Feridüddin Attar ya da tam adıyla Ebu Hamid Feridüddin Muhammed bin Ebi Bekir İbrahim-i Nisaburi, İran'nın en önemli dört şehrinden biri olan Nişabur'da 1136 yılında doğmuş 1221 yılında vefat etmiş ünlü bir İranlı şair ve mutasavvıftır. Hekim ve eczacı olmasından dolayı Attar (aktar) olarak anılır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi, Şeyh Galip ve diğer mutasavvıflar tarafından yüceltilen Attar, çoğu günümüze kadar ulaşan pek çok eser bıraktı.
Attar küçüklüğünde Nişabur civarındaki Şadyah'ta babasının attar dükkanına devam ediyor, bir yandan baba mesleği attarlığı öbür yandan ilim ve irfan öğreniyordu. Attar'ın eserlerine bakıldığında iyi derecede Arapça, tefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi dini ilimler öğrenimi gördüğünü; hikmet, felsefe, ilm-i nücum, eczacılık gibi akli ve tecrübi ilimlerden anladığı görülür. Ancak bu ilimleri nereden ve kimden öğrendiği hakkında tarihi kaynaklarda yeterli bir bilgi bulunmamaktadır.
Bazı tarihçiler Feridüddin Attar'ın tasavvufta adet olduğu üzere seyahatler yaptığından, Mekke'ye gidip Kabe'yi ziyaret ettiğinden, hatta Şam, Mısır, ve Hindistan'a kadar gittiğinden söz ederlerse de bunlar ispatlanmamış rivayetlerdir. Hayatının sonuna doğru yazdığı Esrarname'de Kabe'yi görme arzusu içinde olması Hicaz'a gitmediğinin delilidir.
Feridüddin Attar ya da tam adıyla Ebu Hamid Feridüddin Muhammed bin Ebi Bekir İbrahim-i Nisaburi, İran'nın en önemli dört şehrinden biri olan Nişabur'da 1136 yılında doğmuş 1221 yılında vefat etmiş ünlü bir İranlı şair ve mutasavvıftır. Hekim ve eczacı olmasından dolayı Attar (aktar) olarak anılır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi, Şeyh Galip ve diğer mutasavvıflar tarafından yüceltilen Attar, çoğu günümüze kadar ulaşan pek çok eser bıraktı.
Attar küçüklüğünde Nişabur civarındaki Şadyah'ta babasının attar dükkanına devam ediyor, bir yandan baba mesleği attarlığı öbür yandan ilim ve irfan öğreniyordu. Attar'ın eserlerine bakıldığında iyi derecede Arapça, tefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi dini ilimler öğrenimi gördüğünü; hikmet, felsefe, ilm-i nücum, eczacılık gibi akli ve tecrübi ilimlerden anladığı görülür. Ancak bu ilimleri nereden ve kimden öğrendiği hakkında tarihi kaynaklarda yeterli bir bilgi bulunmamaktadır.
Bazı tarihçiler Feridüddin Attar'ın tasavvufta adet olduğu üzere seyahatler yaptığından, Mekke'ye gidip Kabe'yi ziyaret ettiğinden, hatta Şam, Mısır, ve Hindistan'a kadar gittiğinden söz ederlerse de bunlar ispatlanmamış rivayetlerdir. Hayatının sonuna doğru yazdığı Esrarname'de Kabe'yi görme arzusu içinde olması Hicaz'a gitmediğinin delilidir.