(...) Doğrusu, insaf sahibi olan herkes bizâtihî şunu bilir: Eşyayı ör-neksiz yaratan ve yokluktan (adem) varlığa çıkaran, adem ister za-mânî olsun ister olmasın* onları icadından önce, hakikatleri ve zihnî ve haricî levâzımâtları ile bilir. Aksi takdirde onlara varlık vermek mümkün olmazdı. O halde, bilgi onlardan başka bir şeydir. Allah zâtının ve zâtının aynı olan bilgisinin birçok duruma mahal olmasının muhal görülmesi olsa olsa, bu şeylerin Allah'tan başka olması durumunda doğru olur. Tıpkı Hakk'tan perdelenmiş olanların görüşünde olduğu gibi. Bu şeylerin vucûd ve hakikat açısından Hakk'ın aynı, taayyün ve sınırlama açısından ise Hakk'tan başka olmalarına gelince, bu geçersizdir. Gerçekten, O ne bir mahalle giren bir şey ve ne de o mahallin (yer ya da mekânın) kendisidir. Tam tersine, O bir açıdan, mahalle ilgili, başka bir açıdan ise mahalle giren şey biçiminde zuhur eden tek bir şeydir. (...)
(...) Doğrusu, insaf sahibi olan herkes bizâtihî şunu bilir: Eşyayı ör-neksiz yaratan ve yokluktan (adem) varlığa çıkaran, adem ister za-mânî olsun ister olmasın* onları icadından önce, hakikatleri ve zihnî ve haricî levâzımâtları ile bilir. Aksi takdirde onlara varlık vermek mümkün olmazdı. O halde, bilgi onlardan başka bir şeydir. Allah zâtının ve zâtının aynı olan bilgisinin birçok duruma mahal olmasının muhal görülmesi olsa olsa, bu şeylerin Allah'tan başka olması durumunda doğru olur. Tıpkı Hakk'tan perdelenmiş olanların görüşünde olduğu gibi. Bu şeylerin vucûd ve hakikat açısından Hakk'ın aynı, taayyün ve sınırlama açısından ise Hakk'tan başka olmalarına gelince, bu geçersizdir. Gerçekten, O ne bir mahalle giren bir şey ve ne de o mahallin (yer ya da mekânın) kendisidir. Tam tersine, O bir açıdan, mahalle ilgili, başka bir açıdan ise mahalle giren şey biçiminde zuhur eden tek bir şeydir. (...)