Dünyanın hiçbir kesiminde Avrupa'nın hem dini hemde siyasi çevrelerini ortak olarak Anadolu ve Ortadoğu kadar cezbeden bir başka toprak parçası bulunmamaktadır.Bu iki coğrafyayı da elinde bulunduran Osmanlı Devleti bu yüzden daima güçlü Avrupalı devletlerin ve Hıristiyan halklarının ilgi odağı olmuştur. Özellikle sömürgeciliğin hız kazandığı Ondokuzuncu yüzyılda zayıf Osmanlı Devleti üzerinde hakimiyet tesis etmek isteyen düvel-i muazzama misyoner örgütlerini bu uğurda kullanacakları öncü birlikler olarak görmüşler ve onları hem maddi hem de politik olarak desteklemiştir. Doğu halklarının Hıristiyanlaştırılması için yola çıkan misyoner örgütleri zamanla enternasyonel kimliklerinden sıyrılıp birer milli teşkilat haline gelerek bağlı oldukları devletlerin emperyalist hedeflerinin öncülüğünü yapmaya başlamışlardır.
Bu ilişkiler çerçevesinde hazırlanan mevcut çalışma dönemin güçlü devletlerden biri olan Almanya'yı ele almaktadır. Alman Protestan misyoner örgütlerinin 4 Friedrich Wilhem'in Prusya tahtına oturmasından (1840) 1. Dünya Savaşı'nın sonuçlanıp bütün Alman unsurların Osmanlı dışına çıkarıldığı (1918) tarihler arasındaki faaliyetlerini incelemekte ve bu faaliyetler ışığında Yakın Doğu'daki Alman siyasetini tasvir etmektedir. Osmanlı Devleti'ndeki faaliyetlerinin hız kazanması ve Osmanlı'da en güçlü misyoner örgütleri haline gelme süreçleri, Ermeni Meselesinde oynadıkları etkili rolleri, Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için yapılan faaliyetler ve diğer misyoner örgütleri ile yaşadıkları çatışmalar ayrıntılı olarak işlenmektedir.
Çalışmada şimdiye kadar Başkanlık Osmanlı Arşivi'nde hiç kullanılmayan pek çok orjinal belge kullanılmıştır. Bu yönü ile Anadolu ve Orta Doğu'da Alman siyasetinin ve misyonerlik faaliyetinin bu döneme ait bilinmeyen pek çok noktalarına işaret etmektedir.
Osmanlı Devleti'nde faaliyet gösteren Alman Protestan misyoner örgütlerinin tamamını içine alacak şekilde geniş bir alanı ve zaman dilimini kapsaması sebebiyle hacimli bir çalışma olarak ortaya çıkan eser,bu alanda ilk çalışma olma niteliğinin taşımaktadır.Konu ile ilgili yapılacak bundan sonraki çalışmalara önemli bir kaynak ve yol gösterici olacağı kanaatindeyiz.
Dünyanın hiçbir kesiminde Avrupa'nın hem dini hemde siyasi çevrelerini ortak olarak Anadolu ve Ortadoğu kadar cezbeden bir başka toprak parçası bulunmamaktadır.Bu iki coğrafyayı da elinde bulunduran Osmanlı Devleti bu yüzden daima güçlü Avrupalı devletlerin ve Hıristiyan halklarının ilgi odağı olmuştur. Özellikle sömürgeciliğin hız kazandığı Ondokuzuncu yüzyılda zayıf Osmanlı Devleti üzerinde hakimiyet tesis etmek isteyen düvel-i muazzama misyoner örgütlerini bu uğurda kullanacakları öncü birlikler olarak görmüşler ve onları hem maddi hem de politik olarak desteklemiştir. Doğu halklarının Hıristiyanlaştırılması için yola çıkan misyoner örgütleri zamanla enternasyonel kimliklerinden sıyrılıp birer milli teşkilat haline gelerek bağlı oldukları devletlerin emperyalist hedeflerinin öncülüğünü yapmaya başlamışlardır.
Bu ilişkiler çerçevesinde hazırlanan mevcut çalışma dönemin güçlü devletlerden biri olan Almanya'yı ele almaktadır. Alman Protestan misyoner örgütlerinin 4 Friedrich Wilhem'in Prusya tahtına oturmasından (1840) 1. Dünya Savaşı'nın sonuçlanıp bütün Alman unsurların Osmanlı dışına çıkarıldığı (1918) tarihler arasındaki faaliyetlerini incelemekte ve bu faaliyetler ışığında Yakın Doğu'daki Alman siyasetini tasvir etmektedir. Osmanlı Devleti'ndeki faaliyetlerinin hız kazanması ve Osmanlı'da en güçlü misyoner örgütleri haline gelme süreçleri, Ermeni Meselesinde oynadıkları etkili rolleri, Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için yapılan faaliyetler ve diğer misyoner örgütleri ile yaşadıkları çatışmalar ayrıntılı olarak işlenmektedir.
Çalışmada şimdiye kadar Başkanlık Osmanlı Arşivi'nde hiç kullanılmayan pek çok orjinal belge kullanılmıştır. Bu yönü ile Anadolu ve Orta Doğu'da Alman siyasetinin ve misyonerlik faaliyetinin bu döneme ait bilinmeyen pek çok noktalarına işaret etmektedir.
Osmanlı Devleti'nde faaliyet gösteren Alman Protestan misyoner örgütlerinin tamamını içine alacak şekilde geniş bir alanı ve zaman dilimini kapsaması sebebiyle hacimli bir çalışma olarak ortaya çıkan eser,bu alanda ilk çalışma olma niteliğinin taşımaktadır.Konu ile ilgili yapılacak bundan sonraki çalışmalara önemli bir kaynak ve yol gösterici olacağı kanaatindeyiz.