“Deve Çökelten Yokuşundan yaylalara çıkmak bir şölen havasında geçer. Bağların altındaki Kurupınar önünde gruplar öbek öbek toplanır, Sırat Köprüsüne benzeyen kısık yoluna, Deve Çökelten Yokuşuna, Cerit üzerinden yola çıkılırdı. Yokuşun yükünü katır taşır, ama zevkini kırk katır taşıyamaz. Türkülerle yola dizilmek, dağların doruğuna doğru çıktıkça molalar sıklaşır. Ateşler yakılır çaylar demlenir, azıklar konur. Ateş yakmakta bir iş, kocaman kocaman, taşların kavuğuna konur. Çocuklar içinde en büyük zevk yarı uykulu hal ile hayvanlara bindirirler, küçük olan bebeleri de, hayvanların sırtındaki heybelerin, birini bir gözüne diğerini öbür gözüne koyarlardı. Hele heybede yataktaymış gibi, hayvan sallandıkça sanki beşikte sallanıyormuş gibi yalpalanarak yol alırdık. Acıktığımız zaman da anne anne diye dünyayı ayağa kaldırmamızın zevki bir başka olurdu. Çocuk olmak bir ayrıcalık, çocukluğumuzun zevkini çıkarıyorduk.”
“Deve Çökelten Yokuşundan yaylalara çıkmak bir şölen havasında geçer. Bağların altındaki Kurupınar önünde gruplar öbek öbek toplanır, Sırat Köprüsüne benzeyen kısık yoluna, Deve Çökelten Yokuşuna, Cerit üzerinden yola çıkılırdı. Yokuşun yükünü katır taşır, ama zevkini kırk katır taşıyamaz. Türkülerle yola dizilmek, dağların doruğuna doğru çıktıkça molalar sıklaşır. Ateşler yakılır çaylar demlenir, azıklar konur. Ateş yakmakta bir iş, kocaman kocaman, taşların kavuğuna konur. Çocuklar içinde en büyük zevk yarı uykulu hal ile hayvanlara bindirirler, küçük olan bebeleri de, hayvanların sırtındaki heybelerin, birini bir gözüne diğerini öbür gözüne koyarlardı. Hele heybede yataktaymış gibi, hayvan sallandıkça sanki beşikte sallanıyormuş gibi yalpalanarak yol alırdık. Acıktığımız zaman da anne anne diye dünyayı ayağa kaldırmamızın zevki bir başka olurdu. Çocuk olmak bir ayrıcalık, çocukluğumuzun zevkini çıkarıyorduk.”