Hz. Musa ile Hz. Hızır'ın Kur'an'da Kehf Suresinde anlatılmış olan kıssası Cenabı-ı Hakk'ın Hikmet'inin beşer aklının ne kadar ötesinde kaldığını gösteren ibretlerle dolu bir kıssadır. Bu kıssa hakkında yazılmış olan yorumların ve te'villerin farklılığı bu Hikmet'in herkes tarafından farklı biçimlerde ve düzeylerde algılandığı hususunda irşad edici geniş bir yelpaze teşkil etmektedir.
Aslında, bu olayların künhünü idrak etmek ve buradan hareketle Hikmet'in esrarına erişmek beşere bahşedilmiş olan Akl-ı Meaş'ın kavrayıp kuşatabileceği, bilinene indirgeyerek kategorileştireceği türden bir faaliyetin çok dışında kalmaktadır.
Bu Hikmet'in fehametine yaklaşabilmek için aklı aşan bir sezgi, mutlak bir teslimiyet, özel ve isabetli bir manevi zevk gereklidir. Bu Hikmet'in tecellilerinin tümünün künhüne vasıl olması ise Cenab-ı Hakk'ın kendisine harim kıldığı, lütuf ve keremiyle Akl-ı Mead ile donattığı (Hz. Hızır kabilinden) müstesna veli kullarının ancak bir bölümüne mahsustur. Söz konusu kıssa Hz. Musa gibi büyük ve şeriat sahibi bir peygamberin dahi, peygamberliğinin başında, böyle bir idrakten mahrum kaldığını göstermesi basımından ilgi çekici ve biz insanları Nübüvvet ile Velayet'in mahiyetleri hakkında derin bir tefekküre davet edicidir.
Bu eser Musa ile Hızır'ın arkadaşlığından yola çıkarak mürid ile Kamil Mürşid'in ilişkilerinin edebine de ışık tutmaktadır.
Hz. Musa ile Hz. Hızır'ın Kur'an'da Kehf Suresinde anlatılmış olan kıssası Cenabı-ı Hakk'ın Hikmet'inin beşer aklının ne kadar ötesinde kaldığını gösteren ibretlerle dolu bir kıssadır. Bu kıssa hakkında yazılmış olan yorumların ve te'villerin farklılığı bu Hikmet'in herkes tarafından farklı biçimlerde ve düzeylerde algılandığı hususunda irşad edici geniş bir yelpaze teşkil etmektedir.
Aslında, bu olayların künhünü idrak etmek ve buradan hareketle Hikmet'in esrarına erişmek beşere bahşedilmiş olan Akl-ı Meaş'ın kavrayıp kuşatabileceği, bilinene indirgeyerek kategorileştireceği türden bir faaliyetin çok dışında kalmaktadır.
Bu Hikmet'in fehametine yaklaşabilmek için aklı aşan bir sezgi, mutlak bir teslimiyet, özel ve isabetli bir manevi zevk gereklidir. Bu Hikmet'in tecellilerinin tümünün künhüne vasıl olması ise Cenab-ı Hakk'ın kendisine harim kıldığı, lütuf ve keremiyle Akl-ı Mead ile donattığı (Hz. Hızır kabilinden) müstesna veli kullarının ancak bir bölümüne mahsustur. Söz konusu kıssa Hz. Musa gibi büyük ve şeriat sahibi bir peygamberin dahi, peygamberliğinin başında, böyle bir idrakten mahrum kaldığını göstermesi basımından ilgi çekici ve biz insanları Nübüvvet ile Velayet'in mahiyetleri hakkında derin bir tefekküre davet edicidir.
Bu eser Musa ile Hızır'ın arkadaşlığından yola çıkarak mürid ile Kamil Mürşid'in ilişkilerinin edebine de ışık tutmaktadır.