Aynı yatağı paylaşmak zorunda olduğunuz mahkûm, uyku sırasında bacağıyla sizin üzerinize abanırsa ne yaparsınız? Ya burnunu uzun uzun temizlediği parmağını çarşafa silerse? Ya bütün gün her yerde dolaştığı, helaya girip çıktığı çıplak ayağını yıkamadan yatağa girerse? Gündüz vakti herkeslerle birlikte dalga geçtiğiniz akıldan noksan bir mahkûmun, gene bir dalga geçilmek olayının ardından, gece uykuda adam öldürmekten buraya düştüğünü öğrenirseniz ne yaparsınız? Eşcinsellerden kazara laf açıldığında, "Bu da bir yaşama tarzı. Bu insanlar da isterler mi, böyle doğuyorlar, ne yapsınlar?" dediğiniz bir mahkûm, kalkıp da "Yani sen şimdi bize burda ibneleri mi müdafaa ediyon?" derse ne cevap verirsiniz?.. Lafı uzatmanın anlamı yok. Eğer biraz mürekkep yalamış bir "iyi aile" çocuğuysanız, daha önce hiç tanımadığınız, size Marslılardan daha yabancı bir insanlar kümesiyle, Marx'ın ilk kez Manifesto'da kullandığı deyimiyle "Lumpen proletarya"yla, bir koğuşun içinde aylar, bazen yıllar boyu nasıl yaşam sürdürürsünüz? Baskın Oran'ın hapishane izlenimleri, işkence ve zulme dair değil. Onun yaşadığı olaylar, 12 Eylül 1980'in, yani işkence ve zulüm aygıtının rafineleşmesinin bir önceki devresinde, 12 Mart 1971 askerî rejimi döneminde geçiyor. 12 Mart zulmünün de kuytusunda, küçük bir ilçe hapishanesinde. Çok büyük bir olay da yok orada. Hapishanenin gündelik hayatı var. İnsanlar var. Memleket insanları. Sıradan "suçlular". "İçerdeki" insan ilişkileri. İnsanların yalın halleri, demeli belki de. Bir insan manzaraları kitabı bu.
Aynı yatağı paylaşmak zorunda olduğunuz mahkûm, uyku sırasında bacağıyla sizin üzerinize abanırsa ne yaparsınız? Ya burnunu uzun uzun temizlediği parmağını çarşafa silerse? Ya bütün gün her yerde dolaştığı, helaya girip çıktığı çıplak ayağını yıkamadan yatağa girerse? Gündüz vakti herkeslerle birlikte dalga geçtiğiniz akıldan noksan bir mahkûmun, gene bir dalga geçilmek olayının ardından, gece uykuda adam öldürmekten buraya düştüğünü öğrenirseniz ne yaparsınız? Eşcinsellerden kazara laf açıldığında, "Bu da bir yaşama tarzı. Bu insanlar da isterler mi, böyle doğuyorlar, ne yapsınlar?" dediğiniz bir mahkûm, kalkıp da "Yani sen şimdi bize burda ibneleri mi müdafaa ediyon?" derse ne cevap verirsiniz?.. Lafı uzatmanın anlamı yok. Eğer biraz mürekkep yalamış bir "iyi aile" çocuğuysanız, daha önce hiç tanımadığınız, size Marslılardan daha yabancı bir insanlar kümesiyle, Marx'ın ilk kez Manifesto'da kullandığı deyimiyle "Lumpen proletarya"yla, bir koğuşun içinde aylar, bazen yıllar boyu nasıl yaşam sürdürürsünüz? Baskın Oran'ın hapishane izlenimleri, işkence ve zulme dair değil. Onun yaşadığı olaylar, 12 Eylül 1980'in, yani işkence ve zulüm aygıtının rafineleşmesinin bir önceki devresinde, 12 Mart 1971 askerî rejimi döneminde geçiyor. 12 Mart zulmünün de kuytusunda, küçük bir ilçe hapishanesinde. Çok büyük bir olay da yok orada. Hapishanenin gündelik hayatı var. İnsanlar var. Memleket insanları. Sıradan "suçlular". "İçerdeki" insan ilişkileri. İnsanların yalın halleri, demeli belki de. Bir insan manzaraları kitabı bu.