İlk göz açıp gördüğümüz, havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz yer, kokusunu duyduğumuz toprak, içimize akan gökyüzü; ana kucağı gibidir, odur yaşamın sıcaklığı... Çocukluğumuzdur, gençliğimizdir, ilk aşkımızdır doğup büyüdüğümüz o yer. Ora sularının sesi, kuşlarının ötüşü başkadır. Hele çocukluğumuz, gençliğimiz, gizemli kırlar...
Savaş sonu görüşmelerinde, 'nüfus değişimi'ne karar vermiş görüşenler. 'Bu yakadan şu kadar nüfus karşıya, o yakadan şu kadar nüfus bu yakaya' demişler..
Nüfus dedikleri, evi, tarlası, kurulu düzeni olan insan. Analar babalar, yaşlılar, çocuklar... Köklerinden sökülür gibi koparılacaklar... Savrulmuşlar bir yakadan öbürüne, 'mübadele insanı' denmiş onlara... Gidenleri gittiği yerdekiler, gelenleri geldikleri yerdekiler dışlamış, büyük yalnızlığa düşmüşler...
İki yüreği vardır mübadilin: Biri koparıldığı yerde, öbürü tutunmaya çalıştığı yerde çarpar, bazen birbirine karışır sesleri, dünyasını şaşırır garibim. İki dili vardır: biri ana sesi gibi sıcak, öbürü göçmen kuşlar gibidir, konacak dal arar.
Bırakılan yer, gelinen yer. İki dünya. Biri türkülerinde, düşlerinde, belleğinde, imgelerinde, yalnız kaldığında, gökkuşağı gibi gerilir üstüne... Ah bir geçebilse altından o gökkuşağının...
Bir de, çuvallara, denklere sığdırdıkları; kırıla döküle taşıdıkları; yarım, yıkık bir dünya...
İki kişidir mübadil: Biri gerilerde kalmıştır, biri sürüklenir ayaklarının dibinde gölge gibi. düşlerinde, aşklarında gider gelir iki dünya arasında. Özlemdir, kavuşmadır dilini yakan sözcükler. Tüm dillerde yaralıdır bu sözcükler..
Yalın bir dil, usta bir anlatım, çarpıcı olaylar...İki dünya arasında yaşatıyor okuru İlhami Gülcan. Kafasına, yüreğine sağlık..
O bir mübadil...
- Mehmet Başaran
İlk göz açıp gördüğümüz, havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz yer, kokusunu duyduğumuz toprak, içimize akan gökyüzü; ana kucağı gibidir, odur yaşamın sıcaklığı... Çocukluğumuzdur, gençliğimizdir, ilk aşkımızdır doğup büyüdüğümüz o yer. Ora sularının sesi, kuşlarının ötüşü başkadır. Hele çocukluğumuz, gençliğimiz, gizemli kırlar...
Savaş sonu görüşmelerinde, 'nüfus değişimi'ne karar vermiş görüşenler. 'Bu yakadan şu kadar nüfus karşıya, o yakadan şu kadar nüfus bu yakaya' demişler..
Nüfus dedikleri, evi, tarlası, kurulu düzeni olan insan. Analar babalar, yaşlılar, çocuklar... Köklerinden sökülür gibi koparılacaklar... Savrulmuşlar bir yakadan öbürüne, 'mübadele insanı' denmiş onlara... Gidenleri gittiği yerdekiler, gelenleri geldikleri yerdekiler dışlamış, büyük yalnızlığa düşmüşler...
İki yüreği vardır mübadilin: Biri koparıldığı yerde, öbürü tutunmaya çalıştığı yerde çarpar, bazen birbirine karışır sesleri, dünyasını şaşırır garibim. İki dili vardır: biri ana sesi gibi sıcak, öbürü göçmen kuşlar gibidir, konacak dal arar.
Bırakılan yer, gelinen yer. İki dünya. Biri türkülerinde, düşlerinde, belleğinde, imgelerinde, yalnız kaldığında, gökkuşağı gibi gerilir üstüne... Ah bir geçebilse altından o gökkuşağının...
Bir de, çuvallara, denklere sığdırdıkları; kırıla döküle taşıdıkları; yarım, yıkık bir dünya...
İki kişidir mübadil: Biri gerilerde kalmıştır, biri sürüklenir ayaklarının dibinde gölge gibi. düşlerinde, aşklarında gider gelir iki dünya arasında. Özlemdir, kavuşmadır dilini yakan sözcükler. Tüm dillerde yaralıdır bu sözcükler..
Yalın bir dil, usta bir anlatım, çarpıcı olaylar...İki dünya arasında yaşatıyor okuru İlhami Gülcan. Kafasına, yüreğine sağlık..
O bir mübadil...
- Mehmet Başaran