"Derler ki, eğer âşık bir kadın ellerini ağzının iki yanına siper edip, sevdiğinin adını üç defa fısıldarsa, ah o adamda hiç geçmeyen, anlam veremediği bir huzursuzluk olurmuş.
Derler ki, bir kadın âşık olursa cihan dururmuş."
Kimi yazar olay biriktirir, kimi diyalog, kimiyse keskin gözlem gücüne sahip Tuba Kır gibi müthiş karakterler biriktirir. Bu karakterler o kadar kanlı canlıdırlar ki, ister istemez bir gün bir öyküye sebep olmak için harekete geçerler. Yazar bile mani olamaz artık onlara.
Ölü Tozu, Tuba Kır'ın üç uzun öyküden oluşan ikinci kitabı. Bu kez, hayallerine hapsolmuş, deliren, delirten kadınları mesele yapıyor yazar. Mine Söğüt, Tezer Özlü gibi; toplumun delirttiği, topluma aykırı kadınları yazıyor.
Öykü kahramanlarının kimi âşık olduğunu sandığı adama, kimi kocasına, babasına, hayalindeki anlamları yükleyerek bir rüyanın izini sürmeye çalışıyor. Gerçeği ve hayalleri üst üste oturtmaya çalışırken kimi kez kendisini, kimi kez küçük bir kız çocuğunu, evli bir adamı kurban seçebiliyor.
Annesiz kalan Zeynepler'in, bir eve üvey ana olarak getirilen Nurtenler'in, evliliğinde aradığını bulamamış Süheylalar'ın, her şeyden habersiz Ahmetler'in, karizmatik Fatihler'in, güncelerde, sanal dünyalarda yaşayan kadınların, hepimizin öyküsü bunlar…
Ayrık otu inatçıdır. Kökü değil de kancaları vardır sanki. Yarar toprağı, sımsıkı tutunur. Hele bir çekmeyi deneyin, karşı koyar, kolayına bırakmaz. Sonuna kadar direnir. Yolup attığını zannedersin, tohumlarını saçar dört bir yanına yılmadan tekrar biter…
Ayrık otu, adı üstünde ayrıdır, başkadır. Etrafındakilere benzemez, hemen tanınır, kendini çabucak ele verir. Aynı zamanda tek tabancadır ayrık otu. Yandaşlarıyla yan yana düşse de birbirlerinden hiç haz etmezler. Geçinemezler. Doğaları itirazcıdır, dayatılanı kabullenmezler. Boyuna didişirler…
Bakmayın aslında naiftir ayrık otu. Dalar, dalaşır, eser gürler, dört mevsim yapraklarını dimdik tutar, lakin özünde yumuşacıktır. Gevrektir sapları. Ondandır belki de ayrıksı olması, kavgası, rahat durmaması. Kekremsi kokusunu, biçimsiz yapraklarını bilir ve için için üzülür.
Neşe, keyif, renk vermezler. Kabadır, sevimsizdir, temizlenip atılması gerekendir. Acıdır ayrık otu, acıtır, yakar. Sürünün dışındadır, sevilmez, sevdirmez. Göze batar, rahatsız eder. Kısacık sürede sarıverir tarlaları. O ayrıksılığını yapar ve minicik bedeniyle koca dünyaya kafa tutar.
Üç ayrık otu
Üç deli kadın…
"Derler ki, eğer âşık bir kadın ellerini ağzının iki yanına siper edip, sevdiğinin adını üç defa fısıldarsa, ah o adamda hiç geçmeyen, anlam veremediği bir huzursuzluk olurmuş.
Derler ki, bir kadın âşık olursa cihan dururmuş."
Kimi yazar olay biriktirir, kimi diyalog, kimiyse keskin gözlem gücüne sahip Tuba Kır gibi müthiş karakterler biriktirir. Bu karakterler o kadar kanlı canlıdırlar ki, ister istemez bir gün bir öyküye sebep olmak için harekete geçerler. Yazar bile mani olamaz artık onlara.
Ölü Tozu, Tuba Kır'ın üç uzun öyküden oluşan ikinci kitabı. Bu kez, hayallerine hapsolmuş, deliren, delirten kadınları mesele yapıyor yazar. Mine Söğüt, Tezer Özlü gibi; toplumun delirttiği, topluma aykırı kadınları yazıyor.
Öykü kahramanlarının kimi âşık olduğunu sandığı adama, kimi kocasına, babasına, hayalindeki anlamları yükleyerek bir rüyanın izini sürmeye çalışıyor. Gerçeği ve hayalleri üst üste oturtmaya çalışırken kimi kez kendisini, kimi kez küçük bir kız çocuğunu, evli bir adamı kurban seçebiliyor.
Annesiz kalan Zeynepler'in, bir eve üvey ana olarak getirilen Nurtenler'in, evliliğinde aradığını bulamamış Süheylalar'ın, her şeyden habersiz Ahmetler'in, karizmatik Fatihler'in, güncelerde, sanal dünyalarda yaşayan kadınların, hepimizin öyküsü bunlar…
Ayrık otu inatçıdır. Kökü değil de kancaları vardır sanki. Yarar toprağı, sımsıkı tutunur. Hele bir çekmeyi deneyin, karşı koyar, kolayına bırakmaz. Sonuna kadar direnir. Yolup attığını zannedersin, tohumlarını saçar dört bir yanına yılmadan tekrar biter…
Ayrık otu, adı üstünde ayrıdır, başkadır. Etrafındakilere benzemez, hemen tanınır, kendini çabucak ele verir. Aynı zamanda tek tabancadır ayrık otu. Yandaşlarıyla yan yana düşse de birbirlerinden hiç haz etmezler. Geçinemezler. Doğaları itirazcıdır, dayatılanı kabullenmezler. Boyuna didişirler…
Bakmayın aslında naiftir ayrık otu. Dalar, dalaşır, eser gürler, dört mevsim yapraklarını dimdik tutar, lakin özünde yumuşacıktır. Gevrektir sapları. Ondandır belki de ayrıksı olması, kavgası, rahat durmaması. Kekremsi kokusunu, biçimsiz yapraklarını bilir ve için için üzülür.
Neşe, keyif, renk vermezler. Kabadır, sevimsizdir, temizlenip atılması gerekendir. Acıdır ayrık otu, acıtır, yakar. Sürünün dışındadır, sevilmez, sevdirmez. Göze batar, rahatsız eder. Kısacık sürede sarıverir tarlaları. O ayrıksılığını yapar ve minicik bedeniyle koca dünyaya kafa tutar.
Üç ayrık otu
Üç deli kadın…