Erzurum'u anlatmaya onu dillendirmeye kelimeler kafi gelmeyecek biliyorum; ama kaidedendir her kitaba bir önsöz yazmak diye bizde yazdık bir önsöz. Asırların eskitemediği bir mana denizi ilimler yurdu Erzurum ta eski çağlardan beri yerleşim görmüştür. Devletlerin alınması için mücadele ettiği, uğrunda nice canların şehitlerin verildiği kutsal bir beldedir Erzurum. Hanları, hamamları, medreseleri ve tarihe ışık tutan mekânlarıyla yüzyıllarca cazibe merkezi olmuştur bu ulvi diyar. Doğunun Paris'i unvanını almış olan şehirde binlerce insan onlarca devlet gelmiş geçmiştir. Her gelen devlet geride kendisini hatırlatacak bir damga vurarak tarihin tozlu raflarındaki yerini almıştır.
Camii-Kebir Mahallesinin bir başında Osmanlı Lala Paşasıyla, diğer başında Anadolu Selçukluları Çifte Minareleriyle, ortada Saltuklular Ulu Camiiyle ta ötede Roma kalesiyle bunu ispatlarcasına ayaktadır. Eserleri adlarıyla yaşarken kent ise günlük koşuşturmaların peşindedir. Hayat rutin olarak akıyor kimsede bu eserlerin anlamını pek de idrak edemiyordu. Hâlbuki o taş yapıların biz insanlara söyleyeceği ne kadar çok şey varmış bi konuşabilselerdi... Ben onlarla konuşacaktım biliyordum diyecek bir şeyleri mutlaka vardı onların.
Böyle bir merakla yola koyulduk ve sonunda kendimizi mahallelerimizde kültürümüzde bulduk. Mahalle dedikse yanlış anlamayın sakın, isimde değil sadece, yürekte olan mahalleydi bizim mahallemiz. Hızla değişen ve gelişen teknoloji mahallelerimizi de değiştirmiş insanımız yatay yerleşmeden dikey yerleşmeye geçince birçok şeyi de geride bırakmıştır. Artık mahallelerden değil apartmanlardan sorulur hale gelmiş ve bir devride kapatmışızdır. Bu arada unutulma önce kendimizde başlamış sonrada koskoca mahalleride içine alarak genişlemiştir. Artık dost sohbetlerinde mahalle konuşulmaz olunca mahallelerimizin sonuda gelmiştir.
Mahallelerimiz bir yanımda Kadana, Çırçır, Gavurboğan öbür yanımda Kemhan, Derviş Ağa, Köse Ömer. Ne de güzelsin Camii Kebir. Bir dost meclisinde sorulan bir soruyla başladı çalışmamız. Mahallelerimiz küçük dünyamız, yürek atışımız ilk göz ağrımız bu isimlerini nerden ve nasıl kazanmışlardı? Gelişi güzel olarak mı verilmiştir yoksa altında nice sırlı olayları mı barındırıyordu? Araştırmama önce mahalleri gezerek başladım. Sokak aralarında eski müdavimleri aradım. Birçok mahallede yerli halkı bulmak ve onlara sorular sormak mümkün olmadı. Hepsi ötelere berilere gitmiş mahalleyi kaderi ile baş başa bırakmışlardı. Yeni gelenler ise mahalleye yabancı mahallede onlara yabancı idi. Bulabildiğim müdavimlere mahallenin adının nereden geldiği soruyor cevap almaya çalışıyordum ama çoğunlukla bu soruma cevap bulamıyordum. Gençler ise daha yaşadıkları mahallenin adını bile telaffuz etmede bile zorlanıyorlardı. O gün kararımı verdim ve mahallerimizin isimleri gücüm yettiğince yazmaya çalışacaktım. Mahallelerimizin her birini defalarca gezdim, sokak sokak dolaştım. Gördüğüm her insana mahalleyi, mahalle kültürünü, dostlukları sordum. Bir taraftan da Erzurum'la yazılmış kaynakları tarıyor analizler yapmaya çalışıyordum. Üç yıl sonra çalışmalarımı bitirdiğimde kültürümüzden mahalle dokusundan ne kadar uzaklaştığımızı ve zamana yenilgimizi gördüğümde üzüntümü ifade edemiyordum.
Mahallelerimiz ile ilgili yaptığım çalışmamda bütün her şeyi araştırdım ve yazdım diyemem. Araştırmamın eksikleri yanlışlıkları da olabilir; ama amacım bu tür çalışmalara ön ayak olabilmekti. İlerleyen zamanlarda bu yönde çalışmalar olursa ben zaten amacıma ulaşmış olacağım. Kitapta özellikle bazı mahalleleri ve yapıları almama sebebimde budur. Ben yazdım oldu bitti demiyorum her türlü eleştiriye hazırım yeter ki bu şehrimize bir şeyler kazandıralım önemli olanda budur.
Kaybolan şehirler değil, değişen sadece mekanlarda değildir. Kaybolan kültürümüz ve değişen ise bu kültürün yokluğunda değişen insanlarımızdır. Kaybolan şehrin apartmanları arasında kaybolmayan insanları bulmak ümidiyle...
Bu çalışmanın hazırlanmasında desteğini esirgemeyen eşim Burcu Özdemir'e; aileme ve bütün işlerini bırakarak sağlığını hiçe sayıp benimle her işe koşan Emine Ablam'a ve emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.
Erzurum'u anlatmaya onu dillendirmeye kelimeler kafi gelmeyecek biliyorum; ama kaidedendir her kitaba bir önsöz yazmak diye bizde yazdık bir önsöz. Asırların eskitemediği bir mana denizi ilimler yurdu Erzurum ta eski çağlardan beri yerleşim görmüştür. Devletlerin alınması için mücadele ettiği, uğrunda nice canların şehitlerin verildiği kutsal bir beldedir Erzurum. Hanları, hamamları, medreseleri ve tarihe ışık tutan mekânlarıyla yüzyıllarca cazibe merkezi olmuştur bu ulvi diyar. Doğunun Paris'i unvanını almış olan şehirde binlerce insan onlarca devlet gelmiş geçmiştir. Her gelen devlet geride kendisini hatırlatacak bir damga vurarak tarihin tozlu raflarındaki yerini almıştır.
Camii-Kebir Mahallesinin bir başında Osmanlı Lala Paşasıyla, diğer başında Anadolu Selçukluları Çifte Minareleriyle, ortada Saltuklular Ulu Camiiyle ta ötede Roma kalesiyle bunu ispatlarcasına ayaktadır. Eserleri adlarıyla yaşarken kent ise günlük koşuşturmaların peşindedir. Hayat rutin olarak akıyor kimsede bu eserlerin anlamını pek de idrak edemiyordu. Hâlbuki o taş yapıların biz insanlara söyleyeceği ne kadar çok şey varmış bi konuşabilselerdi... Ben onlarla konuşacaktım biliyordum diyecek bir şeyleri mutlaka vardı onların.
Böyle bir merakla yola koyulduk ve sonunda kendimizi mahallelerimizde kültürümüzde bulduk. Mahalle dedikse yanlış anlamayın sakın, isimde değil sadece, yürekte olan mahalleydi bizim mahallemiz. Hızla değişen ve gelişen teknoloji mahallelerimizi de değiştirmiş insanımız yatay yerleşmeden dikey yerleşmeye geçince birçok şeyi de geride bırakmıştır. Artık mahallelerden değil apartmanlardan sorulur hale gelmiş ve bir devride kapatmışızdır. Bu arada unutulma önce kendimizde başlamış sonrada koskoca mahalleride içine alarak genişlemiştir. Artık dost sohbetlerinde mahalle konuşulmaz olunca mahallelerimizin sonuda gelmiştir.
Mahallelerimiz bir yanımda Kadana, Çırçır, Gavurboğan öbür yanımda Kemhan, Derviş Ağa, Köse Ömer. Ne de güzelsin Camii Kebir. Bir dost meclisinde sorulan bir soruyla başladı çalışmamız. Mahallelerimiz küçük dünyamız, yürek atışımız ilk göz ağrımız bu isimlerini nerden ve nasıl kazanmışlardı? Gelişi güzel olarak mı verilmiştir yoksa altında nice sırlı olayları mı barındırıyordu? Araştırmama önce mahalleri gezerek başladım. Sokak aralarında eski müdavimleri aradım. Birçok mahallede yerli halkı bulmak ve onlara sorular sormak mümkün olmadı. Hepsi ötelere berilere gitmiş mahalleyi kaderi ile baş başa bırakmışlardı. Yeni gelenler ise mahalleye yabancı mahallede onlara yabancı idi. Bulabildiğim müdavimlere mahallenin adının nereden geldiği soruyor cevap almaya çalışıyordum ama çoğunlukla bu soruma cevap bulamıyordum. Gençler ise daha yaşadıkları mahallenin adını bile telaffuz etmede bile zorlanıyorlardı. O gün kararımı verdim ve mahallerimizin isimleri gücüm yettiğince yazmaya çalışacaktım. Mahallelerimizin her birini defalarca gezdim, sokak sokak dolaştım. Gördüğüm her insana mahalleyi, mahalle kültürünü, dostlukları sordum. Bir taraftan da Erzurum'la yazılmış kaynakları tarıyor analizler yapmaya çalışıyordum. Üç yıl sonra çalışmalarımı bitirdiğimde kültürümüzden mahalle dokusundan ne kadar uzaklaştığımızı ve zamana yenilgimizi gördüğümde üzüntümü ifade edemiyordum.
Mahallelerimiz ile ilgili yaptığım çalışmamda bütün her şeyi araştırdım ve yazdım diyemem. Araştırmamın eksikleri yanlışlıkları da olabilir; ama amacım bu tür çalışmalara ön ayak olabilmekti. İlerleyen zamanlarda bu yönde çalışmalar olursa ben zaten amacıma ulaşmış olacağım. Kitapta özellikle bazı mahalleleri ve yapıları almama sebebimde budur. Ben yazdım oldu bitti demiyorum her türlü eleştiriye hazırım yeter ki bu şehrimize bir şeyler kazandıralım önemli olanda budur.
Kaybolan şehirler değil, değişen sadece mekanlarda değildir. Kaybolan kültürümüz ve değişen ise bu kültürün yokluğunda değişen insanlarımızdır. Kaybolan şehrin apartmanları arasında kaybolmayan insanları bulmak ümidiyle...
Bu çalışmanın hazırlanmasında desteğini esirgemeyen eşim Burcu Özdemir'e; aileme ve bütün işlerini bırakarak sağlığını hiçe sayıp benimle her işe koşan Emine Ablam'a ve emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.