Mayıs 1968'de Fransa'da üniversite öğrencilerinin şiddetli gösterileri başladı. Siyasi dengeler bozuldu, ortalık karıştı. Genel grev, Fransa'yı felç etti. Seçimlere gidildi. Fransız halkı, 78 yaşındaki emekli General de Gaulle yeniden başkan seçti, bunalım sona erdi. Fransız Devrimi ile tüm Avrupa tarihine yön verenler, nasıl olmuştu da 20. yüzyılın son çeyreğinde, hem de bir barış döneminde, on yıl süreyle devletin yönetimini bir emekli generale bırakmışlardı? Avrupa'da kimse bunu sorgulama ihtiyacı hissetmedi.
16 Mart 1976 tarihinde İngiltere Başbakanı Harold Wilson, halka beklenmedik bir açıklamada bulundu. Başbakanlıktan ayrılıyordu! Hâlbuki Harold Wilson'un başbakanlıkta daha üç yıl süresi vardı. MI5'in üst düzey yöneticisi Peter Wright, çok sonraları olaya açıklık getirdi. Wright; "Wilson'u devirmeyi konuşup tartıştık. Ordunun en üst komutanlarıyla darbe planını görüştük" diyordu. Darbeciler, Şubat 1974'de darbenin provasını yaptılar. Ordu, Londra'nın en büyük havalimanı Heathrow'u işgal etti. Harold Wilson ise, istifa ederek, İngiliz demokrasisine indirilecek bir darbeyi önlemiş oldu. Planlanan askeri darbe ile ilgili demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere'de, hiçbir resmi araştırma yapılmadı.
2010'un Türkiye'sinde ise; artık cemaat ve tarikatlar, Cumhuriyetin yasalarından, hatta Anayasasından daha öne alınıyor. Bir tarikat mensubu aklına geldiği gibi her türlü konuşabiliyor, Öte yanda Ordu Komutanları, Kuvvet Komutanları, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin güzide evlatları tutuklanıyor, en yetişkin subayları intihar ediyorlar. Haklarında isnat edilen suçun ne olduğunu bilemeden adeta terörist gibi uygulamalara tabi tutuluyorlar.
Cmuk hiç yokmuş gibi kabul edilirken, başta iktidar, sonra TSK, sonra da bizler bu işlem ve uygulamaları içimize sindirip, bunun adını "Demokratik Dönüşüm" olarak koyuyoruz.
Peki ya Atatürk devrimleri, onları da bir anda silip atacak mıyız? Artık o devir geçti. "Şimdi başka bir devrim geliyor" mu diyeceğiz?
Açığı Ulus olmaktan çıkıp, ümmet ya da cemaat olmaya doğru bir "U" dönüşü mü yapılıyor?
Eğer öyle ise, bunca sayfa yazdıklarımı ben boşuna yazmış olayım. Siz de okuyarak zamanınızı harcamak bir yana, nehirleri tersine akıtmak isteyen bir düzene doğru yürümeye devam edin.
Bakalım tarih; bu hazin durumdan bizi nasıl çekip çıkaracak ve bu vebal kimlerin sırtına en büyük kambur olarak kalacak?
(Arka Kapak)
Mayıs 1968'de Fransa'da üniversite öğrencilerinin şiddetli gösterileri başladı. Siyasi dengeler bozuldu, ortalık karıştı. Genel grev, Fransa'yı felç etti. Seçimlere gidildi. Fransız halkı, 78 yaşındaki emekli General de Gaulle yeniden başkan seçti, bunalım sona erdi. Fransız Devrimi ile tüm Avrupa tarihine yön verenler, nasıl olmuştu da 20. yüzyılın son çeyreğinde, hem de bir barış döneminde, on yıl süreyle devletin yönetimini bir emekli generale bırakmışlardı? Avrupa'da kimse bunu sorgulama ihtiyacı hissetmedi.
16 Mart 1976 tarihinde İngiltere Başbakanı Harold Wilson, halka beklenmedik bir açıklamada bulundu. Başbakanlıktan ayrılıyordu! Hâlbuki Harold Wilson'un başbakanlıkta daha üç yıl süresi vardı. MI5'in üst düzey yöneticisi Peter Wright, çok sonraları olaya açıklık getirdi. Wright; "Wilson'u devirmeyi konuşup tartıştık. Ordunun en üst komutanlarıyla darbe planını görüştük" diyordu. Darbeciler, Şubat 1974'de darbenin provasını yaptılar. Ordu, Londra'nın en büyük havalimanı Heathrow'u işgal etti. Harold Wilson ise, istifa ederek, İngiliz demokrasisine indirilecek bir darbeyi önlemiş oldu. Planlanan askeri darbe ile ilgili demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere'de, hiçbir resmi araştırma yapılmadı.
2010'un Türkiye'sinde ise; artık cemaat ve tarikatlar, Cumhuriyetin yasalarından, hatta Anayasasından daha öne alınıyor. Bir tarikat mensubu aklına geldiği gibi her türlü konuşabiliyor, Öte yanda Ordu Komutanları, Kuvvet Komutanları, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin güzide evlatları tutuklanıyor, en yetişkin subayları intihar ediyorlar. Haklarında isnat edilen suçun ne olduğunu bilemeden adeta terörist gibi uygulamalara tabi tutuluyorlar.
Cmuk hiç yokmuş gibi kabul edilirken, başta iktidar, sonra TSK, sonra da bizler bu işlem ve uygulamaları içimize sindirip, bunun adını "Demokratik Dönüşüm" olarak koyuyoruz.
Peki ya Atatürk devrimleri, onları da bir anda silip atacak mıyız? Artık o devir geçti. "Şimdi başka bir devrim geliyor" mu diyeceğiz?
Açığı Ulus olmaktan çıkıp, ümmet ya da cemaat olmaya doğru bir "U" dönüşü mü yapılıyor?
Eğer öyle ise, bunca sayfa yazdıklarımı ben boşuna yazmış olayım. Siz de okuyarak zamanınızı harcamak bir yana, nehirleri tersine akıtmak isteyen bir düzene doğru yürümeye devam edin.
Bakalım tarih; bu hazin durumdan bizi nasıl çekip çıkaracak ve bu vebal kimlerin sırtına en büyük kambur olarak kalacak?
(Arka Kapak)