“Ares! Ares!” diye öyle bir çığlık attı ki çığlık önce İstanbul semalarında dalgalandı. Kaz Dağları'na ulaştı. Karadağ'a çarptı, Baba Dağı'ndan yön değiştirdi; Ares'in yüreğine kızıl bir kor olarak çöktü. Ares'in gözlerinde bir damla yaş olarak bir zamanlar “yurdum” dedikleri Kaz Dağları'nın topraklarına düştü.
Bu Saylin'in duyulan son çığlığıydı.
Bu çığlık, Kaz Dağları'ndaki sincapların çığlığıydı, bu çığlık, baykuşların; anne ayıların, binlerce martının çığlığıydı. Çalı diplerindeki çiğdemlerin, menekşelerin çığlığıydı. Kasabanın sahillerindeki daha doğmamış balık yavrularının çığlığıydı. Bu, bir gram altın için yurdunu, yavrusunu kaybeden bir annenin, bir babanın çığlığıydı.
Bu çığlık Kaz Dağları'nın çığlığıydı.
“Ares! Ares!” diye öyle bir çığlık attı ki çığlık önce İstanbul semalarında dalgalandı. Kaz Dağları'na ulaştı. Karadağ'a çarptı, Baba Dağı'ndan yön değiştirdi; Ares'in yüreğine kızıl bir kor olarak çöktü. Ares'in gözlerinde bir damla yaş olarak bir zamanlar “yurdum” dedikleri Kaz Dağları'nın topraklarına düştü.
Bu Saylin'in duyulan son çığlığıydı.
Bu çığlık, Kaz Dağları'ndaki sincapların çığlığıydı, bu çığlık, baykuşların; anne ayıların, binlerce martının çığlığıydı. Çalı diplerindeki çiğdemlerin, menekşelerin çığlığıydı. Kasabanın sahillerindeki daha doğmamış balık yavrularının çığlığıydı. Bu, bir gram altın için yurdunu, yavrusunu kaybeden bir annenin, bir babanın çığlığıydı.
Bu çığlık Kaz Dağları'nın çığlığıydı.