Kutsal Kitapların, insanlığın kültür ve medeniyetlerinde tuttuğu yerin ve oynadığı rolün tartışılmayacak kadar açık olduğunu biliyoruz. Yaygın ve etkin dinlerin odağında da sözü edilen bu kitapların bulunduğunu hatırlarsak, kültür ve medeniyete ilâveten, kutsal kitapların ve dinlerin toplumların sosyal hayatlarındaki kalıcı ve sürekli tesirini de kolayca kavramış oluruz.
Bu tesbitleri özelleştirerek konuya İslâm Dini nin temel kaynağı Kur ân-ı Kerîm açısından bakıldığında öteki evrensel dinler yanında bu dinin ve onun kutsal kitabının ferdi gözardı etmeksizin sosyal hayat ile daha yakından ve ısrarla ilgilendiği hususu, neredeyse genel kabul gören bir durum olarak karşımıza çıkar. Bu durum, esasen günümüzde dinin; insanın kişisel ve toplumsal hayatında tuttuğu yerle orantılı olarak değerlendirilmesi gerçeği göz önüne alınınca daha bir anlam kazanmaktadır.
Yaygın ifadesiyle çağdaş ya da daha teknik bir terimle Endüstri Toplumu diyebileceğimiz toplum tipinden önceki zamanlarda bireylerin hemen hemen birbirlerini tanıyor olması kişilerin ait bulunduğu toplum içinde kendilerini gerçekleştirmesini kolaylaştırıyor ve bireyler zorunlu maddî-manevî ihtiyaçlarının temininde olağanüstü donanımlı olma gereği duymuyordu. Ancak endüstri toplumuna geçilmesiyle birlikte, sözü edilen toplum yapısı bozulmuş ve böylece fertler de her türlü ihtiyaçlarını giderebildikleri donanımlardan mahrum kalmışlardır. İşte ferdin ve toplumun içine düştüğü böyle bir olumsuz durumdan kurtulması için bu gelişmeye paralel olarak bir takım kurumlar oluşturulmuştur ki bunlar çağdaş toplumun sosyo sferini teşkil eder. Çağdaş toplumda yaşayan bireylerin toplum içindeki rollerini ve karşılıklı ilişkilerini bu kurumlar belirlemeye çalışır. Ne var ki, bu tür kurumların teşekkülünde çoğu kez üretim-tüketim ilişkisi esas alındığından insan bir nevi üreten ve tüketen canlı derekesine düşmekten kurtulamamıştır.
İşte burada, ferdin ve dolayısıyla toplumun maddî-manevî ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen, ferdi bizzat kendisine yabancılaşmaktan kurtaran, içinde yaşadığı toplumla sağlıklı ilişkiler kurmasında bir köprü vazifesi gören, çeşitli nedenler ve özellikle ekonomik farklılıklar sebebiyle doğabilecek kin ve nefreti izale edecek , bunun yerine sevgi ve barışın gerçekleşmesine yardımcı olacak ve böylece sağlam bünyeli bir toplum oluşturacak bir sosyal güvenlik kurumu olarak İslâmî terminolojideki ifadesiyle infâk ve onun işlevinin iyi korunması gereği kendiliğinden ortaya çakmaktadır. İlk bakışta sıradan bir kelime gibi algılanabilecek olan bu terim, daha yakından ve Kur ânî başka terimlerle ilişkisi içinde ele alındığında yukarıda sözü edilen bütün özellikleri kendisinde bulunduran önemli bir kavram ve kurum olarak kendisini göstermektedir. İşte bu araştırma, sözü edilen gerçeğin ortaya çıkması için yapılan bir mütevazi teşebbüsten ibarettir.
Biz araştırmamızı bir giriş ve dört bölümden oluşturduk. Girişte infâkla ilgili özet bilgiler vererek içeriği konusunda genel bir tasnif yapmaya çalıştık.
Birinci bölümde infâk ve tasaddukta göz önünde bulundurulacak hususlar maddeler halinde anlatılmaya çalışıldı. İnfâk ve müesseseleri üzerinde duruldu. İslâm Tarihi nin ilk dönemlerinden günümüze kadar kurulan müesseseler ve bu müesseseleri ayakta tutan unsurlar hakkında genel bilgiler verilerek, bu müesseseler örneklerle tanıtılmaya çalışıldı. Ayrıca bu müesseselerin sosyal hayatımızı çekip çeviren müesseseler oluşları bakımından da ehemmiyetleri üzerinde duruldu.
İkinci bölümde infâkın çözümlediği problemler değerlendirildi.
Üçüncü bölümde insanın yaratılışına uygun maksadı gerçekleştirebilmesi için gerekli olan donanıma sahip olabilmesi bakımından onun sosyal güvenliğe olan ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Bu da infâk-iktisat, infâk-yatırım, infâk-üretim ilişkilerini ele almayı gerektirmiştir.
Dördüncü bölümde infâkla ilgili âyetler ve kısa yorumlarını anlattık.
Böylece ele aldığımız konularda yeni nesle ve konuyla ilgilenenlere genel bilgi vererek gelecekteki araştırma ve çalışmalara da ışık tutmaya çalıştık. Gerçi bu, bu konularda söylenmesi gerekenlerin tamamının ele alındığı söylenemez. Eksikleri olacaktır. Gönlümüz bu eksiklerin gelecekte tamamlanarak daha analitik ve kapsamlı eserlerin ortaya konmasını arzu etmektir.
Her zaman yapıcı tenkitlere açık olduğumuzu belirtir, okuyuculara faydalı olmasını umarız.
Kutsal Kitapların, insanlığın kültür ve medeniyetlerinde tuttuğu yerin ve oynadığı rolün tartışılmayacak kadar açık olduğunu biliyoruz. Yaygın ve etkin dinlerin odağında da sözü edilen bu kitapların bulunduğunu hatırlarsak, kültür ve medeniyete ilâveten, kutsal kitapların ve dinlerin toplumların sosyal hayatlarındaki kalıcı ve sürekli tesirini de kolayca kavramış oluruz.
Bu tesbitleri özelleştirerek konuya İslâm Dini nin temel kaynağı Kur ân-ı Kerîm açısından bakıldığında öteki evrensel dinler yanında bu dinin ve onun kutsal kitabının ferdi gözardı etmeksizin sosyal hayat ile daha yakından ve ısrarla ilgilendiği hususu, neredeyse genel kabul gören bir durum olarak karşımıza çıkar. Bu durum, esasen günümüzde dinin; insanın kişisel ve toplumsal hayatında tuttuğu yerle orantılı olarak değerlendirilmesi gerçeği göz önüne alınınca daha bir anlam kazanmaktadır.
Yaygın ifadesiyle çağdaş ya da daha teknik bir terimle Endüstri Toplumu diyebileceğimiz toplum tipinden önceki zamanlarda bireylerin hemen hemen birbirlerini tanıyor olması kişilerin ait bulunduğu toplum içinde kendilerini gerçekleştirmesini kolaylaştırıyor ve bireyler zorunlu maddî-manevî ihtiyaçlarının temininde olağanüstü donanımlı olma gereği duymuyordu. Ancak endüstri toplumuna geçilmesiyle birlikte, sözü edilen toplum yapısı bozulmuş ve böylece fertler de her türlü ihtiyaçlarını giderebildikleri donanımlardan mahrum kalmışlardır. İşte ferdin ve toplumun içine düştüğü böyle bir olumsuz durumdan kurtulması için bu gelişmeye paralel olarak bir takım kurumlar oluşturulmuştur ki bunlar çağdaş toplumun sosyo sferini teşkil eder. Çağdaş toplumda yaşayan bireylerin toplum içindeki rollerini ve karşılıklı ilişkilerini bu kurumlar belirlemeye çalışır. Ne var ki, bu tür kurumların teşekkülünde çoğu kez üretim-tüketim ilişkisi esas alındığından insan bir nevi üreten ve tüketen canlı derekesine düşmekten kurtulamamıştır.
İşte burada, ferdin ve dolayısıyla toplumun maddî-manevî ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen, ferdi bizzat kendisine yabancılaşmaktan kurtaran, içinde yaşadığı toplumla sağlıklı ilişkiler kurmasında bir köprü vazifesi gören, çeşitli nedenler ve özellikle ekonomik farklılıklar sebebiyle doğabilecek kin ve nefreti izale edecek , bunun yerine sevgi ve barışın gerçekleşmesine yardımcı olacak ve böylece sağlam bünyeli bir toplum oluşturacak bir sosyal güvenlik kurumu olarak İslâmî terminolojideki ifadesiyle infâk ve onun işlevinin iyi korunması gereği kendiliğinden ortaya çakmaktadır. İlk bakışta sıradan bir kelime gibi algılanabilecek olan bu terim, daha yakından ve Kur ânî başka terimlerle ilişkisi içinde ele alındığında yukarıda sözü edilen bütün özellikleri kendisinde bulunduran önemli bir kavram ve kurum olarak kendisini göstermektedir. İşte bu araştırma, sözü edilen gerçeğin ortaya çıkması için yapılan bir mütevazi teşebbüsten ibarettir.
Biz araştırmamızı bir giriş ve dört bölümden oluşturduk. Girişte infâkla ilgili özet bilgiler vererek içeriği konusunda genel bir tasnif yapmaya çalıştık.
Birinci bölümde infâk ve tasaddukta göz önünde bulundurulacak hususlar maddeler halinde anlatılmaya çalışıldı. İnfâk ve müesseseleri üzerinde duruldu. İslâm Tarihi nin ilk dönemlerinden günümüze kadar kurulan müesseseler ve bu müesseseleri ayakta tutan unsurlar hakkında genel bilgiler verilerek, bu müesseseler örneklerle tanıtılmaya çalışıldı. Ayrıca bu müesseselerin sosyal hayatımızı çekip çeviren müesseseler oluşları bakımından da ehemmiyetleri üzerinde duruldu.
İkinci bölümde infâkın çözümlediği problemler değerlendirildi.
Üçüncü bölümde insanın yaratılışına uygun maksadı gerçekleştirebilmesi için gerekli olan donanıma sahip olabilmesi bakımından onun sosyal güvenliğe olan ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Bu da infâk-iktisat, infâk-yatırım, infâk-üretim ilişkilerini ele almayı gerektirmiştir.
Dördüncü bölümde infâkla ilgili âyetler ve kısa yorumlarını anlattık.
Böylece ele aldığımız konularda yeni nesle ve konuyla ilgilenenlere genel bilgi vererek gelecekteki araştırma ve çalışmalara da ışık tutmaya çalıştık. Gerçi bu, bu konularda söylenmesi gerekenlerin tamamının ele alındığı söylenemez. Eksikleri olacaktır. Gönlümüz bu eksiklerin gelecekte tamamlanarak daha analitik ve kapsamlı eserlerin ortaya konmasını arzu etmektir.
Her zaman yapıcı tenkitlere açık olduğumuzu belirtir, okuyuculara faydalı olmasını umarız.