derdini dava, davasını dert edinmiş bir mümin kadın olarak zamanının şahidi olma yolunda azim ve kararlılıkla yürüyüş kaydetmekte Kalbin Duası ile. Yazdıklarıyla hakikatin acılı ve sancılı yanlarına parmak basarken, gelmesinde asla şüphe olmayan o “büyük karar günü”nü de hep hatırda tutuyor.
“Kalem bir yazgı gibi yürür damarlarımıza. Düğüm düğüm olur kelimeler. Her bir cümle biliriz ki amel-i salih olmalı. Bizim yarınlarımızı, ahiretimizi aydınlatacak salih amel duraklarından bir durak olmalı yazılarımız. Bu hâl üzere yazar ve söyleriz ve dahi yaşarız. Muradımız budur. Yazdıklarımızla ve yaşadıklarımızla, güneşin altında soluk alıp verirken kulluk şuurunda olarak, eşref-i mahlukat olduğumuzu duyumsamak ve öyle girmek yazının iklimlerine. “Kalem, benim kalemdir” diyen Nuri Pakdil gibi siperden yazmak. Has okurun ve öhas yazarın önüne muhkem ve arınmış kelimelerle çıkmak yegane duamızdır...”