Gelinen eşikte alışıla gelmiş denge siyasetiyle, devletin üniter yapısıyla, millet tanımıyla ve hukukla oynanmaması gerektiği açıkça görülmüş, anlaşılmış olmalıdır. Anlaşılmadıysa daha büyük felaketler kapıdadır. Türkiye, “köprüden önce son çıkış” olarak nitelendirilebilecek bir noktada bulunmaktadır. 30 yıl önce millet daha Müslüman'dı, fazla teorik bilgisi yoktu ama samimiydi, İlmihal'le işini görürdü, tekfir bilmezdi, din adına teröre arka çıkan, din üzerinden rant elde eden kimse yoktu. İnsanlar her şeyden önce iç huzuru arıyordu, herkes kendi mahallesinde, kendi halindeydi, ev-iş-okul üçlüsü yeterliydi.
Din politikanın ve ticaretin kötü şekilde kullanılan malzemesi haline getirildiği andan itibaren riyakarlık, sahtekarlık, hainlik,münafıklık kol gezmeye başladı. Dini politik-ideolojik-ticari alzeme olarak gören ithal İslamcı zihniyet toplumu ifsat etti. Şimdi millet topluca cinnet geçiyor. Artık terörün politik uzantıları bile dinden söz ediyor, seçimlerde “mütedeyyin” adaylar gösteriyorlar.
Ortada din falan kalmadı, geçmiş olsun! İslam, bu toprakların gerçeğidir, böyle olmakla birlikte Türkiye, fikrî temellerini Mısır'dan, Pakistan'dan ve İran'dan alan ithal İslamcılığın yerine Milli İslamcılığı ikame etme zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Aksi takdirde bin yıllık kimliğimiz yok olacak ve bu topraklar üzerindeki mevcudiyetimiz hitam bulacaktır.
Elinizdeki kitap, hem bu satırların yazarının 22 yıllık İslamcılık macerasıyla hem de milli olanın ithal olanla hesaplaşmasıdır. Bu nedenle daha önce 21. Yüzyılda İslam ve İslamcılık ve Risale adlı kitaplarda kendilerinden sitayişle bahsettiğimiz bazı İslamcı müelliflere bu kez eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmış olduğumuz görülecektir.
Gelinen eşikte alışıla gelmiş denge siyasetiyle, devletin üniter yapısıyla, millet tanımıyla ve hukukla oynanmaması gerektiği açıkça görülmüş, anlaşılmış olmalıdır. Anlaşılmadıysa daha büyük felaketler kapıdadır. Türkiye, “köprüden önce son çıkış” olarak nitelendirilebilecek bir noktada bulunmaktadır. 30 yıl önce millet daha Müslüman'dı, fazla teorik bilgisi yoktu ama samimiydi, İlmihal'le işini görürdü, tekfir bilmezdi, din adına teröre arka çıkan, din üzerinden rant elde eden kimse yoktu. İnsanlar her şeyden önce iç huzuru arıyordu, herkes kendi mahallesinde, kendi halindeydi, ev-iş-okul üçlüsü yeterliydi.
Din politikanın ve ticaretin kötü şekilde kullanılan malzemesi haline getirildiği andan itibaren riyakarlık, sahtekarlık, hainlik,münafıklık kol gezmeye başladı. Dini politik-ideolojik-ticari alzeme olarak gören ithal İslamcı zihniyet toplumu ifsat etti. Şimdi millet topluca cinnet geçiyor. Artık terörün politik uzantıları bile dinden söz ediyor, seçimlerde “mütedeyyin” adaylar gösteriyorlar.
Ortada din falan kalmadı, geçmiş olsun! İslam, bu toprakların gerçeğidir, böyle olmakla birlikte Türkiye, fikrî temellerini Mısır'dan, Pakistan'dan ve İran'dan alan ithal İslamcılığın yerine Milli İslamcılığı ikame etme zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Aksi takdirde bin yıllık kimliğimiz yok olacak ve bu topraklar üzerindeki mevcudiyetimiz hitam bulacaktır.
Elinizdeki kitap, hem bu satırların yazarının 22 yıllık İslamcılık macerasıyla hem de milli olanın ithal olanla hesaplaşmasıdır. Bu nedenle daha önce 21. Yüzyılda İslam ve İslamcılık ve Risale adlı kitaplarda kendilerinden sitayişle bahsettiğimiz bazı İslamcı müelliflere bu kez eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmış olduğumuz görülecektir.