Bir perşembe sabahıydı. Gökyüzü masmaviydi. Yavaş yavaş yükselen güneş ferahlatıcı ışığıyla yeryüzünü ısıtıyordu. Münih Merkez Hastanesi'nde ameliyat için önemli olan bütün evraklar hem hasta hem de anestezi doktoru tarafından eksiksiz doldurulup imzalanmış, donuk gözlerle tavana bakan hastanın yastığının altına yerleştirilmişti. Bölüm hemşiresinin yaptığı iğne hastayı sadece yorgun düşürmüş, ancak uyutamamıştı. Hasta hipnoz edilmiş gibi duruyordu. Şuuru yarı açık yarı kapalıydı.
Kibar bir erkek sesi "Selam, ben Dr. Dieter Schulz. Sizin anestezi doktorunuzum," dedi. Hasta sesin hayal mi gerçek mi olduğunu algılayamıyordu. Zoraki bir şekilde başını sesin geldiği yöne çevirdi. Bir sis perdesinin ardında ameliyat kepini giymiş uzun boylu birine ait tanımadık bir yüz gördü. Adam hastanın kendisini anlayıp anlamadığına dikkat etmeden konuşmasına devam etti. "Cerrah dün akşam operasyon hakkında size yeterince bilgi verdi. Safra kesenizde bir dizi taş olduğunu biliyorsunuz; yani siz taş milyonerisiniz.“ Hastanın yüz ifadesinde hiç bir değişiklik olmadı, doktor yaptığı bu espriye tek başına gülmek mecburiyetinde kaldı. "Ve şimdi" diyerek konuşmasına devam etti. "Dün sizinle anestezi konusunu konuşan doktor arkadaş adına özür diliyorum. Arkadaşım ailevi bir nedenden dolayı bugün gelemedi. Bu nedenle narkozunuzu onun yerine ben yapacağım. Umut ederim ki buna karşı değilsiniz." Dr. Schulz önce plastik gözlüğünü düzeltti ve doldurulmuş evrakları eline alıp önemli bilgileri gözden geçirdi. 8 Yeşil renkli önlük giymiş zayıf bir kadın hızlı adımlarla yaklaşıp hastaya yukarıdan bir göz attı. "Safra bu mu?" diye anestezi doktoruna sordu.
"Evet, hasta bu" diye cevapladı Dr. Schulz kızgın bir sesle, hasta kelimesini vurgulayarak. Personelin ve bilhassa anestezi hemşirelerinin hasta tabirini kullanmak yerine bir organdan veya hastalıktan bahsetmelerine çok öfkelenirdi. Hastayı tarif ederken "işte bu mide" veya "aha, bacak buymuş" gibi tabirler sinirlerini epeyce yıpratıyordu. Dr. Schulz sinirlerini yatıştırmak için bir kaç kez derin nefes aldı ve gözlerini bir kaç saniye yumdu. Karola isimli anestezi hemşiresi başını öne eğip doktordan özür diledi. Ardından "Hastanın işlemleri bitti mi?" diye sordu.
Dr. Schulz bu soruyu sadece başını öne doğru eğerek cevapladı ve ellerini hasta yatağının ön korkuluğuna dayadı. Dr. Schulz ve anestezi hemşiresi hasta yatağını beraberce ameliyathanenin hazırlık odasına ittiler. Burada hastayı ameliyat masasına yatırıp 1 no‟lu ameliyathaneye aldılar. Karola Hemşire tansiyon aletini hastanın sol koluna sardı ve damarların iyice şişmesini bekledi. Ardından kalın bir kanülü üst koldaki bir damara batırdı ve infüzyon damara akmaya başladı. Kalp atışı üç ince kabloyla bir monitöre aktarılıyordu. Kırmızı bir ışık kalp ritminde yanıp sönüyordu.
"Hazır mıyız, arkadaşlar?" diye sordu ameliyathaneye giren cerrahlardan biri.
"Çoktan, sayın başhekim" diye cevapladı Dr. Schulz.
Hastanın karın bölgesi kahverengi bir ilaçla dezenfekte edildikten sonra ameliyat bölgesi açık kalacak şekilde steril yeşil bezlerle örtüldü.
Bir perşembe sabahıydı. Gökyüzü masmaviydi. Yavaş yavaş yükselen güneş ferahlatıcı ışığıyla yeryüzünü ısıtıyordu. Münih Merkez Hastanesi'nde ameliyat için önemli olan bütün evraklar hem hasta hem de anestezi doktoru tarafından eksiksiz doldurulup imzalanmış, donuk gözlerle tavana bakan hastanın yastığının altına yerleştirilmişti. Bölüm hemşiresinin yaptığı iğne hastayı sadece yorgun düşürmüş, ancak uyutamamıştı. Hasta hipnoz edilmiş gibi duruyordu. Şuuru yarı açık yarı kapalıydı.
Kibar bir erkek sesi "Selam, ben Dr. Dieter Schulz. Sizin anestezi doktorunuzum," dedi. Hasta sesin hayal mi gerçek mi olduğunu algılayamıyordu. Zoraki bir şekilde başını sesin geldiği yöne çevirdi. Bir sis perdesinin ardında ameliyat kepini giymiş uzun boylu birine ait tanımadık bir yüz gördü. Adam hastanın kendisini anlayıp anlamadığına dikkat etmeden konuşmasına devam etti. "Cerrah dün akşam operasyon hakkında size yeterince bilgi verdi. Safra kesenizde bir dizi taş olduğunu biliyorsunuz; yani siz taş milyonerisiniz.“ Hastanın yüz ifadesinde hiç bir değişiklik olmadı, doktor yaptığı bu espriye tek başına gülmek mecburiyetinde kaldı. "Ve şimdi" diyerek konuşmasına devam etti. "Dün sizinle anestezi konusunu konuşan doktor arkadaş adına özür diliyorum. Arkadaşım ailevi bir nedenden dolayı bugün gelemedi. Bu nedenle narkozunuzu onun yerine ben yapacağım. Umut ederim ki buna karşı değilsiniz." Dr. Schulz önce plastik gözlüğünü düzeltti ve doldurulmuş evrakları eline alıp önemli bilgileri gözden geçirdi. 8 Yeşil renkli önlük giymiş zayıf bir kadın hızlı adımlarla yaklaşıp hastaya yukarıdan bir göz attı. "Safra bu mu?" diye anestezi doktoruna sordu.
"Evet, hasta bu" diye cevapladı Dr. Schulz kızgın bir sesle, hasta kelimesini vurgulayarak. Personelin ve bilhassa anestezi hemşirelerinin hasta tabirini kullanmak yerine bir organdan veya hastalıktan bahsetmelerine çok öfkelenirdi. Hastayı tarif ederken "işte bu mide" veya "aha, bacak buymuş" gibi tabirler sinirlerini epeyce yıpratıyordu. Dr. Schulz sinirlerini yatıştırmak için bir kaç kez derin nefes aldı ve gözlerini bir kaç saniye yumdu. Karola isimli anestezi hemşiresi başını öne eğip doktordan özür diledi. Ardından "Hastanın işlemleri bitti mi?" diye sordu.
Dr. Schulz bu soruyu sadece başını öne doğru eğerek cevapladı ve ellerini hasta yatağının ön korkuluğuna dayadı. Dr. Schulz ve anestezi hemşiresi hasta yatağını beraberce ameliyathanenin hazırlık odasına ittiler. Burada hastayı ameliyat masasına yatırıp 1 no‟lu ameliyathaneye aldılar. Karola Hemşire tansiyon aletini hastanın sol koluna sardı ve damarların iyice şişmesini bekledi. Ardından kalın bir kanülü üst koldaki bir damara batırdı ve infüzyon damara akmaya başladı. Kalp atışı üç ince kabloyla bir monitöre aktarılıyordu. Kırmızı bir ışık kalp ritminde yanıp sönüyordu.
"Hazır mıyız, arkadaşlar?" diye sordu ameliyathaneye giren cerrahlardan biri.
"Çoktan, sayın başhekim" diye cevapladı Dr. Schulz.
Hastanın karın bölgesi kahverengi bir ilaçla dezenfekte edildikten sonra ameliyat bölgesi açık kalacak şekilde steril yeşil bezlerle örtüldü.