Dünyanın gelişmiş ülkelerinde kentsel dönüşüm anlayışı uzun zamanlardan bu yana “barınma ihtiyacına dönük” çalışmalar olmaktan çıkmıştır.
Artık bu ülkelerde yapılan dönüşüm çalışmaları, kent yöneticilerinin önderliğinde, şehir planlayıcılarının önerileriyle, sivil toplum kuruluşlarının denetiminde, yerel halkın kararlara çoğulcu katılımlarıyla ve apayrı anlayışlarla farklı toplumsal alanlarda yürütülmektedir.
Bu çalışmalar çoğunlukla kentlerin ortak kullanım mekanlarında, eskimiş, bozulmalar oluşmuş kent meydanlarında, kültür mirası olan tarihi yapılarda sürdürülmekte, buraların geçmiş dönemlerdeki gibi haraketli canlı yaşamlarının devam ettirilmesi için planlanmakta ve iyileştirmeleri yapılmaktadır.
Kentlerin ekonomik ve sosyal yaşantısında bozulmaların olduğu toplumsal mekanlarda kentsel dönüşüm planlamaları ve dönüşüm çalışmalarına öncelik verilmektedir.
Ülkemizde ise öncelikle ve yalnızca “barınma amaçlı” kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmaların, özellikle de sismik risk tehlikesi altında bulunan alanlarda depremden zarar görmeden çıkabilmek için, özel yasaların bile çıkartıldığı çalışmalardan, neden istenilen sonuçların alınamadığını bu kitabımızda ortaya koymaya çalıştık.
Üzülerek gördük ki bu yaşamsal konuyu bugünkü anlayış ile çözmeye devam edersek yakın gelecekte ülkemiz ve vatandaşlarımız maalesef çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır.
Aslında bu büyük sorundan kurtulmamız için ülkemizin her türlü kaynağı ve yeterli birikimi vardır. Yeter ki sorunların üzerine abartısız, dönüşümün ruhuna uygun, iyi niyetli, çok katılımlı bir anlayışla ve kararlılıkla gidilsin.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde kentsel dönüşüm anlayışı uzun zamanlardan bu yana “barınma ihtiyacına dönük” çalışmalar olmaktan çıkmıştır.
Artık bu ülkelerde yapılan dönüşüm çalışmaları, kent yöneticilerinin önderliğinde, şehir planlayıcılarının önerileriyle, sivil toplum kuruluşlarının denetiminde, yerel halkın kararlara çoğulcu katılımlarıyla ve apayrı anlayışlarla farklı toplumsal alanlarda yürütülmektedir.
Bu çalışmalar çoğunlukla kentlerin ortak kullanım mekanlarında, eskimiş, bozulmalar oluşmuş kent meydanlarında, kültür mirası olan tarihi yapılarda sürdürülmekte, buraların geçmiş dönemlerdeki gibi haraketli canlı yaşamlarının devam ettirilmesi için planlanmakta ve iyileştirmeleri yapılmaktadır.
Kentlerin ekonomik ve sosyal yaşantısında bozulmaların olduğu toplumsal mekanlarda kentsel dönüşüm planlamaları ve dönüşüm çalışmalarına öncelik verilmektedir.
Ülkemizde ise öncelikle ve yalnızca “barınma amaçlı” kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmaların, özellikle de sismik risk tehlikesi altında bulunan alanlarda depremden zarar görmeden çıkabilmek için, özel yasaların bile çıkartıldığı çalışmalardan, neden istenilen sonuçların alınamadığını bu kitabımızda ortaya koymaya çalıştık.
Üzülerek gördük ki bu yaşamsal konuyu bugünkü anlayış ile çözmeye devam edersek yakın gelecekte ülkemiz ve vatandaşlarımız maalesef çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır.
Aslında bu büyük sorundan kurtulmamız için ülkemizin her türlü kaynağı ve yeterli birikimi vardır. Yeter ki sorunların üzerine abartısız, dönüşümün ruhuna uygun, iyi niyetli, çok katılımlı bir anlayışla ve kararlılıkla gidilsin.