“İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe'lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.”
- Cemil Meriç
“İzm”ler… Hepsi de bizatihi “dünyaya bu noktadan bakılmalı, hakikat burada duruyor” iddiasıyla insanlığa hitap eden ve akabinde “izm”e teslimiyet sonucunu doğurtan “dinleşmiş düşünceler”. Teslim olunan “izm”, insanın dimağını ve beynini “izm”in kendi sınırları içinde yeniden biçimlendirir, algı çerçevesini yeniden kodlar. Çünkü bir şeyi tanımlayabilmek, o şeyin sınırlarını çizmek yani tahdid etmektir. Bu ise apaçık düşünce hürriyetini o “izm”le kısıtlamak anlamına gelir. İşte bu durum patolojik vakalara zemin hazırlar.
Modernleşme süreci, temelde Cemil Meriç'in “idraklerimizin batılılaşması”, Sezai Karakoç'un ise “İslam medeniyetinin kendi otantikliğinden uzaklaşması” diye tanımladığı durumu beraberinde getirmiştir. Yaklaşık 150-200 yıllık bir tarihsel süreç içinde Batı'dan hareketle ve Batı'ya doğru evrilen ve hatta s.a.v.rulan İslam dünyası “izm”lerle tanışmıştır. Zaman zaman bu “izm”lerden bir ya da birkaçı Müslüman bireylerin düşünce dünyasını, Müslüman toplumların siyasal ve sosyal hayatını yoğun etkilemiştir.
“İzm”ler “öteki”ne bakışı şekillendiren at gözlüklerine dönüşmekte, böylece patolojik bir vaka haline gelerek insana, tarihe ve dine karşı ön yargılarla bakışı beslemektedir. Aynı zamanda kendisi de onlardan beslendiği için fasit bir daire oluşmaktadır. İşte tam da bu noktada “izm”lerin deli gömlekleri haline nasıl dönüştüğünün daha net anlaşılabilir olduğunu görmekteyiz. İsmet Özel'in şu dizeleri de bu noktada aydınlatıcıdır: “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır.” İki mütefekkirin de bahsettiği husus aslında aynıdır: “Deli gömlekleri” ve “sağır olmak”. Bu iki mütefekkir dünyaya “izm”ler penceresinden bakmanın verdiği acı gerçeği önümüze serer. Oysa bizler Kur 'anî bir tabirle orta ümmetiz.
Bizler de yüzyıllardır “izm”lerle düşünüyoruz. Fakat “izm”ler bize yabancı durmaktadır. Şunu sormak gerekiyor: Niçin Avrupa'dan “izm” ithal ettik veya Avrupa'nın bize “izm”leri ihraç etmesine nasıl izin verdik? Kanımızca, biz dünyamızdan ne zaman “irfan”ı(akıl ve kalp bütünlüğü) çıkardık işte o zaman Batı menşeli “izm”lere yenik düştük. Zira mukavemet kalelerimiz zayıftı. Bizim mukavemet kalemiz; İslam düşüncesinden kaynağını alan medeniyetimiz. İslam düşüncesinden uzaklaşmak Avrupa'nın ihraç ettiği “izm”leri kabul için zaruri ve yeterli bir sebep.
Bu anlamda Müslüman bilinç, pirincin içinden taşı ayıkladığı gibi, taşın içinden pirinci de ayıklamalıdır. Elinizdeki bu kitap, pirinç ile taşı ayıklamaya gayret gösteren kırk yazıdan vücuda geldi. Taşa da pirince de dikkatinizi çekmek istedik.
Gayret bizlerden muvaffakiyet Allah'tandır.
“İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe'lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.”
- Cemil Meriç
“İzm”ler… Hepsi de bizatihi “dünyaya bu noktadan bakılmalı, hakikat burada duruyor” iddiasıyla insanlığa hitap eden ve akabinde “izm”e teslimiyet sonucunu doğurtan “dinleşmiş düşünceler”. Teslim olunan “izm”, insanın dimağını ve beynini “izm”in kendi sınırları içinde yeniden biçimlendirir, algı çerçevesini yeniden kodlar. Çünkü bir şeyi tanımlayabilmek, o şeyin sınırlarını çizmek yani tahdid etmektir. Bu ise apaçık düşünce hürriyetini o “izm”le kısıtlamak anlamına gelir. İşte bu durum patolojik vakalara zemin hazırlar.
Modernleşme süreci, temelde Cemil Meriç'in “idraklerimizin batılılaşması”, Sezai Karakoç'un ise “İslam medeniyetinin kendi otantikliğinden uzaklaşması” diye tanımladığı durumu beraberinde getirmiştir. Yaklaşık 150-200 yıllık bir tarihsel süreç içinde Batı'dan hareketle ve Batı'ya doğru evrilen ve hatta s.a.v.rulan İslam dünyası “izm”lerle tanışmıştır. Zaman zaman bu “izm”lerden bir ya da birkaçı Müslüman bireylerin düşünce dünyasını, Müslüman toplumların siyasal ve sosyal hayatını yoğun etkilemiştir.
“İzm”ler “öteki”ne bakışı şekillendiren at gözlüklerine dönüşmekte, böylece patolojik bir vaka haline gelerek insana, tarihe ve dine karşı ön yargılarla bakışı beslemektedir. Aynı zamanda kendisi de onlardan beslendiği için fasit bir daire oluşmaktadır. İşte tam da bu noktada “izm”lerin deli gömlekleri haline nasıl dönüştüğünün daha net anlaşılabilir olduğunu görmekteyiz. İsmet Özel'in şu dizeleri de bu noktada aydınlatıcıdır: “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır.” İki mütefekkirin de bahsettiği husus aslında aynıdır: “Deli gömlekleri” ve “sağır olmak”. Bu iki mütefekkir dünyaya “izm”ler penceresinden bakmanın verdiği acı gerçeği önümüze serer. Oysa bizler Kur 'anî bir tabirle orta ümmetiz.
Bizler de yüzyıllardır “izm”lerle düşünüyoruz. Fakat “izm”ler bize yabancı durmaktadır. Şunu sormak gerekiyor: Niçin Avrupa'dan “izm” ithal ettik veya Avrupa'nın bize “izm”leri ihraç etmesine nasıl izin verdik? Kanımızca, biz dünyamızdan ne zaman “irfan”ı(akıl ve kalp bütünlüğü) çıkardık işte o zaman Batı menşeli “izm”lere yenik düştük. Zira mukavemet kalelerimiz zayıftı. Bizim mukavemet kalemiz; İslam düşüncesinden kaynağını alan medeniyetimiz. İslam düşüncesinden uzaklaşmak Avrupa'nın ihraç ettiği “izm”leri kabul için zaruri ve yeterli bir sebep.
Bu anlamda Müslüman bilinç, pirincin içinden taşı ayıkladığı gibi, taşın içinden pirinci de ayıklamalıdır. Elinizdeki bu kitap, pirinç ile taşı ayıklamaya gayret gösteren kırk yazıdan vücuda geldi. Taşa da pirince de dikkatinizi çekmek istedik.
Gayret bizlerden muvaffakiyet Allah'tandır.