“Sevin Mahbube, sana muştu var;
Gözlerinde göğü,
Yüreğinde seni besleyen o yardan…”
Belki bir dışavurum, belki bir kişilik çözümlemesi, belki de memleket çocuklarının sevdalarını alelâde birleyen bir isim: Mahbube.
Günümüz Türk Şiiri ile uzaktan yakından hemhâl olanlar, Bleda ile tanıyor artık Mahbube'yi. Bize ise, Bleda'yı tanıtandır Mahbube. Hece hece hüviyet beyânı arz edilirken, şiirin şairini anlatması o kadar da zor değildir.
Mahbube'ye Hâl Beyânı, muhtevasında gizlemiş olduğu sevda, özlem, hasret, hicran ve tüm bu hislerin bileşimini aksettiren sosyolojiyi ve coğrâfyayı, arşın arşın sesliyor okuyucuya. Teatral bir gezinti, senfonik bir izlenti… Yeri geliyor, en ürkek âşıkların pürmelâl hâllerini hisleyip yüreğinizde bir sancı oluyor; yeri geliyor, yüce doruklarda süzülen bir kartal gibi kanatlanıyor zihnimizin en ücra köşelerine.
Hakan İlhan Kurt
“Sevin Mahbube, sana muştu var;
Gözlerinde göğü,
Yüreğinde seni besleyen o yardan…”
Belki bir dışavurum, belki bir kişilik çözümlemesi, belki de memleket çocuklarının sevdalarını alelâde birleyen bir isim: Mahbube.
Günümüz Türk Şiiri ile uzaktan yakından hemhâl olanlar, Bleda ile tanıyor artık Mahbube'yi. Bize ise, Bleda'yı tanıtandır Mahbube. Hece hece hüviyet beyânı arz edilirken, şiirin şairini anlatması o kadar da zor değildir.
Mahbube'ye Hâl Beyânı, muhtevasında gizlemiş olduğu sevda, özlem, hasret, hicran ve tüm bu hislerin bileşimini aksettiren sosyolojiyi ve coğrâfyayı, arşın arşın sesliyor okuyucuya. Teatral bir gezinti, senfonik bir izlenti… Yeri geliyor, en ürkek âşıkların pürmelâl hâllerini hisleyip yüreğinizde bir sancı oluyor; yeri geliyor, yüce doruklarda süzülen bir kartal gibi kanatlanıyor zihnimizin en ücra köşelerine.
Hakan İlhan Kurt