Modernite ve din ilişkisi tartışmaları günümüzde bütün yoğunluğuyla devam etmektedir. Özellikle Türkiye'nin modernleşme tecrübesi üzerinden İslam dini bağlamında yapılan değerlendirmeler dikkatleri üzerine toplamakta ve günlük konuşmaların yanı sıra akademi dünyasının da gündemi olmaya devam etmektedir. Bu eserde, modernite din karşılaşmalarına farklı bir bakış açısıyla Hristiyanlık üzerinden bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa gibi modernitenin ortaya çıktığı bir coğrafyada ve geleneksel dini temsil eden Katolikliğin kendi merkezinde, Katolik Kilisesi'nin modernite ile karşılaşmada kendisini yeniden nasıl ve hangi mekanizmalar aracılığıyla ürettiği sorusuna cevap aranmaktadır.
Avrupa'da, 16. yüzyıl ve sonrasında, yeni olanı ifade eden modernite ile dini ve geleneği temsil eden Hristiyanlık karşı karşıya gelmişlerdir. Eserde, modernite ve din karşılaşması, 16. yüzyıldan itibaren çeşitli dönemlere ayrılarak ele alınmıştır. Bu süreçte Kilise'de yaşanan kırılmalar, kopuşlar ve refleksler ele alınarak karşılaşma serüveni ortaya konulmuştur. Hem sosyal hem de felsefi düzeyde gerçekleşen bu karşılaşmada, Orta Çağ'da en güçlü dönemini yaşayan ve toplumsal alanda kendisini yeniden üretme mekanizmalarına sahip olan Kilise, Batı'da üstlendiği görev çerçevesinde modernite ile birlikte gelen yeni koşullara uygun bir örgütlenme yoluna gitmiştir. Eserde; Hristiyanlığın, 20. yüzyılda, modernite ile uzlaşma yolunu seçerek kendini Yeni Dini Hareketler vasıtasıyla yeniden ürettiği iddia edilmiştir. Bu iddia, Focolare Hareketi özelinde yapılan bir saha çalışmasıyla desteklenmiştir.
Modernite ve din ilişkisi tartışmaları günümüzde bütün yoğunluğuyla devam etmektedir. Özellikle Türkiye'nin modernleşme tecrübesi üzerinden İslam dini bağlamında yapılan değerlendirmeler dikkatleri üzerine toplamakta ve günlük konuşmaların yanı sıra akademi dünyasının da gündemi olmaya devam etmektedir. Bu eserde, modernite din karşılaşmalarına farklı bir bakış açısıyla Hristiyanlık üzerinden bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa gibi modernitenin ortaya çıktığı bir coğrafyada ve geleneksel dini temsil eden Katolikliğin kendi merkezinde, Katolik Kilisesi'nin modernite ile karşılaşmada kendisini yeniden nasıl ve hangi mekanizmalar aracılığıyla ürettiği sorusuna cevap aranmaktadır.
Avrupa'da, 16. yüzyıl ve sonrasında, yeni olanı ifade eden modernite ile dini ve geleneği temsil eden Hristiyanlık karşı karşıya gelmişlerdir. Eserde, modernite ve din karşılaşması, 16. yüzyıldan itibaren çeşitli dönemlere ayrılarak ele alınmıştır. Bu süreçte Kilise'de yaşanan kırılmalar, kopuşlar ve refleksler ele alınarak karşılaşma serüveni ortaya konulmuştur. Hem sosyal hem de felsefi düzeyde gerçekleşen bu karşılaşmada, Orta Çağ'da en güçlü dönemini yaşayan ve toplumsal alanda kendisini yeniden üretme mekanizmalarına sahip olan Kilise, Batı'da üstlendiği görev çerçevesinde modernite ile birlikte gelen yeni koşullara uygun bir örgütlenme yoluna gitmiştir. Eserde; Hristiyanlığın, 20. yüzyılda, modernite ile uzlaşma yolunu seçerek kendini Yeni Dini Hareketler vasıtasıyla yeniden ürettiği iddia edilmiştir. Bu iddia, Focolare Hareketi özelinde yapılan bir saha çalışmasıyla desteklenmiştir.