Hayatımızda bazı şeyler ters gidiyor.
Bakıyorsunuz maddi sıkıntı yok.
Çoğumuzun sadece hayal edebildiği ve ulaşmak için çabaladığı gibi bir hayatı var...
Bu durumda “Mutlu olması” gerekirken mutsuz.
Huzurlu olması icap ederken huzursuz.
Bir şeyler eksik bir şeyler ters!
Peki bu nasıl oluyor?
Bir kısır döngü içinde debelenip duruyoruz.
Her türlü modern iletişim aracına sahip bulunmamıza rağmen yalnızlık duygusu ruhumuza çörekleniyor.
Bilgisayarla telefon arasında mekik dokuyoruz. Yüzlerce “sanal arkadaşımız” oluyor ancak “gerçek” arkadaşlardan gitgide kopuyoruz.
Bilgisayara, telefona televizyona kısacası modern iletişim araçlarına rağmen, insanın kendini yalnız hissetmesi, ilk bakışta çelişki gibi görünüyor, ancak zaten hayat çelişki yumağıdır.
Zaten yalnızlaşmamız biraz da onların eseri.
Çünkü hiçbiri “gerçek” değil.
Ne telefon gerçek bir iletişim, ne televizyon ne de bilgisayar...
Sonuçta müthiş bir yalnızlaşma duysuna sürüklendik.
Çünkü telefon insanın ihtiyaç duyduğu görme, dokunma, sarılma gibi duygusal dürtüleri karşılamıyor.
Yüz yüze görüşmeyen, konuşmayan, bir birinin elini sıkmayan, sarılmayan insanlar kaçınılmaz olarak zaman içinde yalnızlık ve sevgisizlik hissine kapılıyor.
Oysa ki yaşamımızın en tatlı ifadesidir sevgi. Ve diğer dürtülerden daha güçlüdür. Neden mi? Çünkü yaşamın akışı sevgi okyanusundan gelen bir dalgadır.
Gelin bu sevgiyi hep birlikte sevdiklerimizle yaşayalım. Sevgi dolu olalım, birbirimizin gözlerinin içine bakarak sessizce fısıldayalım:
“Hayat çok kısa, değerini bilelim.”
Sevgi ile kalın, mutlu yıllar...
Hayatımızda bazı şeyler ters gidiyor.
Bakıyorsunuz maddi sıkıntı yok.
Çoğumuzun sadece hayal edebildiği ve ulaşmak için çabaladığı gibi bir hayatı var...
Bu durumda “Mutlu olması” gerekirken mutsuz.
Huzurlu olması icap ederken huzursuz.
Bir şeyler eksik bir şeyler ters!
Peki bu nasıl oluyor?
Bir kısır döngü içinde debelenip duruyoruz.
Her türlü modern iletişim aracına sahip bulunmamıza rağmen yalnızlık duygusu ruhumuza çörekleniyor.
Bilgisayarla telefon arasında mekik dokuyoruz. Yüzlerce “sanal arkadaşımız” oluyor ancak “gerçek” arkadaşlardan gitgide kopuyoruz.
Bilgisayara, telefona televizyona kısacası modern iletişim araçlarına rağmen, insanın kendini yalnız hissetmesi, ilk bakışta çelişki gibi görünüyor, ancak zaten hayat çelişki yumağıdır.
Zaten yalnızlaşmamız biraz da onların eseri.
Çünkü hiçbiri “gerçek” değil.
Ne telefon gerçek bir iletişim, ne televizyon ne de bilgisayar...
Sonuçta müthiş bir yalnızlaşma duysuna sürüklendik.
Çünkü telefon insanın ihtiyaç duyduğu görme, dokunma, sarılma gibi duygusal dürtüleri karşılamıyor.
Yüz yüze görüşmeyen, konuşmayan, bir birinin elini sıkmayan, sarılmayan insanlar kaçınılmaz olarak zaman içinde yalnızlık ve sevgisizlik hissine kapılıyor.
Oysa ki yaşamımızın en tatlı ifadesidir sevgi. Ve diğer dürtülerden daha güçlüdür. Neden mi? Çünkü yaşamın akışı sevgi okyanusundan gelen bir dalgadır.
Gelin bu sevgiyi hep birlikte sevdiklerimizle yaşayalım. Sevgi dolu olalım, birbirimizin gözlerinin içine bakarak sessizce fısıldayalım:
“Hayat çok kısa, değerini bilelim.”
Sevgi ile kalın, mutlu yıllar...