"Saçlarım kısa, kafamda beyaz bir kasket var. Arkadaşım balkonda oturuyor. Arkadaşımın evinin önünden kafamı çevirmeden, burnum yukarıda geçiyorum. Ona fena halde küsüm. Bir daha barışmayı düşünmüyorum, hatta ömür boyu barışmayacağım. Arka taraftan evime doğru giderken Müyesser Teyzelerin bahçesinde bir kuşun ciyak ciyak öttüğünü duyuyorum. Bu normal bir ses değil. Koşup baktığımda Ziya Amca'nın yediveren gül fidanının çıtalarına ayakları takılmış, nafile yere kanatlarını çırpıp bağıran bir kuş görüyorum. Bir daha ömür boyu konuşmayacağım arkadaşıma bağırmaya başlıyorum: "Çabuk, çabuk koş yalvarıyorum, çabuk buraya gel!" Arkadaşım hemen koşup geliyor. Kuşun bir bacağı ne yazık ki çıtaların arasında kalmış. Tek bacaklı kuşu uzun uğraşlarla çıkarıp eline alıyor. Babamı buluyoruz. Bu arada biz feryat figan, elimizde kuş, ortalarda dolaşırken evlerden, diğer adalardan çocuklar çıkıyor. Babam arabasını evin önüne çekiyor. Annesine babasına haber vermeden evden fırlayan çocuklar arabanın içine doluşuyor. Arabada her yaştan sekiz çocuk var. En küçüğü iki yaşında, altında hâlâ bez sarılı, hatta bezin yan bantlarından biri açılmış, ayakları çıplak, arabaya biniyor. Burhaniye'nin çiftlik hayvanlarında uzmanlaşmış veterinerine götürüyoruz tek bacaklı serçeyi. En önde babam, yanında arkadaşım elinde kuş, arkada altı çocuk. Veteriner "Bunun bacağı kopmuş, artık yapacak bir şey yok. Üzülmeyin. Doğaya bırakırsanız bu halde de yaşar" diyor. Dönüyoruz. Sitenin önünde yerlerde tohum arayan, tıpkı da bizim serçeye benzeyen kuşların arasına yavaşça korka korka bırakıyoruz kuşumuzu. Tek bacağının üzerinde zıplaya zıplaya aralarına karışıyor. Yerlerde bir şeyler aranıyor. Sonra arkadaşlarıyla birlikte uçup gidiyor. Çocuklarla birbirimizden ayrılmak istemiyoruz. Babamın arkasından bizim eve doluşuyoruz. Teypte Hurşit Yenigün'den Unutulmayan Aranjmanlar kaseti dönüyor. Timur Selçuk ve Faruk Nafiz Çamlıbel'den "Sen Neredesin" adlı şarkı başlıyor. Biz kızlar kendi etrafımızda dönmeye başlıyoruz. Oğlanlar masanın etrafına dizilmiş, daha ağırlar, ama şarkıdan etkileniyorlar. O sırada annem ve babam "Bakın çocuklar, bu müzikle böyle dans edilir" deyip bir metrekarede bir dakika vals yapıp dönüyorlar. Hepimiz onları alkışlıyoruz. Sonra o evden çıkanlar Türkiye'ye yayıldı. Yaşadıkları yerlerde her birinin birkaç köpeği, birkaç kedisi, birkaç kuşu oldu. Gerektiğinde bir köpeği sıkıştığı gemi makine odasından kurtardılar, gerektiğinde yağmurda ana caddeye çıkan sümüklüböceği bahçeye geri koydular, yollarının üzerine çıkan her sokak hayvanıyla ilgilendiler. Hamile kedilerin tavuk etini, sütünü hazırlayıp yavrularını sahiplendirdiler. Hayvan sevgisini kendilerinden küçüklere de öğrettiler. Ben de köpek arkadaşım Gaco'yu buldum. Bir de bu kitabı yazdım."
"Saçlarım kısa, kafamda beyaz bir kasket var. Arkadaşım balkonda oturuyor. Arkadaşımın evinin önünden kafamı çevirmeden, burnum yukarıda geçiyorum. Ona fena halde küsüm. Bir daha barışmayı düşünmüyorum, hatta ömür boyu barışmayacağım. Arka taraftan evime doğru giderken Müyesser Teyzelerin bahçesinde bir kuşun ciyak ciyak öttüğünü duyuyorum. Bu normal bir ses değil. Koşup baktığımda Ziya Amca'nın yediveren gül fidanının çıtalarına ayakları takılmış, nafile yere kanatlarını çırpıp bağıran bir kuş görüyorum. Bir daha ömür boyu konuşmayacağım arkadaşıma bağırmaya başlıyorum: "Çabuk, çabuk koş yalvarıyorum, çabuk buraya gel!" Arkadaşım hemen koşup geliyor. Kuşun bir bacağı ne yazık ki çıtaların arasında kalmış. Tek bacaklı kuşu uzun uğraşlarla çıkarıp eline alıyor. Babamı buluyoruz. Bu arada biz feryat figan, elimizde kuş, ortalarda dolaşırken evlerden, diğer adalardan çocuklar çıkıyor. Babam arabasını evin önüne çekiyor. Annesine babasına haber vermeden evden fırlayan çocuklar arabanın içine doluşuyor. Arabada her yaştan sekiz çocuk var. En küçüğü iki yaşında, altında hâlâ bez sarılı, hatta bezin yan bantlarından biri açılmış, ayakları çıplak, arabaya biniyor. Burhaniye'nin çiftlik hayvanlarında uzmanlaşmış veterinerine götürüyoruz tek bacaklı serçeyi. En önde babam, yanında arkadaşım elinde kuş, arkada altı çocuk. Veteriner "Bunun bacağı kopmuş, artık yapacak bir şey yok. Üzülmeyin. Doğaya bırakırsanız bu halde de yaşar" diyor. Dönüyoruz. Sitenin önünde yerlerde tohum arayan, tıpkı da bizim serçeye benzeyen kuşların arasına yavaşça korka korka bırakıyoruz kuşumuzu. Tek bacağının üzerinde zıplaya zıplaya aralarına karışıyor. Yerlerde bir şeyler aranıyor. Sonra arkadaşlarıyla birlikte uçup gidiyor. Çocuklarla birbirimizden ayrılmak istemiyoruz. Babamın arkasından bizim eve doluşuyoruz. Teypte Hurşit Yenigün'den Unutulmayan Aranjmanlar kaseti dönüyor. Timur Selçuk ve Faruk Nafiz Çamlıbel'den "Sen Neredesin" adlı şarkı başlıyor. Biz kızlar kendi etrafımızda dönmeye başlıyoruz. Oğlanlar masanın etrafına dizilmiş, daha ağırlar, ama şarkıdan etkileniyorlar. O sırada annem ve babam "Bakın çocuklar, bu müzikle böyle dans edilir" deyip bir metrekarede bir dakika vals yapıp dönüyorlar. Hepimiz onları alkışlıyoruz. Sonra o evden çıkanlar Türkiye'ye yayıldı. Yaşadıkları yerlerde her birinin birkaç köpeği, birkaç kedisi, birkaç kuşu oldu. Gerektiğinde bir köpeği sıkıştığı gemi makine odasından kurtardılar, gerektiğinde yağmurda ana caddeye çıkan sümüklüböceği bahçeye geri koydular, yollarının üzerine çıkan her sokak hayvanıyla ilgilendiler. Hamile kedilerin tavuk etini, sütünü hazırlayıp yavrularını sahiplendirdiler. Hayvan sevgisini kendilerinden küçüklere de öğrettiler. Ben de köpek arkadaşım Gaco'yu buldum. Bir de bu kitabı yazdım."