Canlı varlıkları canlı olmayan varlıklardan ayıran ve hayatlarının devamını sağlayan olgu, tarih boyunca düşünürlerin ilgisini çekmiş ve bu olgunun kendisi, mahiyeti, yaratılışı ve bekası hakkında farklı teorilerin dillendirilmesine neden olmuştur. Hükemâ ve felâsifenin nefis adını verdikleri bu olguyla ilgili felsefe tarihinde ilk sistematik çalışmayı yapan Aristoteles'tir. Aristoteles'in De Anima (Ruh Üzerine) adlı eserinde nefis hakkında dile getirdiği meseleler ve yorumlar asırlar boyu felâsife tarafından tartışılmıştır. Bu tartışmalar İslam dünyası için de geçerlidir. Müslüman filozoflar asırlara yayılan bu meseleyi birçok açıdan Aristoteles'in mezkûr eser ve yorumlarına uygun şekilde ele almış ve bu minvalde çeşitli telifler ortaya koymuşlardır.
İslam dünyasında nefis hakkında en etkili ve en kapsamlı çalışmayı İbn Sînâ yapmıştır. Müslüman filozoflar nefisle ilgili meselelerin birçoğunda özellikle İbn Sînâ'nın eş-Şifa adlı eserinde dile getirdiği meselelerin etkisinde kalmışlardır. Bu etki Molla Sadrâ'nın nefisle ilgili eserlerinde de açıkça görülmektedir. Fakat Molla Sadrâ kendisinden önceki filozofların aksine nefisle ilgili meseleleri doğa bilimlerinde bir yöntem olarak ele almaz. Genel ve özel anlamıyla ilahiyat meselelerinin devamı niteliğinde ele alır ve bunu tasavvufi bir çerçeveye oturtarak, sûfîlerin dördüncü seferi esasınca açıklar. Bu yöntem, nefisle ilgili birçok meselenin çözümünde Molla Sadrâ'ya yeni ufuklar açmıştır.
Molla Sadrâ nefisle ilgili meselelerde, çeşitli sebeplerden ötürü Meşşâî ve İşrâkî filozofların özellikle İbn Sînâ, Sühreverdî ve Fahrüddîn Râzî'nin düşüncelerini de açıklar ve bunları tenkit eder. Onun bu yaklaşımı esas alınarak kaleme alınan bu çalışmada; Molla Sadrâ'nın nefis hakkındaki düşünceleri ve bu husustaki yeni teorileri Meşşâî ve İşrâkî filozofların görüşlerine de yer verilmek suretiyle izah edilmiştir.
Canlı varlıkları canlı olmayan varlıklardan ayıran ve hayatlarının devamını sağlayan olgu, tarih boyunca düşünürlerin ilgisini çekmiş ve bu olgunun kendisi, mahiyeti, yaratılışı ve bekası hakkında farklı teorilerin dillendirilmesine neden olmuştur. Hükemâ ve felâsifenin nefis adını verdikleri bu olguyla ilgili felsefe tarihinde ilk sistematik çalışmayı yapan Aristoteles'tir. Aristoteles'in De Anima (Ruh Üzerine) adlı eserinde nefis hakkında dile getirdiği meseleler ve yorumlar asırlar boyu felâsife tarafından tartışılmıştır. Bu tartışmalar İslam dünyası için de geçerlidir. Müslüman filozoflar asırlara yayılan bu meseleyi birçok açıdan Aristoteles'in mezkûr eser ve yorumlarına uygun şekilde ele almış ve bu minvalde çeşitli telifler ortaya koymuşlardır.
İslam dünyasında nefis hakkında en etkili ve en kapsamlı çalışmayı İbn Sînâ yapmıştır. Müslüman filozoflar nefisle ilgili meselelerin birçoğunda özellikle İbn Sînâ'nın eş-Şifa adlı eserinde dile getirdiği meselelerin etkisinde kalmışlardır. Bu etki Molla Sadrâ'nın nefisle ilgili eserlerinde de açıkça görülmektedir. Fakat Molla Sadrâ kendisinden önceki filozofların aksine nefisle ilgili meseleleri doğa bilimlerinde bir yöntem olarak ele almaz. Genel ve özel anlamıyla ilahiyat meselelerinin devamı niteliğinde ele alır ve bunu tasavvufi bir çerçeveye oturtarak, sûfîlerin dördüncü seferi esasınca açıklar. Bu yöntem, nefisle ilgili birçok meselenin çözümünde Molla Sadrâ'ya yeni ufuklar açmıştır.
Molla Sadrâ nefisle ilgili meselelerde, çeşitli sebeplerden ötürü Meşşâî ve İşrâkî filozofların özellikle İbn Sînâ, Sühreverdî ve Fahrüddîn Râzî'nin düşüncelerini de açıklar ve bunları tenkit eder. Onun bu yaklaşımı esas alınarak kaleme alınan bu çalışmada; Molla Sadrâ'nın nefis hakkındaki düşünceleri ve bu husustaki yeni teorileri Meşşâî ve İşrâkî filozofların görüşlerine de yer verilmek suretiyle izah edilmiştir.