Kur'an, tarih boyunca ister iyi niyetle ister art niyetle olsun, kendisini İslâm'a dayandıran çeşitli mezhep ve ekollerin kendi görüşlerini meşru göstermek için, oldukça sübjektif ve tarafgir yorumlarına konu olmuştur. Hemen hiç bir mezhep ve ekol, kendisine Kur'an'dan delil bulmakta zorlanmamıştır(!). Bazı kaynaklarda, Hz. Ali'nin “Kur'an, iki kapak arasında yazılı olan bir metindir, konuşmaz. Ancak insanlar tarafından konuşturulur” dediği zikredilir. Tefsir tarihi, özellikle de mezhep ve meşrep müdâfâsı için yazılmış eserlerde görüldüğü üzere, Kur'an'ın, tabiri câizse işkence altında zorla konuşturulduğunun binlerce şâhidiyle meşbûdur.
Öte yandan, sahâbîlerden Ebu'd-Derdâ'ya nispet edilen şu söz de, meselenin bir başka boyutuna dikkatimizi çekmektedir: “Kur'an'ın pek çok manayı ihtivâ ettiğini görmedikçe, gerçek manada derin kavrayıştan (fıkh) nasiplenmiş olamazsın!” Dolayısıyla Kur'an'ın, hem metin hem de okuyucu kaynaklı pek çok sebepten ötürü çok katmanlı bir anlam boyutundan da söz etmek mümkündür. Şu halde, Kur'an'ı aşırı yorumlardan uzak tutma hassâsiyetini gösterirken, onun mana ufkunu daraltmamaya, anlam derinliğini sığlaştırmamaya da özen göstermek, en dengeli tutum olsa gerektir.
“İnsan, hakikati bulmakla değil, aramakla mükelleftir” anlayışından hareketle, okuyacağınız bu makalelerde, temel amacımız, tanımlamadan önce tanımak, yargılamadan önce algılamak oldu. Sûfîleri ve onların te'vîl yöntemlerini, herhangi bir övücü ya da sövücü bir üslup kullanmadan, öncelikle anlamaya çalıştık. Aynen kitabın adında olduğu gibi, Kur'an'ın ne söylediğini ve sûfîlerin ne anladığını vüs'atimiz ölçüsünde anlamaya ve anlatmaya çalıştık.
Kur'an, tarih boyunca ister iyi niyetle ister art niyetle olsun, kendisini İslâm'a dayandıran çeşitli mezhep ve ekollerin kendi görüşlerini meşru göstermek için, oldukça sübjektif ve tarafgir yorumlarına konu olmuştur. Hemen hiç bir mezhep ve ekol, kendisine Kur'an'dan delil bulmakta zorlanmamıştır(!). Bazı kaynaklarda, Hz. Ali'nin “Kur'an, iki kapak arasında yazılı olan bir metindir, konuşmaz. Ancak insanlar tarafından konuşturulur” dediği zikredilir. Tefsir tarihi, özellikle de mezhep ve meşrep müdâfâsı için yazılmış eserlerde görüldüğü üzere, Kur'an'ın, tabiri câizse işkence altında zorla konuşturulduğunun binlerce şâhidiyle meşbûdur.
Öte yandan, sahâbîlerden Ebu'd-Derdâ'ya nispet edilen şu söz de, meselenin bir başka boyutuna dikkatimizi çekmektedir: “Kur'an'ın pek çok manayı ihtivâ ettiğini görmedikçe, gerçek manada derin kavrayıştan (fıkh) nasiplenmiş olamazsın!” Dolayısıyla Kur'an'ın, hem metin hem de okuyucu kaynaklı pek çok sebepten ötürü çok katmanlı bir anlam boyutundan da söz etmek mümkündür. Şu halde, Kur'an'ı aşırı yorumlardan uzak tutma hassâsiyetini gösterirken, onun mana ufkunu daraltmamaya, anlam derinliğini sığlaştırmamaya da özen göstermek, en dengeli tutum olsa gerektir.
“İnsan, hakikati bulmakla değil, aramakla mükelleftir” anlayışından hareketle, okuyacağınız bu makalelerde, temel amacımız, tanımlamadan önce tanımak, yargılamadan önce algılamak oldu. Sûfîleri ve onların te'vîl yöntemlerini, herhangi bir övücü ya da sövücü bir üslup kullanmadan, öncelikle anlamaya çalıştık. Aynen kitabın adında olduğu gibi, Kur'an'ın ne söylediğini ve sûfîlerin ne anladığını vüs'atimiz ölçüsünde anlamaya ve anlatmaya çalıştık.