“Kendi kendime konuşuyordum. Şu karşıda görünen yer var ya, düzlük alan, akşamları köy gençlerinin futbol oynadığı yer, işte orası benim çocukluğumda harmanlıktı. Onu hatırladım. Şehirdeki gibi kendilerini oyalayacak meşguliyetleri köyde bulamadıkları için azıcık canları sıkılan kızları hemencecik ilgi duydular annelerinin söyleyeceklerine: “Anne başka neler hatırlıyorsun, anlatsana çocukken neler yapardın?”
“Gelin yanıma oturun şöyle, kardeşin de gelsin tek tek anlatmam ona göre! Minder alın içeriden beton üşütmesin sizi.”
Sabah serinliği, sabahın dinginliği insanın ruhunu dinlendirip anılara yolculuk yaptırıyordu. Biri sağına biri soluna oturdu kızların. Sarıldı onlara sımsıkı, saçlarından öptü, anlatmaya başladı:“Şu tarafa bakın, sarı boyalı geniş merdivenli bina var ya, orası teyzenizle benim ilkokulumuzdu. Merdivenlerin yanındaki o düzlükten kaymaya bayılırdık. Oyun parklarındaki kaydıraklar gibi. Salıncaklarımız ağaçların uygun olan dallarına ip bağlanarak anne babamız tarafından yapılırdı. Biz de “Hadi uçur, daha yükseğe, daha yükseğe!” diye sevinç çığlıkları atarak sallanırdık.
Kahkahalarımız havada çın çın öterdi.Bebek iken de salıncaklarımız vardı odada. Bizim salıncağımız dikdörtgen şeklinde, etrafı bezle kaplanmıştı. Bir de ipler arasına iki taraftan içe doğru katlanılmış çarşaf, pike, kilim ne bulursa onunla yapılan çingene salıncağı olurdu.”
Büyük kızına dönüp, “Sen uyumakta zorluk çekince anneannen bir ucunu pencerenin kulpuna öteki ucu da diğer pencerenin kulplarına bağlayıp köşede senin için çingene salıncağı yaptı. Resmin bile var, pek de güzel uyurdun içinde,” diyerek gülümsedi.
Kızına, kendi çocukluğunu ve kızınınkini anlatırken sanki zaman durdu; bugün, paylaşılan geçmiş, anne ve kızı bir oldu…
“Kendi kendime konuşuyordum. Şu karşıda görünen yer var ya, düzlük alan, akşamları köy gençlerinin futbol oynadığı yer, işte orası benim çocukluğumda harmanlıktı. Onu hatırladım. Şehirdeki gibi kendilerini oyalayacak meşguliyetleri köyde bulamadıkları için azıcık canları sıkılan kızları hemencecik ilgi duydular annelerinin söyleyeceklerine: “Anne başka neler hatırlıyorsun, anlatsana çocukken neler yapardın?”
“Gelin yanıma oturun şöyle, kardeşin de gelsin tek tek anlatmam ona göre! Minder alın içeriden beton üşütmesin sizi.”
Sabah serinliği, sabahın dinginliği insanın ruhunu dinlendirip anılara yolculuk yaptırıyordu. Biri sağına biri soluna oturdu kızların. Sarıldı onlara sımsıkı, saçlarından öptü, anlatmaya başladı:“Şu tarafa bakın, sarı boyalı geniş merdivenli bina var ya, orası teyzenizle benim ilkokulumuzdu. Merdivenlerin yanındaki o düzlükten kaymaya bayılırdık. Oyun parklarındaki kaydıraklar gibi. Salıncaklarımız ağaçların uygun olan dallarına ip bağlanarak anne babamız tarafından yapılırdı. Biz de “Hadi uçur, daha yükseğe, daha yükseğe!” diye sevinç çığlıkları atarak sallanırdık.
Kahkahalarımız havada çın çın öterdi.Bebek iken de salıncaklarımız vardı odada. Bizim salıncağımız dikdörtgen şeklinde, etrafı bezle kaplanmıştı. Bir de ipler arasına iki taraftan içe doğru katlanılmış çarşaf, pike, kilim ne bulursa onunla yapılan çingene salıncağı olurdu.”
Büyük kızına dönüp, “Sen uyumakta zorluk çekince anneannen bir ucunu pencerenin kulpuna öteki ucu da diğer pencerenin kulplarına bağlayıp köşede senin için çingene salıncağı yaptı. Resmin bile var, pek de güzel uyurdun içinde,” diyerek gülümsedi.
Kızına, kendi çocukluğunu ve kızınınkini anlatırken sanki zaman durdu; bugün, paylaşılan geçmiş, anne ve kızı bir oldu…