Genel olarak tarihe baktığımızda, her uygarlığın tarihi kendisiyle başlatması ve kendisiyle sınırlandırması gibi bir yanılgının olduğunu görüyoruz. Oysaki toplumların hiçbirinde ebediyet; öncesiz-sonrasız olmadığı gibi, homojenlik ve birden bitiverme de yoktur. Diyalektik gelişim yasasının evrimsel süreçlerinde, doğal gereksinimlerini karşılama eyleminde bulunan insan, uygarlığın ve medeniyetin de temellerini atmış oluyor. İnsanlığın tarih sahnesine çıktığı yer olan Kürdistan'da, Dicle-Fırat-Zap suyu havzaları ve geçtikleri derin vadiler ile Zağros ve Torosların ovalara sarkan eteklerinde gerçekleştirdiği toplumsallaşma devrimiyle, insanlık tarihinin en büyük eyleminde bulunmuştur.
Genel olarak tarihe baktığımızda, her uygarlığın tarihi kendisiyle başlatması ve kendisiyle sınırlandırması gibi bir yanılgının olduğunu görüyoruz. Oysaki toplumların hiçbirinde ebediyet; öncesiz-sonrasız olmadığı gibi, homojenlik ve birden bitiverme de yoktur. Diyalektik gelişim yasasının evrimsel süreçlerinde, doğal gereksinimlerini karşılama eyleminde bulunan insan, uygarlığın ve medeniyetin de temellerini atmış oluyor. İnsanlığın tarih sahnesine çıktığı yer olan Kürdistan'da, Dicle-Fırat-Zap suyu havzaları ve geçtikleri derin vadiler ile Zağros ve Torosların ovalara sarkan eteklerinde gerçekleştirdiği toplumsallaşma devrimiyle, insanlık tarihinin en büyük eyleminde bulunmuştur.