Aragon kapıyı kapatmadan çıktı, açıkta bir elyazması bırakmıştı, açtım, benden söz ediliyordu. Kalın bir elyazmasıydı, tuhaf bir biçimde numaralandırılmış, kimi zaman kurşun kalem, kimi zaman tükenmez kalemle, rakamların silindiği ya da defalarca çizildiği görülüyor, adeta söylemin parçaları, bölümler daha ne bileyim? Defalarca sınırı değiştirilmiş: ya söz konusu numaralandırılan sayfalar arasına başka sayfalar sokulmuş ya da defalarca sırası hepten değiştirilmiş...“
Parçalı metin, metinlerarasılık ve tiyatro-roman geleneğinin renkli bir temsilcisi olan 'Mahşer-i Cümbüş', Hüseyin Saylan'ın ilk kitabı. Okura, kenar mahalle mitolojisi-kuantum-dadacı şaka-bilinç-sanat-nihilizm-Lucifer fantezileri ekseninde, Oğuz Atay ile Celal Salik'in, Ivan Karamazov ile Shiho'nun aynı diyaloglarda var olabileceği teatral, sürrealist bir görsellik vadediliyor.
Romanın gerçek(!) karakterleri ise yolları İstiklal'deki Sappho meyhanesinde kesişen üç adam: Galatasaray'ın arka sokaklarında doğaçlama gösteri yarışmaları düzenleyen tiyatro ekibi Mahşer-i Cümbüş'ün üyesi Timur Nisa, estetik ahlakının yaşayan en büyük temsilcisi(!) ressam Utku Keskin ve adına bilişsel bilim denen yapay zeka, şifre bilim, garip döngüler gibi bilimum zırvalık hakkında ahkam kesebilecek kapasitede olan Niyazi Özçelik.
Diyaloglar, mektuplar, kitap listesi ve görsel öğeler -tablolar, gazete haberi, krokiler, satranç problemi ve sahne haritaları...Bir insanın bilincini tiyatro sahnesine nasıl yansıtabilirim sorusu ile başlayan; kademeli geçişlerle okuyucunun zihninde karakterlerden olay örgüsüne, zaman ve mekan algısından dekorlara ve müziğe kadar bütünüyle bir tiyatro sahnesi canlandırabilmek; bir üst düzlemde ise bizzat izleyicileri de metne ve tiyatro sahnesine dahil edebilmek, eksiklik ve süreklilik hissi, okuyucunun zihninde yap-bozun parçalarını birleştirebilme çabası.
Aragon kapıyı kapatmadan çıktı, açıkta bir elyazması bırakmıştı, açtım, benden söz ediliyordu. Kalın bir elyazmasıydı, tuhaf bir biçimde numaralandırılmış, kimi zaman kurşun kalem, kimi zaman tükenmez kalemle, rakamların silindiği ya da defalarca çizildiği görülüyor, adeta söylemin parçaları, bölümler daha ne bileyim? Defalarca sınırı değiştirilmiş: ya söz konusu numaralandırılan sayfalar arasına başka sayfalar sokulmuş ya da defalarca sırası hepten değiştirilmiş...“
Parçalı metin, metinlerarasılık ve tiyatro-roman geleneğinin renkli bir temsilcisi olan 'Mahşer-i Cümbüş', Hüseyin Saylan'ın ilk kitabı. Okura, kenar mahalle mitolojisi-kuantum-dadacı şaka-bilinç-sanat-nihilizm-Lucifer fantezileri ekseninde, Oğuz Atay ile Celal Salik'in, Ivan Karamazov ile Shiho'nun aynı diyaloglarda var olabileceği teatral, sürrealist bir görsellik vadediliyor.
Romanın gerçek(!) karakterleri ise yolları İstiklal'deki Sappho meyhanesinde kesişen üç adam: Galatasaray'ın arka sokaklarında doğaçlama gösteri yarışmaları düzenleyen tiyatro ekibi Mahşer-i Cümbüş'ün üyesi Timur Nisa, estetik ahlakının yaşayan en büyük temsilcisi(!) ressam Utku Keskin ve adına bilişsel bilim denen yapay zeka, şifre bilim, garip döngüler gibi bilimum zırvalık hakkında ahkam kesebilecek kapasitede olan Niyazi Özçelik.
Diyaloglar, mektuplar, kitap listesi ve görsel öğeler -tablolar, gazete haberi, krokiler, satranç problemi ve sahne haritaları...Bir insanın bilincini tiyatro sahnesine nasıl yansıtabilirim sorusu ile başlayan; kademeli geçişlerle okuyucunun zihninde karakterlerden olay örgüsüne, zaman ve mekan algısından dekorlara ve müziğe kadar bütünüyle bir tiyatro sahnesi canlandırabilmek; bir üst düzlemde ise bizzat izleyicileri de metne ve tiyatro sahnesine dahil edebilmek, eksiklik ve süreklilik hissi, okuyucunun zihninde yap-bozun parçalarını birleştirebilme çabası.