Elinizdeki bu kitap, Kazakistan'ın Çimkent bölgesinde yaşayan Ahıska Türklerinin kültürünün önemli üç geçiş devresi- doğum-düğün-ölüm adetlerini anlatmaktadır. Kitapta sunulan bilgiler, saha çalışması yapılarak toplanmıştır: bölgede yaşayan ve 1944 büyük sürgünün tanığı olan kişilerle röportaj yapılarak, bazı adetlerin uygulanma sırasında canlı olarak izlenip kaydedilerek veriler elde edilmiştir. Bunlara bakarak günümüze kadar gelmiş eski Ahıska âdetlerinin hâlâ nasıl korunup sonraki kuşaklara aktarıldığını; diğer taraftan sürgün gibi önemli bir olayın bu insanların hayatını nasıl değiştirdiğini; vatan hasreti izlerinin onların âdetlerinde, sözlü kültüründe nasıl yer aldığını izlemek mümkündür.
Sürgün gibi büyük bir felaket yaşamış, sürgün hayatı boyunca asimile olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış Ahıska Türklerinin bulundukları yerlerde dillerine ve örf-adetlerine bağlılığı sayesinde kültürel kimliklerini korudukları görülmektedir. Ahıska bölgesindeyken yaşattıkları doğum-düğün-ölüm adetlerini sürgün sonrası gittikleri çok kültürlü ortamlarda da canlı olarak yaşattıkları bilinmektedir.
Diğer taraftan da bu örnekler, Anadolu'yla eskiden ortak geçmişi ve toprak bütünlüğü olan Ahıska bölgesinin gelenekleri ile Anadolu'daki bazı gelenekleri arasındaki bağın canlı tutulduğunu göstermektedir.
Bir Ahıska Türkü olarak içinde doğduğum ve bağlı olduğum bu kültürün önemli bir yanını anlatan bu çalışma, vatandan uzakta bambaşka bir coğrafyada sürgünde vatan hasretiyle yaşayan, vatana tekrar kavuşamadan gözlerini hayata yuman o büyüklere ve vatana olan vefa borcumun bir ifadesidir.
Elinizdeki bu kitap, Kazakistan'ın Çimkent bölgesinde yaşayan Ahıska Türklerinin kültürünün önemli üç geçiş devresi- doğum-düğün-ölüm adetlerini anlatmaktadır. Kitapta sunulan bilgiler, saha çalışması yapılarak toplanmıştır: bölgede yaşayan ve 1944 büyük sürgünün tanığı olan kişilerle röportaj yapılarak, bazı adetlerin uygulanma sırasında canlı olarak izlenip kaydedilerek veriler elde edilmiştir. Bunlara bakarak günümüze kadar gelmiş eski Ahıska âdetlerinin hâlâ nasıl korunup sonraki kuşaklara aktarıldığını; diğer taraftan sürgün gibi önemli bir olayın bu insanların hayatını nasıl değiştirdiğini; vatan hasreti izlerinin onların âdetlerinde, sözlü kültüründe nasıl yer aldığını izlemek mümkündür.
Sürgün gibi büyük bir felaket yaşamış, sürgün hayatı boyunca asimile olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış Ahıska Türklerinin bulundukları yerlerde dillerine ve örf-adetlerine bağlılığı sayesinde kültürel kimliklerini korudukları görülmektedir. Ahıska bölgesindeyken yaşattıkları doğum-düğün-ölüm adetlerini sürgün sonrası gittikleri çok kültürlü ortamlarda da canlı olarak yaşattıkları bilinmektedir.
Diğer taraftan da bu örnekler, Anadolu'yla eskiden ortak geçmişi ve toprak bütünlüğü olan Ahıska bölgesinin gelenekleri ile Anadolu'daki bazı gelenekleri arasındaki bağın canlı tutulduğunu göstermektedir.
Bir Ahıska Türkü olarak içinde doğduğum ve bağlı olduğum bu kültürün önemli bir yanını anlatan bu çalışma, vatandan uzakta bambaşka bir coğrafyada sürgünde vatan hasretiyle yaşayan, vatana tekrar kavuşamadan gözlerini hayata yuman o büyüklere ve vatana olan vefa borcumun bir ifadesidir.