Kırmızı Kedi 10'lu Klasik Set 2
Gulyabani
“Hüseyin Rahmi'nin Gulyabani'si hem geniş Doğu dünyasından esintiler taşır, hem tastamam buralıdır: Aynı anda korkunç ve komik olabilen kimliğiyle “göründüğü” insanların foyalarını ortaya döktüğü için yararlı bir “acaip” sayılabilir.
Her toplumda, her kesimde batıl inançların yabana atılamayacak yeri vardır; zaman zaman hoşgörü sınırlarını zorlayan davranışlarla çevrelerine rahatsızlık verir kimileri, yazarın kitabında onlardan çuvaldızını esirgemediğini görüyoruz.
Gulyabani yalnızca yeniden bugün okunmayı değil, yeniden yazılmayı, yeniden sinemaya aktarılmayı da hakeden bir temel kitap.”
Bozkırda Bir Kral Lear
Şair, öykücü, romancı ve oyun yazarı olan İvan Turgenyev 19. yüzyıl Rus edebiyatının temel taşlarındandır. Turgenyev, realizm akımına bağlı kalarak yazdığı, en önemlilerinden iki uzun öyküsünün bir araya getirildiği bu önemli seçkide, Batı Avrupa kültürünün başyapıtlarından hareketle, modern çağın eşiğinde, trajedilerin arkasında işleyen mekanizmaları gösteriyor.
Bozkırda Bir Kral Lear, Shakespeare'in yapıtının Rus derebeylerine özgü bir uyarlamasıdır: Ölümün yaklaştığını hissedince, malvarlığını kızlarına bölüştüren bir toprak ağasının kararı beklenmedik sonuçlara yol açacak, olaydaki trajedi yazgıdan çok insan hırsından kaynaklanacaktır. Asya adlı öyküde ise, Almanya'da sefahat hayatı yaşayan anlatıcı, karşılaştığı iki kardeşin karmaşık ilişkilerini çözemeyince, aşkı büyük bir hataya dönüştürecektir.
Turgenyev'in hayatından izler de taşıyan bu uzun öykülerdeki gizemli, bağımsız ve güçlü kadınlar, annesinden, kızından ve büyük aşkı Pauline Viardot'dan esintiler barındırıyor. Türkçe'de 40'lı ve 50'li yıllarda yayımlanan bu öyküler bu kez günümüz Türkçesiyle ve Rusça asıllarından çevrilerek Kırmızı Kedi Yayınları'nın Klasikler Dizisi'nde yer alıyor.
Kızıl Dosya
Üstün zekâsı, ayrıntılı gözlem gücü, sıra dışı merakları, akıl yürütme yeteneği ve sonuçtan sebebe ulaşma yöntemiyle edebiyat tarihinin en ünlü dedektifi Sherlock Holmes, en anlaşılmaz ve çözülmez gözüken vakaları neredeyse hiçbir efor sarf etmeden kolayca çözebilir.
Bir kimya laboratuvarında tanışan Sherlock Holmes ve Doktor Watson, meşhur Baker Sokağı 221B adresindeki evi tutmalarıyla ayrılmaz bir ikili haline gelir. Holmes, zamanının büyük kısmını kendisini geliştirmekle geçirirken bir yandan da emniyet teşkilatına zor davalarda yardımcı olur. Bu dâhi dedektifin Doktor Watson'la birlikte tanık olduğumuz ilk macerası Kızıl Dosya, zamanla dizinin en beğenilen örneklerinden biri haline gelmiştir.
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç
“Hüseyin Rahmi'nin romanlarının, öykülerinin popüler boyutunun ağır bastığı tartışılmaz: Sürükleyici, olumlu anlamıyla ‘eğlendirici', çok renkli karakterlere yaslı, delifişek olay örgüsüne sahip olmalarına karşın hiçbiri ‘hafif' yapıtlar olarak değerlendirilemez. Güçlü kültür altyapısı vardı yazarın, Schopenhauer ya da Nietzsche gibi zorlu düşünürlere ilgi duymuştu. Münzevi bir yaşam sürüyordu Heybeliada sırtlarındaki köşkünde; gelgelelim sonsuz bir depo oluşturmuştu topluma yönelik gözlemlerinden. Üstüne üstlük, özel bir üslûp yaratmayı bilmiş, gündelik konuşma dilinden yazısına dengeli bir köprü kurmuştu.
Hüseyin Rahmi Gürpınar edebiyatımızın en verimli yazarlarından biriydi. Kitapları, bugün de benzerlerine şehirlerimizde, sokaklarımızda rastladığımız insan portreleri ve dramlarıyla okuru sarıp sarmalamayı sürdürüyor.”
- Enis Batur
Paris'te Bir Türk
Sultan 3. Selim'in Fevkalede Büyükelçisi Muhib Efendi'nin Setahatinin ve misyonunun hikayesi
(Kendi elyazısıyla tuttuğu notlardan)
1806-1811 arasında Fransa'da, önce Devlet-i Aliyye'nin “fevkalade büyükelçisi”, sonra da ikâmet elçisi sıfatıyla görev yapan Abdürrahim Muhib Efendi, bu süre zarfında İmparator Napolyon'la ve dönemin dışişleri bakanları Talleyrand, Champagny ve Maret ile önemli müzakereler yürütmüş, ayrıca Paris ve civarında hayatın işleyişine ilişkin çarpıcı gözlemlerde bulunmuş ve bunları da Sefâretnâme'lerinde bir bir anlatmıştır.
Bertrand Bareilles ise Abdülhamid döneminde İstanbul'da Fransızca öğretmenliği yaparken padişahın güvenini kazanarak Saray'a girmeyi başarmış bir Oryantalisttir. Dönemin siyasetine yön veren önemli isimlerle kurduğu yakınlıklar sayesinde heybesinde birikenleri defterlerine bir bir işlemiştir.
Bu metin, birbirine tutulan iki “güdülü” ayna arasında, anlatıcı öznelerin bile yer yer birbirine karıştığı bir bakışım sunuyor okura.
Frankfurt Seyahatnamesi
Modern Türk şiirinin kurucu adlarından Ahmet Hâşim'in şiirleri kadar kıymetli nesirlerinin başında gelir Frankfurt Seyahatnâmesi.
1930'ların Almanya'sına, tedavi için giden Hâşim'in "şiir kitabının kardeşidir" sözleriyle tanımladığı ve izlenimlerini aktardığı seyahatnâme, hem Doğu'yu hem Batı'yı bilen bir aydının Frankfurt'a ve oradan dünyaya bakışını gözler önüne seren yapıca küçük, söyledikleriyle büyük bir eser…
Kitabın bu edisyonu ise, Türkiye'de ilk defa yayımlanan 1865-1930 arasında çekilmiş fotoğraflarla "Ahmet Hâşim'in gördüğü" Frankfurt'u gözler önüne seriyor.
Su Sinekleri
“Su Sinekleri, Mahmut Yesari'nin 1932 yılında okur önüne çıkan bir romanı. Sinema tutkusunun, ‘star' olma hevesinin, şöhret uğruna toplumsal bir kara deliğin içine düşmenin yol açtığı savruluşların öyküsü. Sesli sinema yeni bir aşamadır. Magazin dergilerinin öne çıkardığı yerli ve yabancı figürlerin olağandışı serüvenleri genç kızların düşlerini tetikler, bir çoğunu geridönüşsüz kayboluşların çemberine mıhlar. Böyle bakıldığında, Yesari'nin günümüzün sanal dünyasının sahte cennet vaatlerini önceden görmüş bir yazar olarak selamlanmasını gerektiren bir yapıt Su Sinekleri.”
Dönüşüm
Franz Kafka'ya göre bir kitap, “içimizdeki donmuş denize indirilen bir balta gibi” olmalıdır. 20. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran Dönüşüm, Kafka öyle nitelememiş olsa da, tam da böyle bir kitaptır.
Dönüşüm'ün, günümüz bireyinin ve toplumunun kâbuslarını etkileyici bir ironiyle sunan, hem dehşet verici hem de grotesk olan kurgusu, yaratılan atmosferle ve Kafka'nın vurucu cümleleriyle birleşir ve Kafka, okuru hem her cümlesinde zorlar, kıskacına alır, hem de onu özgür bırakmayı başarır. Bir gecede böceğe dönüşen Gregor Samsa'nın öyküsü, inanılmaz olduğu kadar inandırıcıdır da.
Elias Canetti, Dönüşüm'ü “20. yüzyılın birkaç kusursuz sanat eserinden biri” sayar ve onu Kafka'nın bile aşamadığını ifade eder. Bu kusursuzluk, Kafka'nın kullandığı sade ve minimalist üslubun, okura aynı zamanda olağanüstü zenginlikte bir imge yelpazesi sunmasında yatar.
İlk yayımlanışının üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen Kafka'nın Dönüşüm'ü, olağanüstü öyküsüyle, dili ve derinliğiyle okuru etkilemeye devam ediyor. Kitabı okuyanlar kendi “dönüşüm”lerini bulduğu sürece de devam edecek gibi görünüyor...
Milena'ya Mektuplar
Franz Kafka, Milena'yı 1920 yılının başlarında, Prag'da, edebiyatçıların toplandığı bir kafede tanıdı. Milena 24 yaşında genç bir gazeteciydi, Kafka ise 38'ini sürüyordu. Milena'nın onun yapıtlarını Çekçeye çevirme arzusu ikisinin yakınlaşmasıyla sonuçlandı, çok geçmeden de defalarca buluşmaları ve mektuplaşmalarıyla birlikte derin ama umutsuz bir aşka dönüştü.
Dava
Bir bankada yönetici olarak çalışan ve bir pansiyon odasında yalnız yaşayan Josef K. günün birinde neden suçlandığını bilmeden sorguya çekilir, zanlıdır ama serbestçe dolaşır, işine gider, ancak kafası karışmıştır, çelişkiler içinde kalıp bocalar. Her ne kadar suçunun ne olduğunu bilmediğini, suçsuz olduğunu iddia etse de bir suçlu gibi davranır. Absürd bir adli sistemin dolambaçlarında kaybolur.
Kafka'nın özyaşamöyküsünden doğrudan etkilenmiş yapıtlarından biri olan Dava, okuru bulmacalarla şaşırtır, çözümlerini ise sunmaz. Totaliter rejimlerle yönetilen devletlerdeki koşullarla olan benzerlikleri, Dava'nın etkinliğini ve etkileyiciliğini yıllardır korumasının nedenlerinden biridir. Acımasız ve empati yoksunu bir ortamda kişinin çaresizliğini ve sonunda sisteme boyun eğişini en güzel işleyen romanlardan biridir bu küçük kitap. Kafka'nın başyapıtı sayılan Dava ve sunduğu distopya, onun yazıldığı yılları izleyen faşist ve diktatöryel dönemlerin gelişini de önceden duyurur gibidir.
Gulyabani
“Hüseyin Rahmi'nin Gulyabani'si hem geniş Doğu dünyasından esintiler taşır, hem tastamam buralıdır: Aynı anda korkunç ve komik olabilen kimliğiyle “göründüğü” insanların foyalarını ortaya döktüğü için yararlı bir “acaip” sayılabilir.
Her toplumda, her kesimde batıl inançların yabana atılamayacak yeri vardır; zaman zaman hoşgörü sınırlarını zorlayan davranışlarla çevrelerine rahatsızlık verir kimileri, yazarın kitabında onlardan çuvaldızını esirgemediğini görüyoruz.
Gulyabani yalnızca yeniden bugün okunmayı değil, yeniden yazılmayı, yeniden sinemaya aktarılmayı da hakeden bir temel kitap.”
Bozkırda Bir Kral Lear
Şair, öykücü, romancı ve oyun yazarı olan İvan Turgenyev 19. yüzyıl Rus edebiyatının temel taşlarındandır. Turgenyev, realizm akımına bağlı kalarak yazdığı, en önemlilerinden iki uzun öyküsünün bir araya getirildiği bu önemli seçkide, Batı Avrupa kültürünün başyapıtlarından hareketle, modern çağın eşiğinde, trajedilerin arkasında işleyen mekanizmaları gösteriyor.
Bozkırda Bir Kral Lear, Shakespeare'in yapıtının Rus derebeylerine özgü bir uyarlamasıdır: Ölümün yaklaştığını hissedince, malvarlığını kızlarına bölüştüren bir toprak ağasının kararı beklenmedik sonuçlara yol açacak, olaydaki trajedi yazgıdan çok insan hırsından kaynaklanacaktır. Asya adlı öyküde ise, Almanya'da sefahat hayatı yaşayan anlatıcı, karşılaştığı iki kardeşin karmaşık ilişkilerini çözemeyince, aşkı büyük bir hataya dönüştürecektir.
Turgenyev'in hayatından izler de taşıyan bu uzun öykülerdeki gizemli, bağımsız ve güçlü kadınlar, annesinden, kızından ve büyük aşkı Pauline Viardot'dan esintiler barındırıyor. Türkçe'de 40'lı ve 50'li yıllarda yayımlanan bu öyküler bu kez günümüz Türkçesiyle ve Rusça asıllarından çevrilerek Kırmızı Kedi Yayınları'nın Klasikler Dizisi'nde yer alıyor.
Kızıl Dosya
Üstün zekâsı, ayrıntılı gözlem gücü, sıra dışı merakları, akıl yürütme yeteneği ve sonuçtan sebebe ulaşma yöntemiyle edebiyat tarihinin en ünlü dedektifi Sherlock Holmes, en anlaşılmaz ve çözülmez gözüken vakaları neredeyse hiçbir efor sarf etmeden kolayca çözebilir.
Bir kimya laboratuvarında tanışan Sherlock Holmes ve Doktor Watson, meşhur Baker Sokağı 221B adresindeki evi tutmalarıyla ayrılmaz bir ikili haline gelir. Holmes, zamanının büyük kısmını kendisini geliştirmekle geçirirken bir yandan da emniyet teşkilatına zor davalarda yardımcı olur. Bu dâhi dedektifin Doktor Watson'la birlikte tanık olduğumuz ilk macerası Kızıl Dosya, zamanla dizinin en beğenilen örneklerinden biri haline gelmiştir.
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç
“Hüseyin Rahmi'nin romanlarının, öykülerinin popüler boyutunun ağır bastığı tartışılmaz: Sürükleyici, olumlu anlamıyla ‘eğlendirici', çok renkli karakterlere yaslı, delifişek olay örgüsüne sahip olmalarına karşın hiçbiri ‘hafif' yapıtlar olarak değerlendirilemez. Güçlü kültür altyapısı vardı yazarın, Schopenhauer ya da Nietzsche gibi zorlu düşünürlere ilgi duymuştu. Münzevi bir yaşam sürüyordu Heybeliada sırtlarındaki köşkünde; gelgelelim sonsuz bir depo oluşturmuştu topluma yönelik gözlemlerinden. Üstüne üstlük, özel bir üslûp yaratmayı bilmiş, gündelik konuşma dilinden yazısına dengeli bir köprü kurmuştu.
Hüseyin Rahmi Gürpınar edebiyatımızın en verimli yazarlarından biriydi. Kitapları, bugün de benzerlerine şehirlerimizde, sokaklarımızda rastladığımız insan portreleri ve dramlarıyla okuru sarıp sarmalamayı sürdürüyor.”
- Enis Batur
Paris'te Bir Türk
Sultan 3. Selim'in Fevkalede Büyükelçisi Muhib Efendi'nin Setahatinin ve misyonunun hikayesi
(Kendi elyazısıyla tuttuğu notlardan)
1806-1811 arasında Fransa'da, önce Devlet-i Aliyye'nin “fevkalade büyükelçisi”, sonra da ikâmet elçisi sıfatıyla görev yapan Abdürrahim Muhib Efendi, bu süre zarfında İmparator Napolyon'la ve dönemin dışişleri bakanları Talleyrand, Champagny ve Maret ile önemli müzakereler yürütmüş, ayrıca Paris ve civarında hayatın işleyişine ilişkin çarpıcı gözlemlerde bulunmuş ve bunları da Sefâretnâme'lerinde bir bir anlatmıştır.
Bertrand Bareilles ise Abdülhamid döneminde İstanbul'da Fransızca öğretmenliği yaparken padişahın güvenini kazanarak Saray'a girmeyi başarmış bir Oryantalisttir. Dönemin siyasetine yön veren önemli isimlerle kurduğu yakınlıklar sayesinde heybesinde birikenleri defterlerine bir bir işlemiştir.
Bu metin, birbirine tutulan iki “güdülü” ayna arasında, anlatıcı öznelerin bile yer yer birbirine karıştığı bir bakışım sunuyor okura.
Frankfurt Seyahatnamesi
Modern Türk şiirinin kurucu adlarından Ahmet Hâşim'in şiirleri kadar kıymetli nesirlerinin başında gelir Frankfurt Seyahatnâmesi.
1930'ların Almanya'sına, tedavi için giden Hâşim'in "şiir kitabının kardeşidir" sözleriyle tanımladığı ve izlenimlerini aktardığı seyahatnâme, hem Doğu'yu hem Batı'yı bilen bir aydının Frankfurt'a ve oradan dünyaya bakışını gözler önüne seren yapıca küçük, söyledikleriyle büyük bir eser…
Kitabın bu edisyonu ise, Türkiye'de ilk defa yayımlanan 1865-1930 arasında çekilmiş fotoğraflarla "Ahmet Hâşim'in gördüğü" Frankfurt'u gözler önüne seriyor.
Su Sinekleri
“Su Sinekleri, Mahmut Yesari'nin 1932 yılında okur önüne çıkan bir romanı. Sinema tutkusunun, ‘star' olma hevesinin, şöhret uğruna toplumsal bir kara deliğin içine düşmenin yol açtığı savruluşların öyküsü. Sesli sinema yeni bir aşamadır. Magazin dergilerinin öne çıkardığı yerli ve yabancı figürlerin olağandışı serüvenleri genç kızların düşlerini tetikler, bir çoğunu geridönüşsüz kayboluşların çemberine mıhlar. Böyle bakıldığında, Yesari'nin günümüzün sanal dünyasının sahte cennet vaatlerini önceden görmüş bir yazar olarak selamlanmasını gerektiren bir yapıt Su Sinekleri.”
Dönüşüm
Franz Kafka'ya göre bir kitap, “içimizdeki donmuş denize indirilen bir balta gibi” olmalıdır. 20. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran Dönüşüm, Kafka öyle nitelememiş olsa da, tam da böyle bir kitaptır.
Dönüşüm'ün, günümüz bireyinin ve toplumunun kâbuslarını etkileyici bir ironiyle sunan, hem dehşet verici hem de grotesk olan kurgusu, yaratılan atmosferle ve Kafka'nın vurucu cümleleriyle birleşir ve Kafka, okuru hem her cümlesinde zorlar, kıskacına alır, hem de onu özgür bırakmayı başarır. Bir gecede böceğe dönüşen Gregor Samsa'nın öyküsü, inanılmaz olduğu kadar inandırıcıdır da.
Elias Canetti, Dönüşüm'ü “20. yüzyılın birkaç kusursuz sanat eserinden biri” sayar ve onu Kafka'nın bile aşamadığını ifade eder. Bu kusursuzluk, Kafka'nın kullandığı sade ve minimalist üslubun, okura aynı zamanda olağanüstü zenginlikte bir imge yelpazesi sunmasında yatar.
İlk yayımlanışının üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen Kafka'nın Dönüşüm'ü, olağanüstü öyküsüyle, dili ve derinliğiyle okuru etkilemeye devam ediyor. Kitabı okuyanlar kendi “dönüşüm”lerini bulduğu sürece de devam edecek gibi görünüyor...
Milena'ya Mektuplar
Franz Kafka, Milena'yı 1920 yılının başlarında, Prag'da, edebiyatçıların toplandığı bir kafede tanıdı. Milena 24 yaşında genç bir gazeteciydi, Kafka ise 38'ini sürüyordu. Milena'nın onun yapıtlarını Çekçeye çevirme arzusu ikisinin yakınlaşmasıyla sonuçlandı, çok geçmeden de defalarca buluşmaları ve mektuplaşmalarıyla birlikte derin ama umutsuz bir aşka dönüştü.
Dava
Bir bankada yönetici olarak çalışan ve bir pansiyon odasında yalnız yaşayan Josef K. günün birinde neden suçlandığını bilmeden sorguya çekilir, zanlıdır ama serbestçe dolaşır, işine gider, ancak kafası karışmıştır, çelişkiler içinde kalıp bocalar. Her ne kadar suçunun ne olduğunu bilmediğini, suçsuz olduğunu iddia etse de bir suçlu gibi davranır. Absürd bir adli sistemin dolambaçlarında kaybolur.
Kafka'nın özyaşamöyküsünden doğrudan etkilenmiş yapıtlarından biri olan Dava, okuru bulmacalarla şaşırtır, çözümlerini ise sunmaz. Totaliter rejimlerle yönetilen devletlerdeki koşullarla olan benzerlikleri, Dava'nın etkinliğini ve etkileyiciliğini yıllardır korumasının nedenlerinden biridir. Acımasız ve empati yoksunu bir ortamda kişinin çaresizliğini ve sonunda sisteme boyun eğişini en güzel işleyen romanlardan biridir bu küçük kitap. Kafka'nın başyapıtı sayılan Dava ve sunduğu distopya, onun yazıldığı yılları izleyen faşist ve diktatöryel dönemlerin gelişini de önceden duyurur gibidir.