Halil İnalcık Kırım'daki Türk varlığını “Kırım birbiri ardına gelen Türk kavimlerinin müzesidir” diye tanımlamaktadır. Karadeniz'in kuzeyine gelen Türk kavimleri buraları kendilerine yurt edinmiş ve İdil ile Tuna nehirleri arasındaki saha 18. yüzyıla kadar Türk yurdu olarak kalmıştır. Öyle ki Kırım, ilk çağlardan itibaren gerek askeri, gerek se siyasi nedenlerle ana vatandan ayrılan Türklerin ilk yerleştiği yerlerden birisi haline gelmiştir.
Kırım'da MÖ 2000‘lerde başlayan Türk devri Kimmer ve MÖ 8. yüzyılda İskitlerin ardından kısa süren Sarmat egemenliği ile devam etmiştir. 4.yüzyıldan Hun İmparatoru Atilla ile tekrar başlayan Türk hâkimiyeti 6. yüzyılda Hazarlarla devam etmiş, 10. yüzyılda ise Peçenek dönemi başlamıştır. 11.yüzyılda yoğun Kıpçak göçüne maruz kalan Kırım'a 12. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti'nden çok sayıda Türk tüccar gelerek Anadolu Türk medeniyetini Kırım topraklarına taşımıştır. 1239 yılında Altınordu Devleti'nin egemenliğine giren Kırım, 1357 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Kırım Hanlığı, 1475'te kendi isteğiyle Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır. 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılan Kırım Hanlığı, 1783 yılında Rus işgaline maruz kalmış, böylece Kırım topraklarında günümüze kadar devam edecek olan esaret dönemi de başlamıştır.
Çarlık döneminde gerçekleştirilmeyen sürgün kararı, 1944 yılında Sovyetler Birliği tarafından uygulamaya konulmuştur. 18 Mayıs 1944 tarihinde bölgedeki tüm yerleşim yerleri boşaltılmış ve 200.000 üzerinde Kırım Türkü sürgün edilmiştir. Bu insanların önemli bir kısmı yolculuk sırasında hayatını kaybetmiştir. Stalin'in ölümünün ardından 19 Şubat 1954‘te, Kırım bölgesi Ukrayna'ya bağlanmış, Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasından sonra ise Kırım, Ukrayna'ya bağlı "özerk cumhuriyet" olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak 16 Mart 2014'te yapılan sözde referandumun ardından 21 Mart 2014'te Kırım ve Sivastopol yasadışı ve uluslararası hukuku hiçe sayan bir şekilde Rusya'ya bağlanmıştır.
Halil İnalcık Kırım'daki Türk varlığını “Kırım birbiri ardına gelen Türk kavimlerinin müzesidir” diye tanımlamaktadır. Karadeniz'in kuzeyine gelen Türk kavimleri buraları kendilerine yurt edinmiş ve İdil ile Tuna nehirleri arasındaki saha 18. yüzyıla kadar Türk yurdu olarak kalmıştır. Öyle ki Kırım, ilk çağlardan itibaren gerek askeri, gerek se siyasi nedenlerle ana vatandan ayrılan Türklerin ilk yerleştiği yerlerden birisi haline gelmiştir.
Kırım'da MÖ 2000‘lerde başlayan Türk devri Kimmer ve MÖ 8. yüzyılda İskitlerin ardından kısa süren Sarmat egemenliği ile devam etmiştir. 4.yüzyıldan Hun İmparatoru Atilla ile tekrar başlayan Türk hâkimiyeti 6. yüzyılda Hazarlarla devam etmiş, 10. yüzyılda ise Peçenek dönemi başlamıştır. 11.yüzyılda yoğun Kıpçak göçüne maruz kalan Kırım'a 12. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti'nden çok sayıda Türk tüccar gelerek Anadolu Türk medeniyetini Kırım topraklarına taşımıştır. 1239 yılında Altınordu Devleti'nin egemenliğine giren Kırım, 1357 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Kırım Hanlığı, 1475'te kendi isteğiyle Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır. 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılan Kırım Hanlığı, 1783 yılında Rus işgaline maruz kalmış, böylece Kırım topraklarında günümüze kadar devam edecek olan esaret dönemi de başlamıştır.
Çarlık döneminde gerçekleştirilmeyen sürgün kararı, 1944 yılında Sovyetler Birliği tarafından uygulamaya konulmuştur. 18 Mayıs 1944 tarihinde bölgedeki tüm yerleşim yerleri boşaltılmış ve 200.000 üzerinde Kırım Türkü sürgün edilmiştir. Bu insanların önemli bir kısmı yolculuk sırasında hayatını kaybetmiştir. Stalin'in ölümünün ardından 19 Şubat 1954‘te, Kırım bölgesi Ukrayna'ya bağlanmış, Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasından sonra ise Kırım, Ukrayna'ya bağlı "özerk cumhuriyet" olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak 16 Mart 2014'te yapılan sözde referandumun ardından 21 Mart 2014'te Kırım ve Sivastopol yasadışı ve uluslararası hukuku hiçe sayan bir şekilde Rusya'ya bağlanmıştır.