Tarihin Duvarlarını İstikrarsızlaştırmak
Ezgi Sarıtaş
Egemenliği ve baskıyı meşrulaştıran köken anlatılarına ve ilerlemecilikle sınırlanmış siyasal tahayyüllere zemin sağlayan, mukaddesatçı söylemlerin başat terimi olan tarih aynı zamanda ezilenlerin ve direnenlerin hikayelerini yazmanın, zamanı yepyeni biçimlerde iskân edebilmenin, siyasal olanı kopuşları ve süreklilikleriyle yeniden tahayyül edebilmenin vaadini de taşıyor. KaosQ+'nın dokuzuncu sayısı bu vaatlerin izinde queerin eleştirel merceğini tarihe çeviriyor. Tarih yazımını, arşivleri, tarihselciliği, Batı merkezli anlatıları, tarih-mekân ilişkisini ve tarihin, özellikle de Osmanlı tarihinin, gündelik siyasete nasıl sirayet ettiğini queer tartışmaların izinde sorgularken, resmi tarih anlatısına dadanan hayaletleri çağırmanın peşine düşüyor.
Geçmişteki aykırı cinselliklerin peşine düşen tarih çalışmaları, onları silme, yok etme girişimlerine karşı LGBTİ+ kimliklere bir dayanak, güvenli bir sığınak sağlamıştır. Öte yandan queer siyaset ve düşüncenin kimliğin güvenli sığınaklarını sorgulanmaya başlaması, tarihsel soruların da yeniden ele alınmasına yol açmıştır. Modern kategorilerin ve kimliklerin ortaya çıkış hikayelerine odaklanan sorular uzunca bir süre queer tarih külliyatında etkili olsa da zamanla bu çalışmalar, tarihselciliği fazlaca gelişimselci ve teleolojik bulan, queerin zamansallığı ve tarihselliği de sorgulaması gerektiğini savunan tarih ve edebiyat araştırmacıları tarafından eleştirilmiştir. Ece Durmuş'un Türkçeye kazandırdığı “Queer Çalışmalarda Yeni Gayritarihselcilik” makalesinde Valerie Traub, queer tarih yazımı alanındaki bu tartışmaları ele alıyor. Traub tarihselciliği “hetero” ile örtüştüren iddialara ciddiyetle eğilerek, queer bir tarihselciliğin imkanları üzerinde ısrar etmek gerektiğini söylüyor. Tarih yazımına ilişkin metodolojik sorulara Burkay Pasin, bu sefer mekân tartışmaları eşliğinde eğiliyor. Mekânın queer tarih yazımındaki görünmezliği sorununun, mekâna dair işlevsel okumalarla ilişkili olduğunu söyleyen yazar, yaptığı seçki üzerinden literatürü eleştirel bir gözle katediyor. Pasin'in ele aldığı literatür büyük ölçüde Batı merkezli kalırken yazar yer yer Osmanlı ve Türkiye'den tartışmalara da yer veriyor. Pasin Murathan Mungan'ın Hamamname kitabına ilişkin tanıtım yazısıyla da sayımıza katkıda bulunuyor.
Queer tarih yazımının çokça beslendiği sömürge sonrası eleştiri, Osmanlı tarih yazımını queerleştirmeye yönelik girişimlere de yol gösterici olmuştur. Bu çerçevede Elif Ceylan Özsoy, hemcinsler arası mahremiyet biçimlerinin suç olmaktan çıkarılmasına ilişkin tartışmaların altında yatan Batılı varsayımları Osmanlı İmparatorluğu üzerinden sorgulamaya açıyor. Özsoy'un kısa süre önce İngilizce yayımlanan makalesinin Türkçe çevirisi, Osmanlı modernleşmesine ilişkin Batı merkezli olmayan yaklaşımların önemine dikkat çekiyor. Abdülhamit Arvas, Özsoy'un bıraktığı yerden devam ediyor ve “Doğululaşmış Bir Batı İcadı” olarak homofobinin tarihselleştirilmesi gerekliliğine parmak basıyor. Osmanlı tarih yazımına ilişkin Arvas'ın değerlendirme yazısının işaret ettiği soruları, Selim Sırrı Kuru derinleştiriyor. Kuru ile yaptığımız söyleşide, güncel siyasetin çıkmazlarından Osmanlı tarihinin queer tahayyüllerine pek çok konuya girip çıkıyoruz. Sevcan Tiftik, bu tahayyüllerin yolunu açan temel eserlerden biri olan Walter G. Andrews ve Mehmet Kalpaklı'nın Sevgililer Çağı kitabına ilişkin eleştiri yazısıyla sayımıza katkıda bulunuyor.
Sayımızın diğer bir makalesi olan “Güç Edip Haddi Aşmak”ta Fatih Torun ve Yılmaz Yeniler, Arvas ve Kuru'nun işaret ettiği imkanların uygulamalı bir örneğini sunuyor ve Osmanlı tarih yazımında önemli bir kaynak olan kadı sicillerini queer bir bakış açısıyla okumaya girişiyor. Yazarlar, livata anahtar kelimesi ile kataloglanan dört dava kaydını hikayeleştirerek okurla paylaşırken bizleri, devlet dilinin arşivlere erişimimizi nasıl şekillendirdiği üzerine düşünmeye davet ediyor. Queer ve arşiv sözcükleri yan yana geldiğinde aklımıza gelen ilk isimlerden biri olan Ann Cvetkovich'in Hislerin Arşivi kitabının “Lezbiyen Hisler Arşivinde” bölümü, Yonca Cingöz'ün çevirisiyle bu sayımızda okurla buluşuyor. Cvetkovich, geleneksel arşiv kavrayışlarımıza meydan okuyan tabandan gelen arşivlere dikkatimizi çekiyor. Son olarak Cihan Alan, norm dışı cinsellikler üzerine yapılan dil çalışmaları üzerinden yirminci yüzyılın ortalarından günümüze uzanan bir queer dilbilim tarihçesi sunarak, queer ve tarih kavramlarının kesişiminin kapsadığı geniş tartışma alanını örneklendiriyor.
Tarihin ördüğü ve ona ördüğümüz duvarları istikrarsızlaştıran bir tarih yazımı mümkün mü sorusuyla yola çıktığımız KaosQ+ Tarih sayısının böylesi bir çabaya katkıda bulunmasını umar, keyifli okumalar dileriz.
Tarihin Duvarlarını İstikrarsızlaştırmak
Ezgi Sarıtaş
Egemenliği ve baskıyı meşrulaştıran köken anlatılarına ve ilerlemecilikle sınırlanmış siyasal tahayyüllere zemin sağlayan, mukaddesatçı söylemlerin başat terimi olan tarih aynı zamanda ezilenlerin ve direnenlerin hikayelerini yazmanın, zamanı yepyeni biçimlerde iskân edebilmenin, siyasal olanı kopuşları ve süreklilikleriyle yeniden tahayyül edebilmenin vaadini de taşıyor. KaosQ+'nın dokuzuncu sayısı bu vaatlerin izinde queerin eleştirel merceğini tarihe çeviriyor. Tarih yazımını, arşivleri, tarihselciliği, Batı merkezli anlatıları, tarih-mekân ilişkisini ve tarihin, özellikle de Osmanlı tarihinin, gündelik siyasete nasıl sirayet ettiğini queer tartışmaların izinde sorgularken, resmi tarih anlatısına dadanan hayaletleri çağırmanın peşine düşüyor.
Geçmişteki aykırı cinselliklerin peşine düşen tarih çalışmaları, onları silme, yok etme girişimlerine karşı LGBTİ+ kimliklere bir dayanak, güvenli bir sığınak sağlamıştır. Öte yandan queer siyaset ve düşüncenin kimliğin güvenli sığınaklarını sorgulanmaya başlaması, tarihsel soruların da yeniden ele alınmasına yol açmıştır. Modern kategorilerin ve kimliklerin ortaya çıkış hikayelerine odaklanan sorular uzunca bir süre queer tarih külliyatında etkili olsa da zamanla bu çalışmalar, tarihselciliği fazlaca gelişimselci ve teleolojik bulan, queerin zamansallığı ve tarihselliği de sorgulaması gerektiğini savunan tarih ve edebiyat araştırmacıları tarafından eleştirilmiştir. Ece Durmuş'un Türkçeye kazandırdığı “Queer Çalışmalarda Yeni Gayritarihselcilik” makalesinde Valerie Traub, queer tarih yazımı alanındaki bu tartışmaları ele alıyor. Traub tarihselciliği “hetero” ile örtüştüren iddialara ciddiyetle eğilerek, queer bir tarihselciliğin imkanları üzerinde ısrar etmek gerektiğini söylüyor. Tarih yazımına ilişkin metodolojik sorulara Burkay Pasin, bu sefer mekân tartışmaları eşliğinde eğiliyor. Mekânın queer tarih yazımındaki görünmezliği sorununun, mekâna dair işlevsel okumalarla ilişkili olduğunu söyleyen yazar, yaptığı seçki üzerinden literatürü eleştirel bir gözle katediyor. Pasin'in ele aldığı literatür büyük ölçüde Batı merkezli kalırken yazar yer yer Osmanlı ve Türkiye'den tartışmalara da yer veriyor. Pasin Murathan Mungan'ın Hamamname kitabına ilişkin tanıtım yazısıyla da sayımıza katkıda bulunuyor.
Queer tarih yazımının çokça beslendiği sömürge sonrası eleştiri, Osmanlı tarih yazımını queerleştirmeye yönelik girişimlere de yol gösterici olmuştur. Bu çerçevede Elif Ceylan Özsoy, hemcinsler arası mahremiyet biçimlerinin suç olmaktan çıkarılmasına ilişkin tartışmaların altında yatan Batılı varsayımları Osmanlı İmparatorluğu üzerinden sorgulamaya açıyor. Özsoy'un kısa süre önce İngilizce yayımlanan makalesinin Türkçe çevirisi, Osmanlı modernleşmesine ilişkin Batı merkezli olmayan yaklaşımların önemine dikkat çekiyor. Abdülhamit Arvas, Özsoy'un bıraktığı yerden devam ediyor ve “Doğululaşmış Bir Batı İcadı” olarak homofobinin tarihselleştirilmesi gerekliliğine parmak basıyor. Osmanlı tarih yazımına ilişkin Arvas'ın değerlendirme yazısının işaret ettiği soruları, Selim Sırrı Kuru derinleştiriyor. Kuru ile yaptığımız söyleşide, güncel siyasetin çıkmazlarından Osmanlı tarihinin queer tahayyüllerine pek çok konuya girip çıkıyoruz. Sevcan Tiftik, bu tahayyüllerin yolunu açan temel eserlerden biri olan Walter G. Andrews ve Mehmet Kalpaklı'nın Sevgililer Çağı kitabına ilişkin eleştiri yazısıyla sayımıza katkıda bulunuyor.
Sayımızın diğer bir makalesi olan “Güç Edip Haddi Aşmak”ta Fatih Torun ve Yılmaz Yeniler, Arvas ve Kuru'nun işaret ettiği imkanların uygulamalı bir örneğini sunuyor ve Osmanlı tarih yazımında önemli bir kaynak olan kadı sicillerini queer bir bakış açısıyla okumaya girişiyor. Yazarlar, livata anahtar kelimesi ile kataloglanan dört dava kaydını hikayeleştirerek okurla paylaşırken bizleri, devlet dilinin arşivlere erişimimizi nasıl şekillendirdiği üzerine düşünmeye davet ediyor. Queer ve arşiv sözcükleri yan yana geldiğinde aklımıza gelen ilk isimlerden biri olan Ann Cvetkovich'in Hislerin Arşivi kitabının “Lezbiyen Hisler Arşivinde” bölümü, Yonca Cingöz'ün çevirisiyle bu sayımızda okurla buluşuyor. Cvetkovich, geleneksel arşiv kavrayışlarımıza meydan okuyan tabandan gelen arşivlere dikkatimizi çekiyor. Son olarak Cihan Alan, norm dışı cinsellikler üzerine yapılan dil çalışmaları üzerinden yirminci yüzyılın ortalarından günümüze uzanan bir queer dilbilim tarihçesi sunarak, queer ve tarih kavramlarının kesişiminin kapsadığı geniş tartışma alanını örneklendiriyor.
Tarihin ördüğü ve ona ördüğümüz duvarları istikrarsızlaştıran bir tarih yazımı mümkün mü sorusuyla yola çıktığımız KaosQ+ Tarih sayısının böylesi bir çabaya katkıda bulunmasını umar, keyifli okumalar dileriz.