Asır değişti. Doktora babam -“toprağı bol olsun” demeyeceğim- rahmetli Volkmar Gessner, bildiğimiz bir hususu bir defa daha yazılı kaynaklara bakarak teyit etmek ihtiyacını duyduğunda, Almanca “Buchgläubiger” (“kitaba inanan”, hukukta: teminatsız, alacağı rehinle temin edilmemiş alacaklı) kelimesiyle söz oyunu yaparak “ben kitaba inananlardanım” derdi. Şimdi, birkaç on yıl sonra kendi doktora öğrencilerime bu söz oyununu yapamıyorum. Çünkü benzer çalışma ortamlarında bilgiyi teyit etmek için müracaat ettiğimiz kaynak çoğu zaman bilgisayar monitörü, hatta öğrencimin cep telefonu ekranı oluyor.
Bu kitabın yazarları, şüphesiz pek çok başka kitap yazarı gibi, asrımızda bilginin saklanması, işlenmesi ve iletilmesi usullerinin bilgisayar ve elektronik haberleşme ağının kullanılmasını içerdiğinin, kitap yazmak hatta okumak çağının geçmekte olduğunun bilincindedirler. Ama ne çare ki öğretmenlikte ve ilmî içtihatlarda hâlâ kitaba inananların eski zevkleri ve -itiraf edelim- işini bildiği gibi yapmayı sürdürmek konusundaki kolaya kaçma zaafı, işlevselliğe galebe çalıyor. Okuyucularımıza ve bu arada mecburî okuyucularımız olan öğrencilerimize, bir kere daha, belki cep telefonuna yüklenebilecek görsel içeriği zengin bir ders malzemesi yerine, bu Alman usulü “kısa öğreti kitabı”yla ulaşıyoruz. Bir eski tüfek!
Salah Birsel'in sözüyle: “Bir sanat ürününün başarısızlığı bir noktaya kadar hoş görülebilir. – Ama sanatta bayağılık hiçbir türlü bağışlanmaz.” Bilim için de öyle. İğne çuvaldız misalinde ileri gidip haksızlık etmemek için belirtelim ki, bu kitap yazılırken eski asra ait adetlerin doğru ve güzel olanlarına, hakkı gözetenlerine tabi olunmuştur. Okuyucuya, ortak yazara ve başka yazarlara saygı, eleştirilerde açık sözlü, üslupta mutedil olma, günlük politikadan ve ideolojileri işin içine katmaktan uzak durma bunlar arasındadır. İlmî içtihatları hüsrana boğmasından korkulan tercümeyi telif diye takdim etme ve onun bir dereceye kadar muadili, karşılaştırmalı hukuk malumatını bilgiye dönüştürmeden, Türk hukuku bağlamında yerine yerleştirmeden aktarma; rüşveti kelam kabilinden, önemli görülen yazarlara bolca atıfta bulunma; “cümle şair dost bahçesi bülbülü” demeyip, “aksi görüşü” yazanları rakip, hatta -dil varmaz ama- hasım görme bu kitaba yaklaştırılmamıştır.
Hem bu kitap okuyucuya ve başka yazarlara karşı olduğu gibi birbirlerine karşı da dostluk hissi duyan iki iyi arkadaş tarafından yazılmıştır; emeklerini birbirlerinden sakınmayan, birbirine destek olan, tartışıp ikna ederek birbirinin yanlışlarını azaltan, zor zamanlarda birbirlerine sabrı öneren iki dost tarafından.
Kitabın aynı anlayış ve duygularla haz ırlanan bu ikinci basımında ilk basımdan beri ağırlıklı olarak kanun yolları hükümleri olmak üzere Mahkemeler Teşkilatı Kanunu'nun ve HMK'nın çeşitli hükümlerinde değişiklikler yapan 7035, 7101 ve 7145 sayılı kanun düzenlemeleri ile 700 sayılı KHK ve yeni ilmî ve kazaî içtihatlar metne işlenmiş; ayrıca birinci bölümün VIII. başlığını teşkil etmek üzere usul hukuku işlemleri ile ilgili açıklamalar ve 24. bölümü teşkil etmek üzere arabuluculuk bahsi kitaba eklenmiştir.
Asır değişti. Doktora babam -“toprağı bol olsun” demeyeceğim- rahmetli Volkmar Gessner, bildiğimiz bir hususu bir defa daha yazılı kaynaklara bakarak teyit etmek ihtiyacını duyduğunda, Almanca “Buchgläubiger” (“kitaba inanan”, hukukta: teminatsız, alacağı rehinle temin edilmemiş alacaklı) kelimesiyle söz oyunu yaparak “ben kitaba inananlardanım” derdi. Şimdi, birkaç on yıl sonra kendi doktora öğrencilerime bu söz oyununu yapamıyorum. Çünkü benzer çalışma ortamlarında bilgiyi teyit etmek için müracaat ettiğimiz kaynak çoğu zaman bilgisayar monitörü, hatta öğrencimin cep telefonu ekranı oluyor.
Bu kitabın yazarları, şüphesiz pek çok başka kitap yazarı gibi, asrımızda bilginin saklanması, işlenmesi ve iletilmesi usullerinin bilgisayar ve elektronik haberleşme ağının kullanılmasını içerdiğinin, kitap yazmak hatta okumak çağının geçmekte olduğunun bilincindedirler. Ama ne çare ki öğretmenlikte ve ilmî içtihatlarda hâlâ kitaba inananların eski zevkleri ve -itiraf edelim- işini bildiği gibi yapmayı sürdürmek konusundaki kolaya kaçma zaafı, işlevselliğe galebe çalıyor. Okuyucularımıza ve bu arada mecburî okuyucularımız olan öğrencilerimize, bir kere daha, belki cep telefonuna yüklenebilecek görsel içeriği zengin bir ders malzemesi yerine, bu Alman usulü “kısa öğreti kitabı”yla ulaşıyoruz. Bir eski tüfek!
Salah Birsel'in sözüyle: “Bir sanat ürününün başarısızlığı bir noktaya kadar hoş görülebilir. – Ama sanatta bayağılık hiçbir türlü bağışlanmaz.” Bilim için de öyle. İğne çuvaldız misalinde ileri gidip haksızlık etmemek için belirtelim ki, bu kitap yazılırken eski asra ait adetlerin doğru ve güzel olanlarına, hakkı gözetenlerine tabi olunmuştur. Okuyucuya, ortak yazara ve başka yazarlara saygı, eleştirilerde açık sözlü, üslupta mutedil olma, günlük politikadan ve ideolojileri işin içine katmaktan uzak durma bunlar arasındadır. İlmî içtihatları hüsrana boğmasından korkulan tercümeyi telif diye takdim etme ve onun bir dereceye kadar muadili, karşılaştırmalı hukuk malumatını bilgiye dönüştürmeden, Türk hukuku bağlamında yerine yerleştirmeden aktarma; rüşveti kelam kabilinden, önemli görülen yazarlara bolca atıfta bulunma; “cümle şair dost bahçesi bülbülü” demeyip, “aksi görüşü” yazanları rakip, hatta -dil varmaz ama- hasım görme bu kitaba yaklaştırılmamıştır.
Hem bu kitap okuyucuya ve başka yazarlara karşı olduğu gibi birbirlerine karşı da dostluk hissi duyan iki iyi arkadaş tarafından yazılmıştır; emeklerini birbirlerinden sakınmayan, birbirine destek olan, tartışıp ikna ederek birbirinin yanlışlarını azaltan, zor zamanlarda birbirlerine sabrı öneren iki dost tarafından.
Kitabın aynı anlayış ve duygularla haz ırlanan bu ikinci basımında ilk basımdan beri ağırlıklı olarak kanun yolları hükümleri olmak üzere Mahkemeler Teşkilatı Kanunu'nun ve HMK'nın çeşitli hükümlerinde değişiklikler yapan 7035, 7101 ve 7145 sayılı kanun düzenlemeleri ile 700 sayılı KHK ve yeni ilmî ve kazaî içtihatlar metne işlenmiş; ayrıca birinci bölümün VIII. başlığını teşkil etmek üzere usul hukuku işlemleri ile ilgili açıklamalar ve 24. bölümü teşkil etmek üzere arabuluculuk bahsi kitaba eklenmiştir.