Kapadokyalı

Stok Kodu:
9786051488967
Boyut:
13.50x21.00
Sayfa Sayısı:
416
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2017-05
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%30 indirimli
20,37
14,26
9786051488967
414525
Kapadokyalı
Kapadokyalı
14.26

Vatan borcunu alay komutanlığında yapmakta olan Onbaşı Salim amcam takım komutanlığı sorumlusu. Vatan görevi bu, seve seve ve itirazsız yapılacak. Ama herkeste sürekli yaşanan bir korku var, Yemen. Gidip de dönen o güne kadar hiç olmamış çünkü, ya da duyulmamış. On beş günlük kullanma fırsatı bulduğu izninde evlenmiş, görevine dönmüştü. Köyün en güzel gelini diye nitelemişlerdi eşini.

Eğitim sırasında komutanın postasının koşarak gelişini görür görmez, “Hayır ola” sözleri döküldü dudaklarından. Posta, alay komutanının ivedi emrini bildirerek, “gelmesini” söylemişti. Heyecanla gitti karargâha.

Komutan, yanında duran genci göstererek, “Benim oğlum, askerliğini senin takımda yapacak, bak gör” demişti.

Talim sırasında askerlere iyi örnek olmayan hareketi yapmasını affetmeyen Salim, komutanın oğlunu cezalandırmak zorunda kaldı. Üç gün sonra tekrar karargâha çağırdılar.

“Vurmayacaktın oğluma Salim Onbaşı” demişti komutan… İki ay geçmeden Yemen'den geldi haberi. Altı ay sonra da şahadeti. Gelinin avucunu dolduran bir tutam saçı ilk tepkisi oldu. Bir hafta sonra da öldü…

Mahallenin erkekleri, hanımlar tandırı ya da ocağı yakarak sabah çorbasını hazırlayıncaya kadar komşunun ahır odasında oturur, sohbet ederler. Dedem de var içlerinde. Evimiz ahır odasının arkasında, arada bir duvar var. Babaannem çorba hazır olunca duvara vurur, dedem de çorbasını içmeye gider. Bu uygulama her gün bu şekilde yinelenmektedir.

Bir gün aynı odada oturan gençler, şaka yapmak isteyerek duvara erken vururlar. Dedem, gururla kalkar yerinden ve etrafa şöyle bir bakarak, “Hanginizin avradı hazırladı bu saatte” der ve gider. Ama gitmesi ile dönmesi bir olur ve yerine oturur. Olayı anlamıştır, bütün kızgınlığı ile gençlere diker bakışlarını… Gençler arasında bir kıpırdanma olur ve aralarından ikisi hızla çıkar odadan…

Kurtuluş Savaşı'nın en çetin günleri yaşanmaktadır. Babam, Balıkesir'de bulunan askeri birlikte yazıcı olarak görev yapmakta, askerin öğle yemeği süresinde de mutfakta çalışmaktadır. Kendi ağzından anlatıyorum yaşadıklarını: “Yemekten sonra artıkları alarak bir arkadaşımla çöplük olarak kullanılan yere götürüp dökeceğiz. Döktük. Döker dökmez yakınlardan sesler gelmeye başladı. Uğultu, ayak sesleri ve konuşmaların birbirine karıştığı bir ses... Baktık ki, bize doğru geliyorlar, geri çekildik. Yemek artıklarının döküldüğü yere yöneldiler. Saldırırcasına, bir lokma kapabilmenin mücadelesiydi bu.”

Yemen, Osmanlı zamanı köy yaşantısından kesitler ve Kurtuluş Savaşı anıları…

Ve KAPADOKYA'da yaşam.

Vatan borcunu alay komutanlığında yapmakta olan Onbaşı Salim amcam takım komutanlığı sorumlusu. Vatan görevi bu, seve seve ve itirazsız yapılacak. Ama herkeste sürekli yaşanan bir korku var, Yemen. Gidip de dönen o güne kadar hiç olmamış çünkü, ya da duyulmamış. On beş günlük kullanma fırsatı bulduğu izninde evlenmiş, görevine dönmüştü. Köyün en güzel gelini diye nitelemişlerdi eşini.

Eğitim sırasında komutanın postasının koşarak gelişini görür görmez, “Hayır ola” sözleri döküldü dudaklarından. Posta, alay komutanının ivedi emrini bildirerek, “gelmesini” söylemişti. Heyecanla gitti karargâha.

Komutan, yanında duran genci göstererek, “Benim oğlum, askerliğini senin takımda yapacak, bak gör” demişti.

Talim sırasında askerlere iyi örnek olmayan hareketi yapmasını affetmeyen Salim, komutanın oğlunu cezalandırmak zorunda kaldı. Üç gün sonra tekrar karargâha çağırdılar.

“Vurmayacaktın oğluma Salim Onbaşı” demişti komutan… İki ay geçmeden Yemen'den geldi haberi. Altı ay sonra da şahadeti. Gelinin avucunu dolduran bir tutam saçı ilk tepkisi oldu. Bir hafta sonra da öldü…

Mahallenin erkekleri, hanımlar tandırı ya da ocağı yakarak sabah çorbasını hazırlayıncaya kadar komşunun ahır odasında oturur, sohbet ederler. Dedem de var içlerinde. Evimiz ahır odasının arkasında, arada bir duvar var. Babaannem çorba hazır olunca duvara vurur, dedem de çorbasını içmeye gider. Bu uygulama her gün bu şekilde yinelenmektedir.

Bir gün aynı odada oturan gençler, şaka yapmak isteyerek duvara erken vururlar. Dedem, gururla kalkar yerinden ve etrafa şöyle bir bakarak, “Hanginizin avradı hazırladı bu saatte” der ve gider. Ama gitmesi ile dönmesi bir olur ve yerine oturur. Olayı anlamıştır, bütün kızgınlığı ile gençlere diker bakışlarını… Gençler arasında bir kıpırdanma olur ve aralarından ikisi hızla çıkar odadan…

Kurtuluş Savaşı'nın en çetin günleri yaşanmaktadır. Babam, Balıkesir'de bulunan askeri birlikte yazıcı olarak görev yapmakta, askerin öğle yemeği süresinde de mutfakta çalışmaktadır. Kendi ağzından anlatıyorum yaşadıklarını: “Yemekten sonra artıkları alarak bir arkadaşımla çöplük olarak kullanılan yere götürüp dökeceğiz. Döktük. Döker dökmez yakınlardan sesler gelmeye başladı. Uğultu, ayak sesleri ve konuşmaların birbirine karıştığı bir ses... Baktık ki, bize doğru geliyorlar, geri çekildik. Yemek artıklarının döküldüğü yere yöneldiler. Saldırırcasına, bir lokma kapabilmenin mücadelesiydi bu.”

Yemen, Osmanlı zamanı köy yaşantısından kesitler ve Kurtuluş Savaşı anıları…

Ve KAPADOKYA'da yaşam.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat