Eser Hakkında Tanıtım: Zamana ruh katan içinde yaşananlardır. Sanat var olduğundan beri, sanatı icra edenlerin duygu ve düşünce dünyalarının yansıtılmasına hizmet eder. Ayrıca şiir, sadece zevk alma aracı değil, hayata da müdahale eden bir sanattır. Şiirin kadim insanlık tarihi kadar köklü bir geçmişi vardır.
Şiir, Türk ve dünya edebiyat tarihinde şekil ve muhteva olarak sürekli yenilenen bir türdür. Şiir, dünyanın büyük medeniyetlerinin inşasına katkı sağlar. Hatta şiir, bir medeniyet dilinin en üst ifade şekli dense, yeridir. Şiirle kurulan medeniyetler yıkıldı sanılsa da yıkılamaz. Klasik şiir, her türden kültürel değer üretip medeniyet kuran bir güçtür. Klasik şairler de eserleriyle kültürel hafızanın oluşması, şekillenmesi ve taşınmasına vesiledirler.
Klasik şairler, estetize ettikleri şiir mülkiyetini bilgi ve emek üzerine inşa ederler. Osmanlı'da şiire dair birçok şey İslam'ın, dolayısıyla ilm-i hikmetin öğretileriyle ilgilidir. Osmanlı'nın Kuzey Afrika'dan, Orta Doğu'ya oradan Doğu Avrupa'ya ve dahi Orta Asya'ya kadar kültürel etkisi olduğu düşünüldüğünde tesir aldığı menşeine ilaveten, şairlerin Anadolu medeniyetine dair olanları da eserlerine kattıkları görülür.
Hemen hemen her meslek erbabından arif şairlerin estetiği, ilmi ve hikmeti eserlerinde yansıttığı görülür. Şairlerin sadece kendi aralarında, sarayda ya da saraya özgü bir icra yaptığı, hadiselerin akışına binaen, düşünülemez. Osmanlı edebiyatında şiirin dili, insanı kamil olmada katedilecek güzergahlardandır. Bu yol, eşref-i mahlukatın yoludur. Osmanlı şiirinde gelenek, gazel nazım şeklini önceler. Şairler, gazellerinde zengin lirik konularıyla beraber, bilhassa, 'aşk ve sevgi' temasını aleme, mevcudata, esmanın manasını idrak gayesiyle bakıp ardından, inancı ve imanıyla gördükleri arasında münasebet kurarak kendi hesabına düşenleri anlatırlar.
Osmanlı'da şiir anlayışı, aşktan nasihate kadar Türk-İslam imzasını, maziden bakiye taşıyan bir anıt miras niteliğindedir. Mesele, insandan geriye ya da şairden geriye ne kalacağı meselesidir. Klasik edebiyatı adlandırmanın adeta temeli olan gazellerde ele alınan konuları doğrudan ifade eden şairlerin zengin beyitlerinin delil gösterilmesi, araştırmanın esasını teşkil etmektedir. Gazellerde bilhassa mazmunlarla ima edilen hususlardan sonuç çıkarmak bu çalışmanın gayesi değildir. Daha açık bir ifadeyle, seçilen divanlardaki gazellerden konu başlıklarına doğrudan işaret eden beyitler misal olarak kullanılmıştır.
Beyitler klasik usulle şerh edilmekten öte, şiirsellik ve şairin meselelere yaptığı göndermeler birleştirilerek aktarılmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla klasik şiirde yer alan dini, tasavvufi, İlahi ya da beşeri mevzularla ilgili başlık açılmamıştır. Ayrıca ele alınan konularla ilgili, mazmunlarla da olsa, zorlama sonuç çıkarılmamaya özen gösterilmiştir. Klasik şiir beyitlerini sadeleştirmek ya da bugünün Türkçesiyle ifade etmek oldukça risklidir.
Bilhassa yeni yetişen neslin ele alınan meseleleri anlaması ya da en azından aşina olması için, beyitleri mana kaybına uğratmadan söz ve ses unsurlarıyla açıklamaya gayret edilmiştir. Nihayet, kadim Osmanlı şiirinin bugün de sanatçılar ve toplum üzerinde tesirinin derinden devam ettiği açıktır. Fakat esas mesele, özüne (Osmanlı Türkçesi) yabancılaştırılan ya da dili unutturulan bir milletin çocuklarının kültürüne yabancılaştırılmış olmasıdır. Bir milletin tarih sahnesine çıktığı andan itibaren ürettiği edebiyatı öncesi sonrası, sebepleri sonuçları ile bir bütün ve tarafsız olarak yazmak esastır.
Bunun karşısında sanatı ve sanatçıyı özünden kopararak aktaran hatta kadim bir kültüre ait olanları lekelemeye kadar giden edebiyat tarihleri ve diğer neşriyatın mevcudiyeti azımsanamayacak orandadır. Bu sebeple, orta mektepten lisansüstü eğitime kadar, Osmanlı şairlerine ait edebi mahsulleri değerlendirmede daha dikkatli olmak elzemdir. Bilhassa kelimelere 'mana' değerinden uzak, sadece kavram ve terim düzeyinde bakmak, şairi/dönemi tanımak için metni, Türk-Osmanlı kökünden kopararak şerh ya da yorum yapmak büyük bir medeniyet şiirini yanlış anlamaya, toplumdan uzaklaştırmaya hizmet edeceği açıktır.
Eser Hakkında Tanıtım: Zamana ruh katan içinde yaşananlardır. Sanat var olduğundan beri, sanatı icra edenlerin duygu ve düşünce dünyalarının yansıtılmasına hizmet eder. Ayrıca şiir, sadece zevk alma aracı değil, hayata da müdahale eden bir sanattır. Şiirin kadim insanlık tarihi kadar köklü bir geçmişi vardır.
Şiir, Türk ve dünya edebiyat tarihinde şekil ve muhteva olarak sürekli yenilenen bir türdür. Şiir, dünyanın büyük medeniyetlerinin inşasına katkı sağlar. Hatta şiir, bir medeniyet dilinin en üst ifade şekli dense, yeridir. Şiirle kurulan medeniyetler yıkıldı sanılsa da yıkılamaz. Klasik şiir, her türden kültürel değer üretip medeniyet kuran bir güçtür. Klasik şairler de eserleriyle kültürel hafızanın oluşması, şekillenmesi ve taşınmasına vesiledirler.
Klasik şairler, estetize ettikleri şiir mülkiyetini bilgi ve emek üzerine inşa ederler. Osmanlı'da şiire dair birçok şey İslam'ın, dolayısıyla ilm-i hikmetin öğretileriyle ilgilidir. Osmanlı'nın Kuzey Afrika'dan, Orta Doğu'ya oradan Doğu Avrupa'ya ve dahi Orta Asya'ya kadar kültürel etkisi olduğu düşünüldüğünde tesir aldığı menşeine ilaveten, şairlerin Anadolu medeniyetine dair olanları da eserlerine kattıkları görülür.
Hemen hemen her meslek erbabından arif şairlerin estetiği, ilmi ve hikmeti eserlerinde yansıttığı görülür. Şairlerin sadece kendi aralarında, sarayda ya da saraya özgü bir icra yaptığı, hadiselerin akışına binaen, düşünülemez. Osmanlı edebiyatında şiirin dili, insanı kamil olmada katedilecek güzergahlardandır. Bu yol, eşref-i mahlukatın yoludur. Osmanlı şiirinde gelenek, gazel nazım şeklini önceler. Şairler, gazellerinde zengin lirik konularıyla beraber, bilhassa, 'aşk ve sevgi' temasını aleme, mevcudata, esmanın manasını idrak gayesiyle bakıp ardından, inancı ve imanıyla gördükleri arasında münasebet kurarak kendi hesabına düşenleri anlatırlar.
Osmanlı'da şiir anlayışı, aşktan nasihate kadar Türk-İslam imzasını, maziden bakiye taşıyan bir anıt miras niteliğindedir. Mesele, insandan geriye ya da şairden geriye ne kalacağı meselesidir. Klasik edebiyatı adlandırmanın adeta temeli olan gazellerde ele alınan konuları doğrudan ifade eden şairlerin zengin beyitlerinin delil gösterilmesi, araştırmanın esasını teşkil etmektedir. Gazellerde bilhassa mazmunlarla ima edilen hususlardan sonuç çıkarmak bu çalışmanın gayesi değildir. Daha açık bir ifadeyle, seçilen divanlardaki gazellerden konu başlıklarına doğrudan işaret eden beyitler misal olarak kullanılmıştır.
Beyitler klasik usulle şerh edilmekten öte, şiirsellik ve şairin meselelere yaptığı göndermeler birleştirilerek aktarılmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla klasik şiirde yer alan dini, tasavvufi, İlahi ya da beşeri mevzularla ilgili başlık açılmamıştır. Ayrıca ele alınan konularla ilgili, mazmunlarla da olsa, zorlama sonuç çıkarılmamaya özen gösterilmiştir. Klasik şiir beyitlerini sadeleştirmek ya da bugünün Türkçesiyle ifade etmek oldukça risklidir.
Bilhassa yeni yetişen neslin ele alınan meseleleri anlaması ya da en azından aşina olması için, beyitleri mana kaybına uğratmadan söz ve ses unsurlarıyla açıklamaya gayret edilmiştir. Nihayet, kadim Osmanlı şiirinin bugün de sanatçılar ve toplum üzerinde tesirinin derinden devam ettiği açıktır. Fakat esas mesele, özüne (Osmanlı Türkçesi) yabancılaştırılan ya da dili unutturulan bir milletin çocuklarının kültürüne yabancılaştırılmış olmasıdır. Bir milletin tarih sahnesine çıktığı andan itibaren ürettiği edebiyatı öncesi sonrası, sebepleri sonuçları ile bir bütün ve tarafsız olarak yazmak esastır.
Bunun karşısında sanatı ve sanatçıyı özünden kopararak aktaran hatta kadim bir kültüre ait olanları lekelemeye kadar giden edebiyat tarihleri ve diğer neşriyatın mevcudiyeti azımsanamayacak orandadır. Bu sebeple, orta mektepten lisansüstü eğitime kadar, Osmanlı şairlerine ait edebi mahsulleri değerlendirmede daha dikkatli olmak elzemdir. Bilhassa kelimelere 'mana' değerinden uzak, sadece kavram ve terim düzeyinde bakmak, şairi/dönemi tanımak için metni, Türk-Osmanlı kökünden kopararak şerh ya da yorum yapmak büyük bir medeniyet şiirini yanlış anlamaya, toplumdan uzaklaştırmaya hizmet edeceği açıktır.