Edebi olarak, gerçekliğe en yakın biçimde kurgulanmış ve yeniden yaratılmış yaşamın, insan ruhunun gizli köşeleri ile toplumsal sorunların karmaşık yapısının derinden kavranmasındaki rolü bakımından Rus romancılığı bir zirve olarak kabul edilirse, bu edebî yapının ve atmosferin oluşumunda en önemli kilometre taşı hiç şüphesiz Gogol'dür.
Dostoyevski'ye atfedilen ve sıklıkla dile getirilen “Hepimiz Gogol'ün Palto'sundan çıktık” sözü kesinlikle rastgele söylenmiş bir söz değildir. Dikkatlice okunursa eğer, Ölü Canlar'da bir ölçüde karikatürize edilen Çiçikov, Manilov, Sobakeviç, Tentetnikov'ların daha sonraları Dostoyevski, Tolstoy ve Gonçarov'un romanlarında çok daha ayrıntılı işlenmiş birer karakterler olarak karşımızda belirdikleri görülebilir: meselâ bir Oblomov, bir Levin vb. olarak…
Ya da romanda neredeyse olaylardan bağımsız olarak âdeta aralara yerleştirilmiş birer şiir izlenimi uyandıran şu Rusya manzaraları, tasvirleri… Çehov'a varıncaya dek tüm Rus yazarlarının zihinsel arka planında ve yaratmalarında daima onun etkileri görünecektir.
Bu manzarada, kendi toplumunda yaşanan yozlaşmayı, adaletsizlikleri, maddi-manevi çöküşü, iş başında olan toprak sahiplerinin, memurların bayağılıklarını, sahtekarlıklarını, ikiyüzlülüklerini ve genel olarak yaşamın zavallılıklarını, sefaletlerini gözler önüne sererken Gogol, herkesin kanıksamış olduğu ve normal kabul ettiği bir düzenin ipliğini pazara çıkarıyor. İroni sayesinde, mizah yoluyla yapıyor bunu, gözyaşı dökülecek bir manzarada insanları güldürebiliyor…
Ülkelerine olan tapınma derecesindeki sevgilerine rağmen, Gogol'ün ve izindekilerin, kendi toplumsal çevrelerini acımasızca eleştirmeleri ve tüm çıplaklığıyla ele almaları, adeta hayatlarının en sakil mahremiyetini tüm dünyaya açık etmeleri bir tezat olarak görünse de Rus romancılığını büyük kılan önemli bir özellik belki de budur.
Edebi olarak, gerçekliğe en yakın biçimde kurgulanmış ve yeniden yaratılmış yaşamın, insan ruhunun gizli köşeleri ile toplumsal sorunların karmaşık yapısının derinden kavranmasındaki rolü bakımından Rus romancılığı bir zirve olarak kabul edilirse, bu edebî yapının ve atmosferin oluşumunda en önemli kilometre taşı hiç şüphesiz Gogol'dür.
Dostoyevski'ye atfedilen ve sıklıkla dile getirilen “Hepimiz Gogol'ün Palto'sundan çıktık” sözü kesinlikle rastgele söylenmiş bir söz değildir. Dikkatlice okunursa eğer, Ölü Canlar'da bir ölçüde karikatürize edilen Çiçikov, Manilov, Sobakeviç, Tentetnikov'ların daha sonraları Dostoyevski, Tolstoy ve Gonçarov'un romanlarında çok daha ayrıntılı işlenmiş birer karakterler olarak karşımızda belirdikleri görülebilir: meselâ bir Oblomov, bir Levin vb. olarak…
Ya da romanda neredeyse olaylardan bağımsız olarak âdeta aralara yerleştirilmiş birer şiir izlenimi uyandıran şu Rusya manzaraları, tasvirleri… Çehov'a varıncaya dek tüm Rus yazarlarının zihinsel arka planında ve yaratmalarında daima onun etkileri görünecektir.
Bu manzarada, kendi toplumunda yaşanan yozlaşmayı, adaletsizlikleri, maddi-manevi çöküşü, iş başında olan toprak sahiplerinin, memurların bayağılıklarını, sahtekarlıklarını, ikiyüzlülüklerini ve genel olarak yaşamın zavallılıklarını, sefaletlerini gözler önüne sererken Gogol, herkesin kanıksamış olduğu ve normal kabul ettiği bir düzenin ipliğini pazara çıkarıyor. İroni sayesinde, mizah yoluyla yapıyor bunu, gözyaşı dökülecek bir manzarada insanları güldürebiliyor…
Ülkelerine olan tapınma derecesindeki sevgilerine rağmen, Gogol'ün ve izindekilerin, kendi toplumsal çevrelerini acımasızca eleştirmeleri ve tüm çıplaklığıyla ele almaları, adeta hayatlarının en sakil mahremiyetini tüm dünyaya açık etmeleri bir tezat olarak görünse de Rus romancılığını büyük kılan önemli bir özellik belki de budur.