“Ben bu kitapta, Modulor'u bir alegori gibi ele almayı denedim. Bence bir mimarlık kitabı olmanın ötesine geçiyor. Modulor tarihsel olarak -Michel Foucault'nun olağanüstü bir yetkinlikle tanımladığı- disiplin toplumlarının geleneklerine sahip çıkarak, -Gilles Deleuze'ün- denetim toplumları çağının eşiğinde, bedenler için yepyeni bir çerçeve üretiyor diye de düşünebiliriz.
Ama bu kez denetim bizzat Modulor'u kullananlar, onun içinde yaşayanlar ve onunla tasarım yapanlar tarafından üretilip yayılacaktır.
Modulor, geometrik bir biyo-hijyen ölçeği olarak, (öjenik projede olduğu gibi) imha etmenin değil, sınırsızca tekrarın tasarım teknolojisi. Tasarımın tasarımını yapmak: Le Corbusier tasarımcıların kolayca kullanacakları bir ölçüler ölçeğiyle 'tasarımın altını'na ulaşmayı -o ölçeği bizzat yapılarında etkin biçimde kullanarak-vaaz etmiştir.
Ama Modulor, görünürde egemen metre ve inç sistemlerinin yerine bireysel bir ölçek koyarak standartları devirmek gibi devasa bir direnişe girişirken; bedenleri çerçeveleyip kuşatarak, aşkınlıktan medet umarak, faydacılıktan vazgeçmeyerek, cinsiyetçiliği sürdürerek, tarihselciliğe sadık kalarak, hiçbir biçimde bir direnişe benzemeyen bir yol çizmiştir kendine.
Öte yandan, Modulor'un yapamadığını, yani geometri yoluyla bedenleri kuşatıp politikasızlığa kapatma işini, bugünün “Roma'sı olmayan İmparatorluk“unun başardığı görülüyor. Mimarlık, -Frye'nin 'kafes' metaforuyla açıkladığı pratiklerin-güç çizgilerini izleyerek, çeşitli Modulor'larla hesaplaşmasını sürdürmek zorunda.
Yirminci yüzyılın Le Corbusier (asıl adıyla Charles-Èdouard Jeanneret) gibi başat mimarlık figürlerini konu edinen çalışmaları, yapıtın halesini yeniden çizmek tehlikesi bekler. Bu kitapta öncelikli amacım, Le Corbusier'nin mimarlık siyasetini anlamaya çalışmak ve bunu da çeşitli kavramsal bölgelere sızarak yapmayı denemekti.
Mimarlık nesnesinin kenti de 'hesaba katması' gerektiği yönünde, özellikle de yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren güç kazanan yapıbozumcu eleştirel literatürün genişlemesinden sonra yirmi birinci yüzyılda bizi ne bekliyor? Görünen o ki, polis 'ten politics'e kayan normatif modernlik eleştirilmeye devam edecek ve mimari etkinliğin biyosiyasi boyutu daha çok masaya yatırılacak. Mimarları -Foucaultgil iktidar tanımındaki mikro iktidar açıklamasının tersine- yirminci yüzyıldaki değişimin kahramanları olarak baş tacı eden bir yazın, diğer tarafta mimarı eleştirinin nesnesi haline getiren bir yazınla yüzleşmek zorunda kalacak.“
“Ben bu kitapta, Modulor'u bir alegori gibi ele almayı denedim. Bence bir mimarlık kitabı olmanın ötesine geçiyor. Modulor tarihsel olarak -Michel Foucault'nun olağanüstü bir yetkinlikle tanımladığı- disiplin toplumlarının geleneklerine sahip çıkarak, -Gilles Deleuze'ün- denetim toplumları çağının eşiğinde, bedenler için yepyeni bir çerçeve üretiyor diye de düşünebiliriz.
Ama bu kez denetim bizzat Modulor'u kullananlar, onun içinde yaşayanlar ve onunla tasarım yapanlar tarafından üretilip yayılacaktır.
Modulor, geometrik bir biyo-hijyen ölçeği olarak, (öjenik projede olduğu gibi) imha etmenin değil, sınırsızca tekrarın tasarım teknolojisi. Tasarımın tasarımını yapmak: Le Corbusier tasarımcıların kolayca kullanacakları bir ölçüler ölçeğiyle 'tasarımın altını'na ulaşmayı -o ölçeği bizzat yapılarında etkin biçimde kullanarak-vaaz etmiştir.
Ama Modulor, görünürde egemen metre ve inç sistemlerinin yerine bireysel bir ölçek koyarak standartları devirmek gibi devasa bir direnişe girişirken; bedenleri çerçeveleyip kuşatarak, aşkınlıktan medet umarak, faydacılıktan vazgeçmeyerek, cinsiyetçiliği sürdürerek, tarihselciliğe sadık kalarak, hiçbir biçimde bir direnişe benzemeyen bir yol çizmiştir kendine.
Öte yandan, Modulor'un yapamadığını, yani geometri yoluyla bedenleri kuşatıp politikasızlığa kapatma işini, bugünün “Roma'sı olmayan İmparatorluk“unun başardığı görülüyor. Mimarlık, -Frye'nin 'kafes' metaforuyla açıkladığı pratiklerin-güç çizgilerini izleyerek, çeşitli Modulor'larla hesaplaşmasını sürdürmek zorunda.
Yirminci yüzyılın Le Corbusier (asıl adıyla Charles-Èdouard Jeanneret) gibi başat mimarlık figürlerini konu edinen çalışmaları, yapıtın halesini yeniden çizmek tehlikesi bekler. Bu kitapta öncelikli amacım, Le Corbusier'nin mimarlık siyasetini anlamaya çalışmak ve bunu da çeşitli kavramsal bölgelere sızarak yapmayı denemekti.
Mimarlık nesnesinin kenti de 'hesaba katması' gerektiği yönünde, özellikle de yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren güç kazanan yapıbozumcu eleştirel literatürün genişlemesinden sonra yirmi birinci yüzyılda bizi ne bekliyor? Görünen o ki, polis 'ten politics'e kayan normatif modernlik eleştirilmeye devam edecek ve mimari etkinliğin biyosiyasi boyutu daha çok masaya yatırılacak. Mimarları -Foucaultgil iktidar tanımındaki mikro iktidar açıklamasının tersine- yirminci yüzyıldaki değişimin kahramanları olarak baş tacı eden bir yazın, diğer tarafta mimarı eleştirinin nesnesi haline getiren bir yazınla yüzleşmek zorunda kalacak.“