Kur'ân, ciddi bir gayret ve samimiyetle, fıkhedilmeye çalışılarak okunmalıdır. Kur'ân'ın meali dahi masumiyetten beri değildir. Ki tefsir de, kişinin kendi zihinsel faaliyeti olduğu için, bazı izahlara unutma, yanılma ve hissî duygular karışabilir. Dolayısıyla düzeltmeye, tamamlamaya ve tashihe ihtiyaç vardır. Hatta İzzet Derveze'ye göre, tefsirler bireyin Kur'ân'ı anlamasına engel bile olabilir. Bu bakımdan mü'minler, önce Kur'ân'ı o an kendilerine nazil oluyormuş gibi okusunlar; âyetler üzerinde özgün düşüncelerini geliştirdikten sonra da tefsirleri okusunlar. Okuyuşun seyrinin böyle olması gerekmekte ise de, her insan fakîhûn olma yolunda ciddî bir özveride bulunamadığı için, tefsirlere ihtiyaç oldukça fazladır. İşte bu sebeple, okuduğum tefsirleri harmanlayarak istifadeye sunmak, okuyucuları mümkün mertebe tefsir ve hadis kitaplarını karıştırma zahmetinden kurtaracaktır. İnşaallah…
Bu tefsir özgün fikir ve düşüncelerle buluşunca, çok daha istifadeli sohbetler gerçekleşecektir.
Kim olursa olsun, Kur'ân, onu tarafsız bir safiyetle okuyanı hedefine ulaştırır. Ön yargı, taassup ve iddialarını tasdikletme gibi hastalıklarla Kur'ân'a yaklaşanlar, ancak kendilerini tahrif ederler.
Bu Kitap, grup, meşrep, mezhep ve şeyh-mürid ilişkisi taassubuyla anlaşılmaz; bu düşünce tarzı olsa olsa, rahipleri, hahamları, din adamlarını ilâh edinme felaketini doğurur. Bu bakımdan her birey, taassubun doğuracağı tefrikadan sakınarak Kitab'ını okumalıdır. Onu asla kurumsallaştırmamalıdır. Kur'ân'ın daveti de budur. Herhangi özel bir topluluk veya zümreye değil, tüm insanlığa mesaj vermektedir ve iman edenleri de mü'minler olarak tanıtmaktadır. Yani insanı, Allah'a teslim olmaya davet etmektedir.
Taassup, çıkar, hırs ve tamahın başladığı yerde saf duygular sona erer. Sonuçta Kur'ân bu kimselere Allah'ın murad ettiği mesajı vermez.
Kur'ân, ciddi bir gayret ve samimiyetle, fıkhedilmeye çalışılarak okunmalıdır. Kur'ân'ın meali dahi masumiyetten beri değildir. Ki tefsir de, kişinin kendi zihinsel faaliyeti olduğu için, bazı izahlara unutma, yanılma ve hissî duygular karışabilir. Dolayısıyla düzeltmeye, tamamlamaya ve tashihe ihtiyaç vardır. Hatta İzzet Derveze'ye göre, tefsirler bireyin Kur'ân'ı anlamasına engel bile olabilir. Bu bakımdan mü'minler, önce Kur'ân'ı o an kendilerine nazil oluyormuş gibi okusunlar; âyetler üzerinde özgün düşüncelerini geliştirdikten sonra da tefsirleri okusunlar. Okuyuşun seyrinin böyle olması gerekmekte ise de, her insan fakîhûn olma yolunda ciddî bir özveride bulunamadığı için, tefsirlere ihtiyaç oldukça fazladır. İşte bu sebeple, okuduğum tefsirleri harmanlayarak istifadeye sunmak, okuyucuları mümkün mertebe tefsir ve hadis kitaplarını karıştırma zahmetinden kurtaracaktır. İnşaallah…
Bu tefsir özgün fikir ve düşüncelerle buluşunca, çok daha istifadeli sohbetler gerçekleşecektir.
Kim olursa olsun, Kur'ân, onu tarafsız bir safiyetle okuyanı hedefine ulaştırır. Ön yargı, taassup ve iddialarını tasdikletme gibi hastalıklarla Kur'ân'a yaklaşanlar, ancak kendilerini tahrif ederler.
Bu Kitap, grup, meşrep, mezhep ve şeyh-mürid ilişkisi taassubuyla anlaşılmaz; bu düşünce tarzı olsa olsa, rahipleri, hahamları, din adamlarını ilâh edinme felaketini doğurur. Bu bakımdan her birey, taassubun doğuracağı tefrikadan sakınarak Kitab'ını okumalıdır. Onu asla kurumsallaştırmamalıdır. Kur'ân'ın daveti de budur. Herhangi özel bir topluluk veya zümreye değil, tüm insanlığa mesaj vermektedir ve iman edenleri de mü'minler olarak tanıtmaktadır. Yani insanı, Allah'a teslim olmaya davet etmektedir.
Taassup, çıkar, hırs ve tamahın başladığı yerde saf duygular sona erer. Sonuçta Kur'ân bu kimselere Allah'ın murad ettiği mesajı vermez.