Dünya var olduğundan bu yana insanlar farklı inanç ve yaşam şekillerine sahip olmuştur. Farklılıklar insanoğlunun ufkunu açmış ve dünya değişerek gelişmiştir. Ancak farklı siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerle insanlar birbirlerinin üzerinde tahakküm kurarak diğerinin yaşam alanına müdahale etmişler ve diğerini ötekileştirerek güç devşirmeye çalışmışlardır.
Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Mehmet Şahin özellikle Türk siyasetinin yaşadığı çok önemli çıkmazları ve uluslararası krizlerin yansımalarını bu zamana kadar incelenememiş bir bakış açısıyla irdelemektedir. Şahin, bu çalışmanın amacını Devletlerin İslamofobi üzerinden oluşturdukları politikalar ve bu durumun toplumlar arası ayrımcılığı tetiklemesi üzerine kurmuştur. Çalışmanın özelinde İslamofobi'ye karşı uluslararası kültürel çalışmaların ön yargıları kırmada pozitif katkısı ortaya koyulacaktır. Şahin'in ortaya koyduğu bu çalışma sayesinde; Avrupa'da özellikle 90'lardan sonra Komünizmin zayıflamasıyla yükselen İslam karşıtlığının 11 Eylül saldırılarıyla terör argümanı da kullanılarak artış gösterdiği, bu konuda yapılan raporların Müslümanlara karşı Avrupa'nın birçok ülkesinde siyasetten sosyal alana kadar farklı alanlarda ayrımcılık ve saldırganlığın var olduğunu, medyanın kullandığı dilin ise olayların istenildiği şekilde ortaya koyulmasında doğrudan etkili olabildiği gözler önüne serilecektir.
Irkçılık, etnosantrizm, anti-semitizm, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı Avrupa'da yükselişini sürdürmektedir. Diplomasinin Gelişimi, Çin'in Yükselişi, Orta Doğu Çıkmazı ve Ege-Akdeniz Krizlerine de değinen Şahin'e göre bu kavramlar; göçmenlerin, mültecilerin, diğer Avrupalı olmayan azınlıkların insan hakları üzerinde ayrıca Avrupalı ulus devletlerin demokratik yapılarında endişe verici bir etki oluşturmaya da başlamıştır.
Şahin'in bu eserinde, beklendiği üzere ana akım kurumların ve medyanın, yükselen Avrupa ırkçılığı, etnik merkeziyetçilik ve yabancı düşmanlığı sorununun bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır. Muhafazakâr ve popüler basında, ırkçı önyargıların yeniden üretilmesi ve onaylanmasına dikkat çekilmekte, ayrıca daha liberal üst seviye basının bile, ırkçılığın yükselen dalgasına sistematik ve eleştirel bir biçimde karşı çıkmadığı ortaya çıkmaktadır.
Dünya var olduğundan bu yana insanlar farklı inanç ve yaşam şekillerine sahip olmuştur. Farklılıklar insanoğlunun ufkunu açmış ve dünya değişerek gelişmiştir. Ancak farklı siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerle insanlar birbirlerinin üzerinde tahakküm kurarak diğerinin yaşam alanına müdahale etmişler ve diğerini ötekileştirerek güç devşirmeye çalışmışlardır.
Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Mehmet Şahin özellikle Türk siyasetinin yaşadığı çok önemli çıkmazları ve uluslararası krizlerin yansımalarını bu zamana kadar incelenememiş bir bakış açısıyla irdelemektedir. Şahin, bu çalışmanın amacını Devletlerin İslamofobi üzerinden oluşturdukları politikalar ve bu durumun toplumlar arası ayrımcılığı tetiklemesi üzerine kurmuştur. Çalışmanın özelinde İslamofobi'ye karşı uluslararası kültürel çalışmaların ön yargıları kırmada pozitif katkısı ortaya koyulacaktır. Şahin'in ortaya koyduğu bu çalışma sayesinde; Avrupa'da özellikle 90'lardan sonra Komünizmin zayıflamasıyla yükselen İslam karşıtlığının 11 Eylül saldırılarıyla terör argümanı da kullanılarak artış gösterdiği, bu konuda yapılan raporların Müslümanlara karşı Avrupa'nın birçok ülkesinde siyasetten sosyal alana kadar farklı alanlarda ayrımcılık ve saldırganlığın var olduğunu, medyanın kullandığı dilin ise olayların istenildiği şekilde ortaya koyulmasında doğrudan etkili olabildiği gözler önüne serilecektir.
Irkçılık, etnosantrizm, anti-semitizm, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı Avrupa'da yükselişini sürdürmektedir. Diplomasinin Gelişimi, Çin'in Yükselişi, Orta Doğu Çıkmazı ve Ege-Akdeniz Krizlerine de değinen Şahin'e göre bu kavramlar; göçmenlerin, mültecilerin, diğer Avrupalı olmayan azınlıkların insan hakları üzerinde ayrıca Avrupalı ulus devletlerin demokratik yapılarında endişe verici bir etki oluşturmaya da başlamıştır.
Şahin'in bu eserinde, beklendiği üzere ana akım kurumların ve medyanın, yükselen Avrupa ırkçılığı, etnik merkeziyetçilik ve yabancı düşmanlığı sorununun bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır. Muhafazakâr ve popüler basında, ırkçı önyargıların yeniden üretilmesi ve onaylanmasına dikkat çekilmekte, ayrıca daha liberal üst seviye basının bile, ırkçılığın yükselen dalgasına sistematik ve eleştirel bir biçimde karşı çıkmadığı ortaya çıkmaktadır.