Ünlü Fransız eleştirmeni Maurice Nadeau'nun Konuk Kız için dedikleri: Beauvoir, yazarlığa, 1943 yılında yayımlanan ve kendisine hemen büyük bir ün kazandıran Konuk Kız'la başlamıştır. Yazar, burda, sonu gelmez ruhbilimsel çözümleme geleneğiyle bağlarını koparmakta, romanındaki değişik kahramanları, << belli durumlar içinde >> vermektedir. (Kadın-erkek) bütün romancıların kadın kahramanlarına yükledikleri ahlâkçılığa da, uyumculuğa da boşvermete, en günlük davranışlarla yaşayan, en ciddî sorunlarla boğuşan, o güne dek görülmemiş dişi kahramanlar yaratmaktadır. Françoise, genellikle kendi cinsine yakıştırılan, geleneksel mutluluk ve güvenlik özlemini dile getirmekte, bununla birlikte, kendini bağımsız, özgür bir insanî varlık olarak ortaya koymak istemektedir. O düzmece-yuvasını çağırdığı Xaviere'se, sonradan bir sürü örneğidir. Kentsoylu uyumculuğundan sıyrılmış bu genç kız, bağlanma denen şeyi de tanımaktadır: içgüdülerine göre, içinde bulunduğu ana göre yaşamaktadır; farkında bile olmaksızın, toplum içi yaşayışın bütün kurallarını, hattâ görgüyü falan ayaklar altına almaktadır. Françoise ona hem hayrandır, hem de varlığına dayanamaz. Kendi bilincini boyunduruk altına alan ezici bir << bilinç>> olarak görür onu. Daha sonraları, Sartre, aynı şeyi: <
Ünlü Fransız eleştirmeni Maurice Nadeau'nun Konuk Kız için dedikleri: Beauvoir, yazarlığa, 1943 yılında yayımlanan ve kendisine hemen büyük bir ün kazandıran Konuk Kız'la başlamıştır. Yazar, burda, sonu gelmez ruhbilimsel çözümleme geleneğiyle bağlarını koparmakta, romanındaki değişik kahramanları, << belli durumlar içinde >> vermektedir. (Kadın-erkek) bütün romancıların kadın kahramanlarına yükledikleri ahlâkçılığa da, uyumculuğa da boşvermete, en günlük davranışlarla yaşayan, en ciddî sorunlarla boğuşan, o güne dek görülmemiş dişi kahramanlar yaratmaktadır. Françoise, genellikle kendi cinsine yakıştırılan, geleneksel mutluluk ve güvenlik özlemini dile getirmekte, bununla birlikte, kendini bağımsız, özgür bir insanî varlık olarak ortaya koymak istemektedir. O düzmece-yuvasını çağırdığı Xaviere'se, sonradan bir sürü örneğidir. Kentsoylu uyumculuğundan sıyrılmış bu genç kız, bağlanma denen şeyi de tanımaktadır: içgüdülerine göre, içinde bulunduğu ana göre yaşamaktadır; farkında bile olmaksızın, toplum içi yaşayışın bütün kurallarını, hattâ görgüyü falan ayaklar altına almaktadır. Françoise ona hem hayrandır, hem de varlığına dayanamaz. Kendi bilincini boyunduruk altına alan ezici bir << bilinç>> olarak görür onu. Daha sonraları, Sartre, aynı şeyi: <