Yaklaşık yüz yıl arayla Meriç Nehri bir o yakaya, bir bu yakaya göçlere tanık olmuştu...
Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın etkilediği bu topraklar, günümüzde de Ortadoğu ve çevresindeki ateşten kaçanların göç yolu üzerinde önemli bir eksen oluşturuyor.
Savaşların olağan sonuçları içinde, ilk sırada olanlardan biri de göç...
Yeri yurdu yakılıp yıkılmış aileler, toprakları işgal edilmiş, evleri başkasının eline geçmiş, savaşta ölen yakınlarını bir mezara bile koyamadan apar topar yollara çıkmış insanlar...
Bunların ortak bir adı var:Mülteciler...
Kendi yurtlarındaki geleceklerinden umudu kesip, çareyi başkalarına sığınmakta gören, başlamadan kaybetmişler ordusu...
Bu kitapta geçen olaylar tamamen kurgu olmakla birlikte...
Yaşanmış öykülerden de esinlenilmiş oldukları doğrudur!
Osmanlı'yla Avrupa'ya giden ve Osmanlı'dan sonra dönenlerin öyküleri vardır. Yüzlerce savaşın sığdığı yüzyıllar boyunca oradan oraya sürüklenen insanların öyküleri. Osmanlı geri çekilirken, ona yetişmeye çalışanlar...
Günümüzde fokur fokur kaynayan Ortadoğu ve çevresinden, bu ateşi körükleyenlere doğru koşan insanların öyküleri.Medeni dünyaya sığınmaya gidenler...
Giderken, sevdiklerini birer fidan diker gibi, bilmedikleri topraklara gömenler, ya da yarı kurumuş bir nehrin tam ortasında sahipsiz kalmış ve göç rotasını öbür dünyaya çevirerek bir mezarı bile olmadan çürüyüp gidenler...
Neden Mülteci Hüzünler? Mültecilik zaten başlı başına hüzne bulanmış bir kimliktir esasında!
Mutlu ve huzurlu bir insanın mülteci olması yaşamın bütününe ters düşer.Okurken, bu sorunun cevabını daha net bulacaksınız kuşkusuz. Yüz yıl arayla Meriç Nehri'nin iki yakası da, karşı yakaya özlemle bakan insanlara sahne oldu.Bir o yana, bir bu yana...
İşte yüz yıl sonrasında bile, mülteci olmanın değişmeyen acı yüzü, hep aynı şekilde gösteriyor kendini.Bir başka önemli etken ise, göç yolunda, karşılaştığınız kişiler, geleceğinizde çok önemli bir yer tutar.
Yardım elini uzatanlar, sizin için çabalayanlar olduğu gibi; sizi sömürmeye çalışanlar, düşman görenler ve baltalayanlar hepsi bu yolculukta önemle göze çarpar.
İşte mülteciliğe hüzün yükleyen, bu karşınıza çıkan iyi insanların çabalarıdır. Yoksa çekilen acı, hüzünden çok öte bir zulümle geliyor göç edenin başına.Geçmişe gidip, tarihin akışını değiştirme şansımız yok!Ama gelecekte, insanlığı aynı acılarla karşı karşıya kalmaktan kurtarmanın bir yolu var...Savaşmamak!
Çok zor bir seçenek değil ama kolayca varılabilecek bir çözüm de değil.Yeter ki istesin insanlık, imkânsız değil...
Yaklaşık yüz yıl arayla Meriç Nehri bir o yakaya, bir bu yakaya göçlere tanık olmuştu...
Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın etkilediği bu topraklar, günümüzde de Ortadoğu ve çevresindeki ateşten kaçanların göç yolu üzerinde önemli bir eksen oluşturuyor.
Savaşların olağan sonuçları içinde, ilk sırada olanlardan biri de göç...
Yeri yurdu yakılıp yıkılmış aileler, toprakları işgal edilmiş, evleri başkasının eline geçmiş, savaşta ölen yakınlarını bir mezara bile koyamadan apar topar yollara çıkmış insanlar...
Bunların ortak bir adı var:Mülteciler...
Kendi yurtlarındaki geleceklerinden umudu kesip, çareyi başkalarına sığınmakta gören, başlamadan kaybetmişler ordusu...
Bu kitapta geçen olaylar tamamen kurgu olmakla birlikte...
Yaşanmış öykülerden de esinlenilmiş oldukları doğrudur!
Osmanlı'yla Avrupa'ya giden ve Osmanlı'dan sonra dönenlerin öyküleri vardır. Yüzlerce savaşın sığdığı yüzyıllar boyunca oradan oraya sürüklenen insanların öyküleri. Osmanlı geri çekilirken, ona yetişmeye çalışanlar...
Günümüzde fokur fokur kaynayan Ortadoğu ve çevresinden, bu ateşi körükleyenlere doğru koşan insanların öyküleri.Medeni dünyaya sığınmaya gidenler...
Giderken, sevdiklerini birer fidan diker gibi, bilmedikleri topraklara gömenler, ya da yarı kurumuş bir nehrin tam ortasında sahipsiz kalmış ve göç rotasını öbür dünyaya çevirerek bir mezarı bile olmadan çürüyüp gidenler...
Neden Mülteci Hüzünler? Mültecilik zaten başlı başına hüzne bulanmış bir kimliktir esasında!
Mutlu ve huzurlu bir insanın mülteci olması yaşamın bütününe ters düşer.Okurken, bu sorunun cevabını daha net bulacaksınız kuşkusuz. Yüz yıl arayla Meriç Nehri'nin iki yakası da, karşı yakaya özlemle bakan insanlara sahne oldu.Bir o yana, bir bu yana...
İşte yüz yıl sonrasında bile, mülteci olmanın değişmeyen acı yüzü, hep aynı şekilde gösteriyor kendini.Bir başka önemli etken ise, göç yolunda, karşılaştığınız kişiler, geleceğinizde çok önemli bir yer tutar.
Yardım elini uzatanlar, sizin için çabalayanlar olduğu gibi; sizi sömürmeye çalışanlar, düşman görenler ve baltalayanlar hepsi bu yolculukta önemle göze çarpar.
İşte mülteciliğe hüzün yükleyen, bu karşınıza çıkan iyi insanların çabalarıdır. Yoksa çekilen acı, hüzünden çok öte bir zulümle geliyor göç edenin başına.Geçmişe gidip, tarihin akışını değiştirme şansımız yok!Ama gelecekte, insanlığı aynı acılarla karşı karşıya kalmaktan kurtarmanın bir yolu var...Savaşmamak!
Çok zor bir seçenek değil ama kolayca varılabilecek bir çözüm de değil.Yeter ki istesin insanlık, imkânsız değil...