Terörizm, savaş, iç savaş, politik şiddet ya da genel olarak bireylerin birbirine karşı işledikleri suçlarda yaşanan düşme eğilimleri ver iken, ne olmuştur da son 30 yıllık dönemde, insanlık kendisini özel sigorta şirketlerinden özel güvenlik şirketlerine, polis sayısındaki artıştan her yerin özel güvenlikçiler tarafından korunmasına, hapishane sayısındaki artıştan güvenlik teknolojisindeki muazzam yükselişe kadar, tarihinde hiç olmadığı kadar geniş bir güvenlik önlemleri seti içerisinde bulmuştur? Ne olmuştur da ‘güvenliksizlik iklimi' bütün toplumsal sınıfları ve tabakaları yatayına kesen biricik etken olarak belirmiştir? Ve dahası bugünün dünyasını biçimlendiren bu sınıflar üstü ‘güvenliksizlik ikliminde', güvenlik kime karşı ya da kimin için temin edilir olmuştur? Bütün bu soruların tek yanıtı vardır: Günümüz kapitalizminin (neoliberalizm) yeni çalışma ‘etiği', yani emek esnekliği. Emeğin esnekliğinden sermayenin anladığı, emeğin yatırımcının istediği kalıba girmesidir. Bu ise ideolojinin vaaz ettiğinin aksine esneklik değil katılıktır. Bu anlamda emeğin neoliberal birikim stratejisi çerçevesinde ‘esnetilmesi' süreci, cezanın katılaştırılması ve denetimin yaygınlaştırılması ile paralel yürür. Bu nedenle en yüksek kar için, kürenin farklı noktaları arasında sürekli hareket eden sanayi ve finans sermayesinin devletlerden beklediği ‘polislik becerisini' göstermesi ve ülkeyi "büyük bir polis karakolu"na dönüştürmesidir. Dolayısıyla neoliberalizm, minimal devlet savı ile devleti tüm inceltilmiş güvenlik/denetim aygıtlarından (sosyal güvenlik) arındırırken, tüm katı baskıcı yönleri/aygıtları ile yeniden tarih sahnesine çağırmaktadır. Elinizdeki kitap, merkezine yerleştirdiği bu sav üzerinden sermayenin neoliberal dönemde devlet-sermaye, sermaye-bağımlı sınıflar arasındaki hegemonya/tahakküm denkleminde yönünü ağırlıklı olarak tahakküme/zapt etmeye çevirdiğini, bunu yaparken de ezilen sınıflardan burjuva toplumsal düzenine yönelecek tehditleri bastırmak için polise ek olarak özel alandan ikincil bir baskı aygıtı (güvenlik/zapt etme aygıtı) olarak özel güvenliği yükselttiği tezini ileri sürmekte ve bunun Türkiye'deki gelişimini incelemektedir.
Terörizm, savaş, iç savaş, politik şiddet ya da genel olarak bireylerin birbirine karşı işledikleri suçlarda yaşanan düşme eğilimleri ver iken, ne olmuştur da son 30 yıllık dönemde, insanlık kendisini özel sigorta şirketlerinden özel güvenlik şirketlerine, polis sayısındaki artıştan her yerin özel güvenlikçiler tarafından korunmasına, hapishane sayısındaki artıştan güvenlik teknolojisindeki muazzam yükselişe kadar, tarihinde hiç olmadığı kadar geniş bir güvenlik önlemleri seti içerisinde bulmuştur? Ne olmuştur da ‘güvenliksizlik iklimi' bütün toplumsal sınıfları ve tabakaları yatayına kesen biricik etken olarak belirmiştir? Ve dahası bugünün dünyasını biçimlendiren bu sınıflar üstü ‘güvenliksizlik ikliminde', güvenlik kime karşı ya da kimin için temin edilir olmuştur? Bütün bu soruların tek yanıtı vardır: Günümüz kapitalizminin (neoliberalizm) yeni çalışma ‘etiği', yani emek esnekliği. Emeğin esnekliğinden sermayenin anladığı, emeğin yatırımcının istediği kalıba girmesidir. Bu ise ideolojinin vaaz ettiğinin aksine esneklik değil katılıktır. Bu anlamda emeğin neoliberal birikim stratejisi çerçevesinde ‘esnetilmesi' süreci, cezanın katılaştırılması ve denetimin yaygınlaştırılması ile paralel yürür. Bu nedenle en yüksek kar için, kürenin farklı noktaları arasında sürekli hareket eden sanayi ve finans sermayesinin devletlerden beklediği ‘polislik becerisini' göstermesi ve ülkeyi "büyük bir polis karakolu"na dönüştürmesidir. Dolayısıyla neoliberalizm, minimal devlet savı ile devleti tüm inceltilmiş güvenlik/denetim aygıtlarından (sosyal güvenlik) arındırırken, tüm katı baskıcı yönleri/aygıtları ile yeniden tarih sahnesine çağırmaktadır. Elinizdeki kitap, merkezine yerleştirdiği bu sav üzerinden sermayenin neoliberal dönemde devlet-sermaye, sermaye-bağımlı sınıflar arasındaki hegemonya/tahakküm denkleminde yönünü ağırlıklı olarak tahakküme/zapt etmeye çevirdiğini, bunu yaparken de ezilen sınıflardan burjuva toplumsal düzenine yönelecek tehditleri bastırmak için polise ek olarak özel alandan ikincil bir baskı aygıtı (güvenlik/zapt etme aygıtı) olarak özel güvenliği yükselttiği tezini ileri sürmekte ve bunun Türkiye'deki gelişimini incelemektedir.