Prof. Doğan Kuban'ın “Osmanlı tarihine, kültürüne ve sanatına ilişkin önyargıları ortaya koymak ve 19. yy'dan bu yana yabancılar ve hatta bizzat Türkler tarafından oluşturulan klişelere son vermek” iddiasıyla kaleme aldığı “Osmanlı Mimarisi”nin; kolay taşınabilir boyutta ve hafiflikte, siyah-beyaz, karton kapaklı versiyonu YEM Yayın tarafından yayımlandı. Özgün kitapla birebir aynı içeriğe sahip olan kitap daha uygun fiyat ve boyut seçeneği sunabilmek amacıyla okuyucunun beğenisine sunuldu.
Merkezî Asya ve Avrupa'nın ara kesitinde yer alan Osmanlı İmparatorluğu'nun, İslam ve Hıristiyan toplumlarının oluşturdukları hetorejen yapısına paralel olarak gelişen Osmanlı mimarisi Akdeniz, Yakın ve Ortadoğu mimari geleneklerinin bir sentezidir. “Osmanlı Mimarisi”, Prof. Doğan Kuban'ın yarım yüzyılı aşan inceleme, araştırma ve yazılarına dayanan yorumlarını içeriyor.Osmanlı mimarisinin tarihçesinin kayıt altına alınması 1873 Viyana Sanayi Sergisi için oluşturulan albümle başlamıştır. Fakat özellikle Cumhuriyet Dönemi'nde değişik görüşleri yansıtan yayınların sayısı artarak devam etmiştir. Ancak Osmanlı mimarlık tarihi ilk kez bu yapıt ileimparatorluğun çoklu kültürel yapısının bilinciyle ve tarihi gelişmelerle ilişkiler irdelenerek sunuluyor.
Özenle bir araya getirilen akademik verilerin yer aldığı geniş kapsamlı bu kaynak yapıt, özel çekilmiş 1.000'e yakın fotoğraf, mimari çizim, gravür, karşılaştırmalı tablo ve haritanın yanı sıra bir Osmanlıca-Türkçe Mimarlık Sözlüğü de içeriyor.
DOĞAN KUBAN “OSMANLI MİMARİSİ”Nİ ANLATIYOR
“Sosyal tarih ve mimarlık tarihi arasındaki ilişki kurma deneyimi; aynı zamanda mimarlığın aynasından Osmanlı tarihine bakmak olarak da” değerlendirilebilir diyen Doğan Kuban'ın bu eşsiz çalışmaya ilişkin görüşleri şöyle:
“Osmanlı mimarisi, Osmanlı kültürünün en uluslararası niteliğe sahip üretimi ve ürünüdür. Osmanlı, dünya mimarlık tarihinde özel bir yeri olduğuna inandığım büyük yapıtlar üretmiş, bunlar bugüne kadar var olmuş ve dünyadaki belli başlı sanat tarihçileri ile mimarları da etkilemiştir. Ben bunun tarihçisiyim. 60 yılı aşan bir süredir bu alanda çalışıyorum. Bu işin hocası olarak, şimdiye kadar yapılanlardan daha farklı bir anlayışla, mimariyi Osmanlı tarihi ve kültürüyle iç içe geçmiş bir biçimde, biraz daha ayrıntılı anlatmak gereğini hissettim.
‘Osmanlı Mimarisi'ni çok uzun yılların çalışmaları sonucunda derlediğim düşünceler, incelemeler, başka yapıtlarda yazdığım araştırmalar ve karşılaştırmalarla bir araya getirerek hazırladım. Aslında bir ansiklopedi niteliği taşıyan ve çok sayıda insanın yapabileceği bir işi tek bir yapıtta özetledim diyebilirim. ‘Özetledim' diyorum, çünkü bütün Osmanlı mimarlığını 720 sayfaya sığdırmak mümkün değil. Ancak bu tür yapıtlar ansiklopedik olarak okunmaz. Bence, kendi içinde bütünlüğü olan bir tavırla değerlendirilerek hazırlanmış olan kitaplar daha aydınlatıcıdır. Çünkü kendi içinde tutarlılığı vardır. İşte, 60 yılımı harcadığım bir alanda bunu gerçekleştirmeye çalıştım ve başardım. O nedenle mutluyum.
Osmanlı İmparatorluğu'nun politik yapısına paralel olarak Osmanlı mimarisi de Asya ile Avrupa, İslam dünyası ile Hıristiyan dünyası arakesitinde gelişmiş, Akdeniz çevresi geleneklerini Orta ve Yakındoğu gelenekleriyle buluşturan uzun nefesli ve özgün bir mimari üsluptur. Bu kitapta sunulan “Osmanlı Mimarisi”, yarım yüzyıl içinde araştırarak, ders vererek, yazarak geliştirdiğim bir tarih ve sanat yorumunun sonuçlarını içermektedir. Bu boyutta bir yapıtın gerektirdiği didaktik malzemeleri bir araya getirdiğimi sanıyorum. Fakat yapıtın asıl amacı genel bir didaktik çerçevenin gereklerini yerine getirdikten sonra, katı bir eleştiri disiplini içinde, Osmanlı tarih, kültür ve sanatına ilişkin, bilincine vardığım bütün önyargıları deşmek, klişeleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmuştur. Bunu sağlamaya çalışırken, sadece sanat ve mimarlık tarihi arasında değil, mimarlık tarihi ile tarih arasındaki ilişkileri de irdelemek gerekiyordu. Bu nedenle de kendi bilgimin sınırları içinde, bu yapıt, Osmanlı tarihine de eleştirel bir yaklaşımı gerektirmiştir. O açıdan bu kitaba mimarinin aynasında bir Osmanlı tarihi olarak da bakılabilir.
“Mimarlık tarihi” sadece büyük, zengin ve güzel yapıların öyküsü olabilir. Yapıya ilişkin kişisel ve toplumsal isteklerin öyküsü de olabilir, fakat bu parametreye çoğu kez yeterli ağırlık verilmemiştir. Oysa bu istekler bir yapı programına dönüşmeden yapılar gerçekleşmezler. Bu istek ve programların arkasında, toplumsal işlevler, toplumsal değer yargıları, kişisel zevkler, görgüler, bilgiler ve teknikler vardır. Örneğin mimarlık tarihinin en görkemli öğelerinden biri olan merdivenin Osmanlı mimarlığında 19. yy'dan önce önemli bir tasarım öğesi olarak kullanılmaması, bir Scala Reggia ya da Würzburg Sarayı'nın merdiven evi gibi tasarımların Türkiye'de hiç gelişmemesi, nedeni üzerinde düşünülecek bir mimarlık tarihi sorunudur. Aynı şekilde boyutlar, simetri ve bezeme ile ilgili sorgulara yanıt aramak; evleri, sarayları, camileri yaratan iradelerin arkasındaki istek ve arzuların içeriğini irdelemek; yapıları bir vitrine kültür gösterisi olarak dizmekten daha önemlidir. Sinan'ın Selimiye'ye varana kadar araştırmalarını bırakmaması; Hekimoğlu Ali Paşa Camisi'nden 20 yıl sonra yapılan Nuruosmaniye'nin o dönemde, bu denli cesur bir yorumla tasarlanması ve uygulanabilmesi olguları, yapıların kendileri kadar önemlidir. Çünkü onları özgün ve çekici kılan, bu yorum ve zevklerdir. Bunların ne kadarının gelenek, ne kadarının düşünce, ne kadarının patron emri ve zevki, ne kadarının sanatçı iradesinin ifadesi olduğunu anlamak ve anlatmak, mimarlık tarihini yazmaya ve okunmaya değer kılan çabalardır. Eğer yeteri kadar gelişmiş bir sezgi ile yazılırsa, bu çaba, tarihî üretimin gerçek doğasını daha iyi açıklayabilir. Mimarlık tarihinin ancak böyle yazılırsa bir anlam taşıyacağını, yoksa bir mal teşhirinden öteye gidemeyeceğini düşünüyorum. Gerçi bu kapsamda bir yorumun, özellikle Osmanlı kültürünün ve tarih yazınının mimariye ayırdığı sınırlar içinde, hangi kaynaklara dayanabileceği, ne kadar kişisel yorum, ne kadar gerçek içereceği konusunda kuşkuya da düşülebilir. Fakat bu, denemeye değer bir çabadır. Aslında sanat yapıtı biçimsel erdemleriyle sanat yapıtı olur. İnsanları önce güzelliği ile kendine çeker. Sanat yapıtının topluma ve insana kazandırdığı mutlu edici duygusal doyum, yukarıda anlattığım analizleri okuyarak elde edilemez. O açıdan görsel boyutları vurgulanmamış bir mimarlık ve sanat tarihi de olamaz. Fotoğrafın giderek daha etkili kullanılması, kuşkusuz, çağdaş sanat tarihi ‘yazım'ı ve yayınının yadsınamayacak bir özelliğidir. Fakat bunun bir tehlikesi tarihi, vitrinciliğe indirgemesidir. Bugün turizm endüstrisinin kültürel propagandası, tarih yazmakla turistik kitap yazmak arasındaki farkı, pek çok ün avcısı için, çok daraltmıştır.
Bu çalışmanın bir başka boyutunu da vurgulamak gerekir. Sanat yapıtlarının kendi kültür ortamlarına özgü değerleri vardır. Fischer von Erlach, daha 18. yy'da, toplumların dilleri ve yemekleri gibi mimarilerinin de kendilerine özgü olduğunu, dünya mimarlık tarihi üzerine yazdığı kitabının başında vurgulamıştı. Bu gözleme iki gözlem daha eklemek gerekir: Biri tarihsel dönemin yaratma sürecindeki ağırlığı, ikincisi yapının evrensel ‘nomenclature' içindeki kavramsal konumu; örneğin Osmanlı hanedanının sarayları olmaları ötesinde Topkapı ve Dolmabahçe başka tarih dönemlerini yansıtırlar. Yapıya ilişkin mimari kavram, değişik kültür ortamlarında, farklı şekillenir. Ev, saray, tapınak Çin'de, Hindistan'da, Isfahan'da, Lahor'da, İstanbul'da, Viyana'da başka yapılardır. Çinli'nin, Fransız'ın, Osmanlı'nın sarayları farklıdır. Bu farklılaşmayı gösterirken de Osmanlı'yı anlamak ve onu evrensel bir tarihî panoramaya yerleştirmek gerekir. Osmanlı'nın Viyana önünde nasıl savaştığını vurgulayıp Schönbrunn ile Topkapı Sarayı'nı karşılaştırmamak; Preveze ya da İnebahtı (Lepanto) savaşlarından söz edip Dojlar Sarayı ile, örneğin Topkapı Sarayı'nı yan yana koymamak tarihî bir körlüktür. Ne var ki bu içeriklerle bir mimarlık tarihi yazmak bu yapıtta toparlanabilecek bir anlatıya sığmazdı.
Bu kitapta mimari ile onun patronları ya da kurucular ve onu yaratan kültür ortamı arasındaki bağlar, şimdiye kadar alışılmış olandan biraz daha ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Yapıların kuru betimlemesini kişisel tarihler ve kültürel referanslarla yumuşatmak ve mimariyi yaratan ortamı tümü ile anlatmaya çalışmak bir tarihî söylem ve bir söylemsel üslup sorunu olarak kabul edilmiş ve yapı betimlemesine kurucular için de kısa bir tanım eklenmiştir.
Bu yapıtın okuyucuları şimdiye kadar cami olarak bildikleri yapıların burada zaviye ya da imaret olarak adlandırılmasını yadsıyabilirler. Bu uzun zamandan bu yana tartışılan sorunun artık belgelerin açık kanıtlarıyla bir sonuca ulaşması gerekiyordu. Çünkü bu sorun Osmanlı tarihinin başlangıcında devletin yapısı ile ilgilidir.
Bu anlatıya giren bilgiler neredeyse bir yüzyıldır bu konu üstünde çalışan yüzlerce uzmanın çalışmalarından yararlanmadan derlenemezdi. Onun için, yargılarını ne denli yadsırsam yadsıyayım, kitabımı bu alanda samimiyetle emek vermiş araştırmacıların anılarına sunuyorum...”
TEŞEKKÜRLER
İlk baskısının ardından YEM Yayın'a “Memet Fuat Yayıncılık Ödülü” de kazandıran “Osmanlı Mimarisi”, çok sayıda uzmandan oluşan bir ekip tarafından hazırlandı. Uzun yıllara yayılan bir çalışma ve emek sonucunda ortaya çıkan bu eşsiz esere emeği geçenlerden bahsetmenin en iyi yolu, Doğan Kuban'ın kaleminden bir kez daha “Teşekkür” etmek:
“Bu kitabın ortaya çıkmasına yardım eden, bilinçli bir sorumlulukla çaba gösteren pek çok insan var. Genelde yazar adı ile kitabın bütünleşmesi bir ürün olarak kitabı ortaya
koyanların emeklerini unutturmamalı. Kitabın yayımlanması bağlamında Yapı-Endüstri Merkezi'nin, başta Doğan Hasol olmak üzere, idarecilerinin sürekli ilgisini vurgulamak istiyorum. Fakat ürünün asıl işçileri uzun, sabırlı, güleryüzlü fedakâr emekleri ile editörler Gülçin İpek ve Dilşad Aktaş'tır. Kitabın fotoğraflarını büyük bir duyarlık ve sorumlulukla tekrar tekrar çeken Cemal Emden'i başarılı çalışması için kutluyorum. Dil editörü Gültekin Tarı'ya, çizili belgelerin zenginleşmesine yardımcı olan Şirin Akıncı ve Nadide Seçkin'e, Kani Kuzucular'a, Nur Akın'a, Ayla Ödekan'a; Doğu Anadolu'ya ilişkin bazı fotoğrafları kullanmamıza izin veren Bünyad Dinç'e, Osmanlıca-Türkçe küçük yapı sözlüğünü hazırlayan Münevver Eminoğlu'na, geniş bir kaynak çalışması yapan Yonca Erkan'a, Sema Altındağ'a ve YEM Yayın'ın bütün ilgililerine teşekkür ediyorum.”
İÇİNDEKİLER
SİNAN'DAN ÖNCE OSMANLI MİMARİSİ
OLUŞUM ve KOŞULLAR
Osmanlı Mimarlık Tarihi Yazını
Kültür ve Sanat Bağlamında Osmanlı Kimliği
Kanuni Dönemine Kadar Tarihî Çerçeve
Göçerlerin Yerleşme Süreci
14. Yüzyıl Osmanlı Toplum Kültürü ve Yapı Programı
Türkmen Beylikleri Döneminde Osmanlı Mimarisinin Farklılaşması
Osmanlı Mimarlık Tarihinde Başkentlerin Konumu
Tarikatler, Beyler, Zaviyeler ve İmaretler
YAPILAR
Osmanlı Mimarisinin Öncül Yapısı: Zaviye
Tek Kubbeli Camiler
Ulucamiler
Yeni Bir Ulucami: Edirne'de Üçşerefeli Cami
Yapı Türlerinin Gelişmesi
Osmanlı Mimarisinin Fetih Öncesi Panoraması
İstanbul'un Fethi Bağlamında Mimari
Türkler'de Saray Geleneği ve Fatih'in Üç Sarayı
Sadrazam ve Vezir Külliyeleri
II. Bayezid'in Külliyeleri
Fatih ve II. Bayezid Dönemleri Yapılarından Seçmeler
Kanuni Döneminin Sinan'dan Önce Dört Başyapıtı
Sinan'dan Önce Osmanlı Mimari Bezemesi
Çağ Dönümünde Osmanlı ve Rönesans Dünyaları
SİNAN'DAN SONRA OSMANLI MİMARİSİ
SİNAN ve KLASİK OSMANLI MİMARİSİ
Kanuni'den Lale Devri'ne Tarihî Çerçeve (1520-1720)
Sinan'ın Yaşamı ve Sanatı
Kanuni Ailesi İçin İlk Yapılar
Osmanlı Mimarisinin Simge Yapısı Süleymaniye
Taçyapı Selimiye
Sinan'ın Mekânsal Kurguları
Sinan Mimarisinden Seçme Yapılar
Mimarlık Mesleği
Patronlar, Vakıflar ve Bayındırlık
Şehzade Camisi'nin Ardılları
Başkentte Klasik Çağın İşaret Yapıları (1588-1720)
Hanlar, Çarşılar, Menzil Külliyeleri
Saray-ı Hümayun
Klasik Dönemde Mimari Bezeme
Anıtsal Mimarinin Tasarım İlkeleri
Osmanlı Kubbeli Yapılarının Evrensel Konumu
İslam Geleneği ve Rönesans Bağlamında Osmanlı Mimarisi
Konut Mimarisi
AVRUPA'YA ÖYKÜNME
Tarihî Çerçeve (1720-1920)
Osmanlı Mimarisinde Batılılaşma'nın Aşamaları
Lale Devri Mimarisi ve Bezemesi
Rokoko Bezeme ve Barok
I. Mahmud Döneminin İmar Etkinlikleri
III. Mustafa, I. Abdülhamid ve III. Selim Dönemlerinin İmar Etkinlikleri
18.-19. Yüzyıllarda Batılılaşma'nın Simge Yapıları: Kışlalar ve Kütüphaneler
Geç Dönem Ahşap Sarayları
Eyaletlerde Mimari (1520-1920)
Kentlerin Mimari Bileşenleri
Tanzimat'tan Bu Yana 19. Yüzyıl Seçmeciliği ve Diğer Akımlar
Hıristiyan, Yabancı Mimarlar ve Yapıtları
19. Yüzyılın Büyük Sarayları
19. Yüzyılın Dinî Yapıları
Batılılaşma'nın Kentleşme Boyutu ve Yeni Konut Mimarisi
Yeni İşlevler, Yeni Yapılar
20. Yüzyıl Başından Birinci Dünya Savaşı'na
BİTİRİRKEN
Osmanlıca Mimarlık Sözlüğü
Dipnotlar
Kaynakça
Dizin
Prof. Doğan Kuban'ın “Osmanlı tarihine, kültürüne ve sanatına ilişkin önyargıları ortaya koymak ve 19. yy'dan bu yana yabancılar ve hatta bizzat Türkler tarafından oluşturulan klişelere son vermek” iddiasıyla kaleme aldığı “Osmanlı Mimarisi”nin; kolay taşınabilir boyutta ve hafiflikte, siyah-beyaz, karton kapaklı versiyonu YEM Yayın tarafından yayımlandı. Özgün kitapla birebir aynı içeriğe sahip olan kitap daha uygun fiyat ve boyut seçeneği sunabilmek amacıyla okuyucunun beğenisine sunuldu.
Merkezî Asya ve Avrupa'nın ara kesitinde yer alan Osmanlı İmparatorluğu'nun, İslam ve Hıristiyan toplumlarının oluşturdukları hetorejen yapısına paralel olarak gelişen Osmanlı mimarisi Akdeniz, Yakın ve Ortadoğu mimari geleneklerinin bir sentezidir. “Osmanlı Mimarisi”, Prof. Doğan Kuban'ın yarım yüzyılı aşan inceleme, araştırma ve yazılarına dayanan yorumlarını içeriyor.Osmanlı mimarisinin tarihçesinin kayıt altına alınması 1873 Viyana Sanayi Sergisi için oluşturulan albümle başlamıştır. Fakat özellikle Cumhuriyet Dönemi'nde değişik görüşleri yansıtan yayınların sayısı artarak devam etmiştir. Ancak Osmanlı mimarlık tarihi ilk kez bu yapıt ileimparatorluğun çoklu kültürel yapısının bilinciyle ve tarihi gelişmelerle ilişkiler irdelenerek sunuluyor.
Özenle bir araya getirilen akademik verilerin yer aldığı geniş kapsamlı bu kaynak yapıt, özel çekilmiş 1.000'e yakın fotoğraf, mimari çizim, gravür, karşılaştırmalı tablo ve haritanın yanı sıra bir Osmanlıca-Türkçe Mimarlık Sözlüğü de içeriyor.
DOĞAN KUBAN “OSMANLI MİMARİSİ”Nİ ANLATIYOR
“Sosyal tarih ve mimarlık tarihi arasındaki ilişki kurma deneyimi; aynı zamanda mimarlığın aynasından Osmanlı tarihine bakmak olarak da” değerlendirilebilir diyen Doğan Kuban'ın bu eşsiz çalışmaya ilişkin görüşleri şöyle:
“Osmanlı mimarisi, Osmanlı kültürünün en uluslararası niteliğe sahip üretimi ve ürünüdür. Osmanlı, dünya mimarlık tarihinde özel bir yeri olduğuna inandığım büyük yapıtlar üretmiş, bunlar bugüne kadar var olmuş ve dünyadaki belli başlı sanat tarihçileri ile mimarları da etkilemiştir. Ben bunun tarihçisiyim. 60 yılı aşan bir süredir bu alanda çalışıyorum. Bu işin hocası olarak, şimdiye kadar yapılanlardan daha farklı bir anlayışla, mimariyi Osmanlı tarihi ve kültürüyle iç içe geçmiş bir biçimde, biraz daha ayrıntılı anlatmak gereğini hissettim.
‘Osmanlı Mimarisi'ni çok uzun yılların çalışmaları sonucunda derlediğim düşünceler, incelemeler, başka yapıtlarda yazdığım araştırmalar ve karşılaştırmalarla bir araya getirerek hazırladım. Aslında bir ansiklopedi niteliği taşıyan ve çok sayıda insanın yapabileceği bir işi tek bir yapıtta özetledim diyebilirim. ‘Özetledim' diyorum, çünkü bütün Osmanlı mimarlığını 720 sayfaya sığdırmak mümkün değil. Ancak bu tür yapıtlar ansiklopedik olarak okunmaz. Bence, kendi içinde bütünlüğü olan bir tavırla değerlendirilerek hazırlanmış olan kitaplar daha aydınlatıcıdır. Çünkü kendi içinde tutarlılığı vardır. İşte, 60 yılımı harcadığım bir alanda bunu gerçekleştirmeye çalıştım ve başardım. O nedenle mutluyum.
Osmanlı İmparatorluğu'nun politik yapısına paralel olarak Osmanlı mimarisi de Asya ile Avrupa, İslam dünyası ile Hıristiyan dünyası arakesitinde gelişmiş, Akdeniz çevresi geleneklerini Orta ve Yakındoğu gelenekleriyle buluşturan uzun nefesli ve özgün bir mimari üsluptur. Bu kitapta sunulan “Osmanlı Mimarisi”, yarım yüzyıl içinde araştırarak, ders vererek, yazarak geliştirdiğim bir tarih ve sanat yorumunun sonuçlarını içermektedir. Bu boyutta bir yapıtın gerektirdiği didaktik malzemeleri bir araya getirdiğimi sanıyorum. Fakat yapıtın asıl amacı genel bir didaktik çerçevenin gereklerini yerine getirdikten sonra, katı bir eleştiri disiplini içinde, Osmanlı tarih, kültür ve sanatına ilişkin, bilincine vardığım bütün önyargıları deşmek, klişeleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmuştur. Bunu sağlamaya çalışırken, sadece sanat ve mimarlık tarihi arasında değil, mimarlık tarihi ile tarih arasındaki ilişkileri de irdelemek gerekiyordu. Bu nedenle de kendi bilgimin sınırları içinde, bu yapıt, Osmanlı tarihine de eleştirel bir yaklaşımı gerektirmiştir. O açıdan bu kitaba mimarinin aynasında bir Osmanlı tarihi olarak da bakılabilir.
“Mimarlık tarihi” sadece büyük, zengin ve güzel yapıların öyküsü olabilir. Yapıya ilişkin kişisel ve toplumsal isteklerin öyküsü de olabilir, fakat bu parametreye çoğu kez yeterli ağırlık verilmemiştir. Oysa bu istekler bir yapı programına dönüşmeden yapılar gerçekleşmezler. Bu istek ve programların arkasında, toplumsal işlevler, toplumsal değer yargıları, kişisel zevkler, görgüler, bilgiler ve teknikler vardır. Örneğin mimarlık tarihinin en görkemli öğelerinden biri olan merdivenin Osmanlı mimarlığında 19. yy'dan önce önemli bir tasarım öğesi olarak kullanılmaması, bir Scala Reggia ya da Würzburg Sarayı'nın merdiven evi gibi tasarımların Türkiye'de hiç gelişmemesi, nedeni üzerinde düşünülecek bir mimarlık tarihi sorunudur. Aynı şekilde boyutlar, simetri ve bezeme ile ilgili sorgulara yanıt aramak; evleri, sarayları, camileri yaratan iradelerin arkasındaki istek ve arzuların içeriğini irdelemek; yapıları bir vitrine kültür gösterisi olarak dizmekten daha önemlidir. Sinan'ın Selimiye'ye varana kadar araştırmalarını bırakmaması; Hekimoğlu Ali Paşa Camisi'nden 20 yıl sonra yapılan Nuruosmaniye'nin o dönemde, bu denli cesur bir yorumla tasarlanması ve uygulanabilmesi olguları, yapıların kendileri kadar önemlidir. Çünkü onları özgün ve çekici kılan, bu yorum ve zevklerdir. Bunların ne kadarının gelenek, ne kadarının düşünce, ne kadarının patron emri ve zevki, ne kadarının sanatçı iradesinin ifadesi olduğunu anlamak ve anlatmak, mimarlık tarihini yazmaya ve okunmaya değer kılan çabalardır. Eğer yeteri kadar gelişmiş bir sezgi ile yazılırsa, bu çaba, tarihî üretimin gerçek doğasını daha iyi açıklayabilir. Mimarlık tarihinin ancak böyle yazılırsa bir anlam taşıyacağını, yoksa bir mal teşhirinden öteye gidemeyeceğini düşünüyorum. Gerçi bu kapsamda bir yorumun, özellikle Osmanlı kültürünün ve tarih yazınının mimariye ayırdığı sınırlar içinde, hangi kaynaklara dayanabileceği, ne kadar kişisel yorum, ne kadar gerçek içereceği konusunda kuşkuya da düşülebilir. Fakat bu, denemeye değer bir çabadır. Aslında sanat yapıtı biçimsel erdemleriyle sanat yapıtı olur. İnsanları önce güzelliği ile kendine çeker. Sanat yapıtının topluma ve insana kazandırdığı mutlu edici duygusal doyum, yukarıda anlattığım analizleri okuyarak elde edilemez. O açıdan görsel boyutları vurgulanmamış bir mimarlık ve sanat tarihi de olamaz. Fotoğrafın giderek daha etkili kullanılması, kuşkusuz, çağdaş sanat tarihi ‘yazım'ı ve yayınının yadsınamayacak bir özelliğidir. Fakat bunun bir tehlikesi tarihi, vitrinciliğe indirgemesidir. Bugün turizm endüstrisinin kültürel propagandası, tarih yazmakla turistik kitap yazmak arasındaki farkı, pek çok ün avcısı için, çok daraltmıştır.
Bu çalışmanın bir başka boyutunu da vurgulamak gerekir. Sanat yapıtlarının kendi kültür ortamlarına özgü değerleri vardır. Fischer von Erlach, daha 18. yy'da, toplumların dilleri ve yemekleri gibi mimarilerinin de kendilerine özgü olduğunu, dünya mimarlık tarihi üzerine yazdığı kitabının başında vurgulamıştı. Bu gözleme iki gözlem daha eklemek gerekir: Biri tarihsel dönemin yaratma sürecindeki ağırlığı, ikincisi yapının evrensel ‘nomenclature' içindeki kavramsal konumu; örneğin Osmanlı hanedanının sarayları olmaları ötesinde Topkapı ve Dolmabahçe başka tarih dönemlerini yansıtırlar. Yapıya ilişkin mimari kavram, değişik kültür ortamlarında, farklı şekillenir. Ev, saray, tapınak Çin'de, Hindistan'da, Isfahan'da, Lahor'da, İstanbul'da, Viyana'da başka yapılardır. Çinli'nin, Fransız'ın, Osmanlı'nın sarayları farklıdır. Bu farklılaşmayı gösterirken de Osmanlı'yı anlamak ve onu evrensel bir tarihî panoramaya yerleştirmek gerekir. Osmanlı'nın Viyana önünde nasıl savaştığını vurgulayıp Schönbrunn ile Topkapı Sarayı'nı karşılaştırmamak; Preveze ya da İnebahtı (Lepanto) savaşlarından söz edip Dojlar Sarayı ile, örneğin Topkapı Sarayı'nı yan yana koymamak tarihî bir körlüktür. Ne var ki bu içeriklerle bir mimarlık tarihi yazmak bu yapıtta toparlanabilecek bir anlatıya sığmazdı.
Bu kitapta mimari ile onun patronları ya da kurucular ve onu yaratan kültür ortamı arasındaki bağlar, şimdiye kadar alışılmış olandan biraz daha ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Yapıların kuru betimlemesini kişisel tarihler ve kültürel referanslarla yumuşatmak ve mimariyi yaratan ortamı tümü ile anlatmaya çalışmak bir tarihî söylem ve bir söylemsel üslup sorunu olarak kabul edilmiş ve yapı betimlemesine kurucular için de kısa bir tanım eklenmiştir.
Bu yapıtın okuyucuları şimdiye kadar cami olarak bildikleri yapıların burada zaviye ya da imaret olarak adlandırılmasını yadsıyabilirler. Bu uzun zamandan bu yana tartışılan sorunun artık belgelerin açık kanıtlarıyla bir sonuca ulaşması gerekiyordu. Çünkü bu sorun Osmanlı tarihinin başlangıcında devletin yapısı ile ilgilidir.
Bu anlatıya giren bilgiler neredeyse bir yüzyıldır bu konu üstünde çalışan yüzlerce uzmanın çalışmalarından yararlanmadan derlenemezdi. Onun için, yargılarını ne denli yadsırsam yadsıyayım, kitabımı bu alanda samimiyetle emek vermiş araştırmacıların anılarına sunuyorum...”
TEŞEKKÜRLER
İlk baskısının ardından YEM Yayın'a “Memet Fuat Yayıncılık Ödülü” de kazandıran “Osmanlı Mimarisi”, çok sayıda uzmandan oluşan bir ekip tarafından hazırlandı. Uzun yıllara yayılan bir çalışma ve emek sonucunda ortaya çıkan bu eşsiz esere emeği geçenlerden bahsetmenin en iyi yolu, Doğan Kuban'ın kaleminden bir kez daha “Teşekkür” etmek:
“Bu kitabın ortaya çıkmasına yardım eden, bilinçli bir sorumlulukla çaba gösteren pek çok insan var. Genelde yazar adı ile kitabın bütünleşmesi bir ürün olarak kitabı ortaya
koyanların emeklerini unutturmamalı. Kitabın yayımlanması bağlamında Yapı-Endüstri Merkezi'nin, başta Doğan Hasol olmak üzere, idarecilerinin sürekli ilgisini vurgulamak istiyorum. Fakat ürünün asıl işçileri uzun, sabırlı, güleryüzlü fedakâr emekleri ile editörler Gülçin İpek ve Dilşad Aktaş'tır. Kitabın fotoğraflarını büyük bir duyarlık ve sorumlulukla tekrar tekrar çeken Cemal Emden'i başarılı çalışması için kutluyorum. Dil editörü Gültekin Tarı'ya, çizili belgelerin zenginleşmesine yardımcı olan Şirin Akıncı ve Nadide Seçkin'e, Kani Kuzucular'a, Nur Akın'a, Ayla Ödekan'a; Doğu Anadolu'ya ilişkin bazı fotoğrafları kullanmamıza izin veren Bünyad Dinç'e, Osmanlıca-Türkçe küçük yapı sözlüğünü hazırlayan Münevver Eminoğlu'na, geniş bir kaynak çalışması yapan Yonca Erkan'a, Sema Altındağ'a ve YEM Yayın'ın bütün ilgililerine teşekkür ediyorum.”
İÇİNDEKİLER
SİNAN'DAN ÖNCE OSMANLI MİMARİSİ
OLUŞUM ve KOŞULLAR
Osmanlı Mimarlık Tarihi Yazını
Kültür ve Sanat Bağlamında Osmanlı Kimliği
Kanuni Dönemine Kadar Tarihî Çerçeve
Göçerlerin Yerleşme Süreci
14. Yüzyıl Osmanlı Toplum Kültürü ve Yapı Programı
Türkmen Beylikleri Döneminde Osmanlı Mimarisinin Farklılaşması
Osmanlı Mimarlık Tarihinde Başkentlerin Konumu
Tarikatler, Beyler, Zaviyeler ve İmaretler
YAPILAR
Osmanlı Mimarisinin Öncül Yapısı: Zaviye
Tek Kubbeli Camiler
Ulucamiler
Yeni Bir Ulucami: Edirne'de Üçşerefeli Cami
Yapı Türlerinin Gelişmesi
Osmanlı Mimarisinin Fetih Öncesi Panoraması
İstanbul'un Fethi Bağlamında Mimari
Türkler'de Saray Geleneği ve Fatih'in Üç Sarayı
Sadrazam ve Vezir Külliyeleri
II. Bayezid'in Külliyeleri
Fatih ve II. Bayezid Dönemleri Yapılarından Seçmeler
Kanuni Döneminin Sinan'dan Önce Dört Başyapıtı
Sinan'dan Önce Osmanlı Mimari Bezemesi
Çağ Dönümünde Osmanlı ve Rönesans Dünyaları
SİNAN'DAN SONRA OSMANLI MİMARİSİ
SİNAN ve KLASİK OSMANLI MİMARİSİ
Kanuni'den Lale Devri'ne Tarihî Çerçeve (1520-1720)
Sinan'ın Yaşamı ve Sanatı
Kanuni Ailesi İçin İlk Yapılar
Osmanlı Mimarisinin Simge Yapısı Süleymaniye
Taçyapı Selimiye
Sinan'ın Mekânsal Kurguları
Sinan Mimarisinden Seçme Yapılar
Mimarlık Mesleği
Patronlar, Vakıflar ve Bayındırlık
Şehzade Camisi'nin Ardılları
Başkentte Klasik Çağın İşaret Yapıları (1588-1720)
Hanlar, Çarşılar, Menzil Külliyeleri
Saray-ı Hümayun
Klasik Dönemde Mimari Bezeme
Anıtsal Mimarinin Tasarım İlkeleri
Osmanlı Kubbeli Yapılarının Evrensel Konumu
İslam Geleneği ve Rönesans Bağlamında Osmanlı Mimarisi
Konut Mimarisi
AVRUPA'YA ÖYKÜNME
Tarihî Çerçeve (1720-1920)
Osmanlı Mimarisinde Batılılaşma'nın Aşamaları
Lale Devri Mimarisi ve Bezemesi
Rokoko Bezeme ve Barok
I. Mahmud Döneminin İmar Etkinlikleri
III. Mustafa, I. Abdülhamid ve III. Selim Dönemlerinin İmar Etkinlikleri
18.-19. Yüzyıllarda Batılılaşma'nın Simge Yapıları: Kışlalar ve Kütüphaneler
Geç Dönem Ahşap Sarayları
Eyaletlerde Mimari (1520-1920)
Kentlerin Mimari Bileşenleri
Tanzimat'tan Bu Yana 19. Yüzyıl Seçmeciliği ve Diğer Akımlar
Hıristiyan, Yabancı Mimarlar ve Yapıtları
19. Yüzyılın Büyük Sarayları
19. Yüzyılın Dinî Yapıları
Batılılaşma'nın Kentleşme Boyutu ve Yeni Konut Mimarisi
Yeni İşlevler, Yeni Yapılar
20. Yüzyıl Başından Birinci Dünya Savaşı'na
BİTİRİRKEN
Osmanlıca Mimarlık Sözlüğü
Dipnotlar
Kaynakça
Dizin