Ortaçağ Avrupası gerçek anlamda karanlık bir çağı ve papazların monarşi dönemini yansıtır. İslam Dünyası'nın ve Asya Kıtası'nın aydınlığına karşın Ortaçağ Avrupası, düşüncelerinden dolayı filozofların ateşlerde yakıldığı bir barbarlık çağıdır. Ortaçağ'da kralları bile dize getiren kilise teşkilatı Avrupa'da çok güçlü görünmekte, dayanılmaz boyutlardaki baskısı ile akılcı ve bilimsel çalışmaların karşısında engel olarak dikilmektedir. Bu çağda bilimsel çalışma adına el üstünde tutulan filozoflar ise genellikle imanı esas alan ilahatçılardır. İmanı ön plana çıkaran bu filozoflar, akla savaş açıp, akılcı filozofların düşüncelerini çürütmek için var güçleriyle çalışır görünmekteler. Ortaçağ Avrupa'sı “Skolastik” felsefenin hüküm sürdüğü insan ruhunun, uyduruk sorunların kısır tartışmaları içinde kendini tükettiği bir dönemdir; bir toplu iğnenin ucuna kaç melek sığacağı ya da insan aklının Ay'da yeri olup olmadığı gibi gülünç tartışmalar gibi ruhun ve bir yargının uzayda yer kaplayıp kaplamadığı tarzında anlamsız tartışmalardır bunlar. Bu tartışmalardan sıkıldıysanız dünya edebiyatının en güçlü yazarlarından Johann Wolfgang von Goethe'nin söylemiyle, “İtiraf et! Doğunun şairleri daha büyüktür, biz Batınınkilerden” deyip Ömer Hayyam'dan, İranlı Sadi'den, Hafız'dan, Firdevsi'den, İbn Hazm'ın “Güvercin gerdanlığı”ndan dizeler okuyabilir veya kaval ezgileri eşliğinde Orta Asya'nın sonsuz bozkırlarında atlı göçebe kültürüne giriş yapabilirsiniz.
Ortaçağ Avrupası gerçek anlamda karanlık bir çağı ve papazların monarşi dönemini yansıtır. İslam Dünyası'nın ve Asya Kıtası'nın aydınlığına karşın Ortaçağ Avrupası, düşüncelerinden dolayı filozofların ateşlerde yakıldığı bir barbarlık çağıdır. Ortaçağ'da kralları bile dize getiren kilise teşkilatı Avrupa'da çok güçlü görünmekte, dayanılmaz boyutlardaki baskısı ile akılcı ve bilimsel çalışmaların karşısında engel olarak dikilmektedir. Bu çağda bilimsel çalışma adına el üstünde tutulan filozoflar ise genellikle imanı esas alan ilahatçılardır. İmanı ön plana çıkaran bu filozoflar, akla savaş açıp, akılcı filozofların düşüncelerini çürütmek için var güçleriyle çalışır görünmekteler. Ortaçağ Avrupa'sı “Skolastik” felsefenin hüküm sürdüğü insan ruhunun, uyduruk sorunların kısır tartışmaları içinde kendini tükettiği bir dönemdir; bir toplu iğnenin ucuna kaç melek sığacağı ya da insan aklının Ay'da yeri olup olmadığı gibi gülünç tartışmalar gibi ruhun ve bir yargının uzayda yer kaplayıp kaplamadığı tarzında anlamsız tartışmalardır bunlar. Bu tartışmalardan sıkıldıysanız dünya edebiyatının en güçlü yazarlarından Johann Wolfgang von Goethe'nin söylemiyle, “İtiraf et! Doğunun şairleri daha büyüktür, biz Batınınkilerden” deyip Ömer Hayyam'dan, İranlı Sadi'den, Hafız'dan, Firdevsi'den, İbn Hazm'ın “Güvercin gerdanlığı”ndan dizeler okuyabilir veya kaval ezgileri eşliğinde Orta Asya'nın sonsuz bozkırlarında atlı göçebe kültürüne giriş yapabilirsiniz.