Şüphesiz kimilerince 18 ve 19. Yüzyıl Aydınlanması olarak kabul edilen dönem, C. Darwin'den ilham alarak bilime ait birçok disiplinin Evrim Teorisi»ne göre biçimlendirildiği bir dönem olmuştur. Bu dönemin ideolojik kalıplarının dışına çıkmayı başaramayan birçok tarihçi, sosyolog ve iktisatçı; sosyal bilimlerde de benzer bir nazariyeyi benimseyerek dinleri bu katı ideolojik perspektifleri içerisinde ele almışlar, mukaddes metinleri ve uyarıcı peygamberleri adeta yok saymışlardır. Bu durum, dînin ve din tarafından mukaddes sayılan olgu ve olayların toplumlar üzerindeki temel fonksiyonlarının tümüyle ihmal edilmesine yol açmıştır. Dinle aralarına mesafe koyan bu evrimci aydınlar, başta ilâhî dinler olmak üzere tüm dinleri ve dînî kurumları yok sayarak veya ağırlık kat sayılarını düşük tutarak dînin insanlık tarihindeki hayatî rolünü anlamada belirgin bir alan körlüğüne düşmüşlerdir. Çalışmamız bir bakıma bu alandaki ihmalin ve alan körlüğünün tespiti yönünde tarih disiplinine küçük bir dipnot düşmekten ibarettir. Sosyal bilimlerin günümüzdeki en önemli açmazı olarak görünen bu ihmalin yeni bir bakış açısıyla ele alınarak ortadan kaldırılması, bunun gibi daha birçok ciddî çalışmayı gerektirmektedir.
Şüphesiz kimilerince 18 ve 19. Yüzyıl Aydınlanması olarak kabul edilen dönem, C. Darwin'den ilham alarak bilime ait birçok disiplinin Evrim Teorisi»ne göre biçimlendirildiği bir dönem olmuştur. Bu dönemin ideolojik kalıplarının dışına çıkmayı başaramayan birçok tarihçi, sosyolog ve iktisatçı; sosyal bilimlerde de benzer bir nazariyeyi benimseyerek dinleri bu katı ideolojik perspektifleri içerisinde ele almışlar, mukaddes metinleri ve uyarıcı peygamberleri adeta yok saymışlardır. Bu durum, dînin ve din tarafından mukaddes sayılan olgu ve olayların toplumlar üzerindeki temel fonksiyonlarının tümüyle ihmal edilmesine yol açmıştır. Dinle aralarına mesafe koyan bu evrimci aydınlar, başta ilâhî dinler olmak üzere tüm dinleri ve dînî kurumları yok sayarak veya ağırlık kat sayılarını düşük tutarak dînin insanlık tarihindeki hayatî rolünü anlamada belirgin bir alan körlüğüne düşmüşlerdir. Çalışmamız bir bakıma bu alandaki ihmalin ve alan körlüğünün tespiti yönünde tarih disiplinine küçük bir dipnot düşmekten ibarettir. Sosyal bilimlerin günümüzdeki en önemli açmazı olarak görünen bu ihmalin yeni bir bakış açısıyla ele alınarak ortadan kaldırılması, bunun gibi daha birçok ciddî çalışmayı gerektirmektedir.