Öylesine bir ülkeydi ki; gülerlerdi, ağlanacak hallerine!
Cennet gibi bir ülkedesiniz, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz!” dediler; ama bizlerden çok onlardı aksırıncaya, tıksırıncaya dek yiyip, içenler. Bitiremediler…
Bir Mustafa doğdu bu verimli topraklarda, Kemal oldu: “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra geleceklerini yitirmeye mahkûmdurlar.” dedi, ama duyan da olmadı…
Korktular; ürperiyorlardı, üşümüştü yaz günlerinde dahi, açlığından tenler kemiğe yapışıyor, nefesler kokuyordu.
Ve nihayet, ayakta duramaz hale gelip; dermansızlıktan üretemez, dik duramaz oldular.
Bilgisizlikleri çaresiz kıldı, ümmet oldular. Önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da geleceklerini yitirmeye mahkûm oldular…
Üretimden ırak, göze ve kulağa hoş gelen süslemeler, bezeme ler ve cümbüşüyle karışık, Hasan Sabah'ın Alamut'u örneği Cennet'te yaşıyorlardı artık!
Öylesine bir ülkeydi ki; gülerlerdi, ağlanacak hallerine!
Cennet gibi bir ülkedesiniz, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz!” dediler; ama bizlerden çok onlardı aksırıncaya, tıksırıncaya dek yiyip, içenler. Bitiremediler…
Bir Mustafa doğdu bu verimli topraklarda, Kemal oldu: “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra geleceklerini yitirmeye mahkûmdurlar.” dedi, ama duyan da olmadı…
Korktular; ürperiyorlardı, üşümüştü yaz günlerinde dahi, açlığından tenler kemiğe yapışıyor, nefesler kokuyordu.
Ve nihayet, ayakta duramaz hale gelip; dermansızlıktan üretemez, dik duramaz oldular.
Bilgisizlikleri çaresiz kıldı, ümmet oldular. Önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da geleceklerini yitirmeye mahkûm oldular…
Üretimden ırak, göze ve kulağa hoş gelen süslemeler, bezeme ler ve cümbüşüyle karışık, Hasan Sabah'ın Alamut'u örneği Cennet'te yaşıyorlardı artık!