Temettü haccı için Medine'yi ilk kez ziyaret ettiğim h.ş. 1352-53 yılında, kutsal toprakları ziyaret eden gönlü yanık her insanı etkilediği gibi Ehlibeyt İmamları'nın (a.s) türbelerinin, seçkin sahabenin ve İslam şehitlerinin mezarlarının iç burkan hali beni de derinden yaralamıştı.
“Eserlerin Tahribi” meselesi, tarihin belli bir diliminde bazı gruplar tarafından özellikle yaşadığımız coğrafyadaki eserlere yönelik uygulanmış ve sona ermiş bir eylemdi gibi bir düşünce hâkim olabilir. Bu kabul edilemez eylemin üzerinden neredeyse bir asra yakın bir zaman geçmiş ve istenilen hedefe ulaşıldığı için eylemin müsebbiplerinin bu siyaseti devam ettirmeye ihtiyacı olmadığı düşünülebilir. Lakin bu acı eylemin üzerinden bir asır geçmesine rağmen, birçok araştırmacı dâhil neredeyse tüm İslam âlemi yaşananlardan bihaberdir. Bu eylemin ne amaçla, hangi siyasi düşünceyle gerçekleştiği ve bu eylemin acı semereleri hakkında maalesef yeterli bilgiye sahip değildir. Hal böyle olunca; doğal olarak gerçeklerden uzak kalmak ve doğru bilgilere sahip olmamak, gelecek nesillere daha derin ve belirgin bir şekilde aktarılacak, hatta bu hadiseler tarih sayfalarına gömülüp kalacaktır. Böyle bir olayın birçok olumsuzluklara gebe olduğunu dile getirerek şunu ifade etmek isterim: Bu yıkım ve tahripler son bulmamış, aksine kültürel faaliyetler kalıbında varlığını devam ettiriyor. Bu kültürel yıkımlardan biri; Haremeyn-i Şerifeyn ve Medine şehrinin tarihi hakkında birçok dilde kaleme alınan muasır kitaplardır.
Bu kitaplardaki bilgiler, tarih boyunca kaleme alınan ve içeriği dinî-tarihî gerçeklere dayalı eski kitapların aksine tüm gerçekler tersyüz edilerek ele alınmıştır.
Temettü haccı için Medine'yi ilk kez ziyaret ettiğim h.ş. 1352-53 yılında, kutsal toprakları ziyaret eden gönlü yanık her insanı etkilediği gibi Ehlibeyt İmamları'nın (a.s) türbelerinin, seçkin sahabenin ve İslam şehitlerinin mezarlarının iç burkan hali beni de derinden yaralamıştı.
“Eserlerin Tahribi” meselesi, tarihin belli bir diliminde bazı gruplar tarafından özellikle yaşadığımız coğrafyadaki eserlere yönelik uygulanmış ve sona ermiş bir eylemdi gibi bir düşünce hâkim olabilir. Bu kabul edilemez eylemin üzerinden neredeyse bir asra yakın bir zaman geçmiş ve istenilen hedefe ulaşıldığı için eylemin müsebbiplerinin bu siyaseti devam ettirmeye ihtiyacı olmadığı düşünülebilir. Lakin bu acı eylemin üzerinden bir asır geçmesine rağmen, birçok araştırmacı dâhil neredeyse tüm İslam âlemi yaşananlardan bihaberdir. Bu eylemin ne amaçla, hangi siyasi düşünceyle gerçekleştiği ve bu eylemin acı semereleri hakkında maalesef yeterli bilgiye sahip değildir. Hal böyle olunca; doğal olarak gerçeklerden uzak kalmak ve doğru bilgilere sahip olmamak, gelecek nesillere daha derin ve belirgin bir şekilde aktarılacak, hatta bu hadiseler tarih sayfalarına gömülüp kalacaktır. Böyle bir olayın birçok olumsuzluklara gebe olduğunu dile getirerek şunu ifade etmek isterim: Bu yıkım ve tahripler son bulmamış, aksine kültürel faaliyetler kalıbında varlığını devam ettiriyor. Bu kültürel yıkımlardan biri; Haremeyn-i Şerifeyn ve Medine şehrinin tarihi hakkında birçok dilde kaleme alınan muasır kitaplardır.
Bu kitaplardaki bilgiler, tarih boyunca kaleme alınan ve içeriği dinî-tarihî gerçeklere dayalı eski kitapların aksine tüm gerçekler tersyüz edilerek ele alınmıştır.