Dünya tarihi göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı Devleti, uzun müddet ayakta durabilmiş ender devletlerden biridir. Bunun sırrı, tarihin en kritik döneminde medeniyetlerin beşiği olan bir coğrafyada kurulmuş olan Osmanlının, kurucusunun ve kuruluşunun temelindeki fikrî, manevî, sosyal, kültürel alt yapı ve temeli oluşturan en önemli unsurlardan biri olan tasavvufî düşünce ve aksiyondur.
Osmanlı toplumunda, müesseselerinin yaygınlaşmasıyla tasavvuf, topluma nüfuz ederek, zihniyetlere tesir etmiş ve yükselen değerlerden biri olmuştur. Osmanlı bu manevî unsuru sosyal, kültürel, moral ve estetik yapılanmasında, ileriki dönemlerde adeta aslî bir unsur olarak kullanmıştır.
Bu sebepten dolayı, Osmanlıyı keşfetmenin en önemli yollarından biri de, toplumu ve müesseseleri üzerindeki derin etkileri bakımından tasavvufî düşünce ve aksiyonu yakından tanımak olacaktır.
Abbâsîler döneminde sistemleşip olgunlaşan tasavvuf, Selçuklular döneminde kurumsallaşıp tarikatlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Osmanlılar döneminde ise yaygınlaşarak toplumun bütün kesimlerini ve hayatın pek çok yönünü etkisi altına almıştır. Bu dönemde tasavvuf, devletin fikir, felsefe, mimarî, şiir ve musikî başta olmak üzere bütün güzel sanatlarla, hatta siyasî, içtimaî, iktisadî, ilmî ve askerî hayatla ilgili yönlendirmeler yapan bir düşünme ve yaşama tarzı olmuştur.
Bu çalışma zaman olarak, 17. yüzyılın esas alındığı bir zaman dilimini kapsamaktadır. Coğrafî sınır olarak, Türkiye Cumhuriyetinin üzerinde bulunduğu Asya toprakları ile sınırlandırılmıştır. İstanbulun Avrupa ve Çanakkalenin Gelibolu yakası çalışmanın sınırlarına katılmıştır.
Kitap bir giriş, iki bölüm ve ekler kısmından oluşmaktadır. Giriş bölümünde birinci derece kaynaklar tanıtılmış, 17. yüzyılın siyâsî, içtimâî, iktisâdî durumu ele alınarak coğrafî sınır belirtilmiş, bu döneme kadar ve bu dönem tasavvufunun yapısı hakkında genel bilgi verilmiştir.
Birinci bölümde, Anadoluda tasavvuf kültürünü yayan tarîkat mensupları şahıs ve kurum bazında tanıtılmıştır. Usûl olarak öncelikle tarîkat, sonra o tarîkatın şûbesi ve mensupları kronolojik sıraya göre değerlendirilmiştir. Kitap telif edenlerin eserleri ile, şâir olanların dîvân sâhibi olup olmadıkları kaydedilmiş, bu eserlerin mevcut olup olmadıkları kütüphâne kayıtlarından taranarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
İkinci bölümde meşâyihın devlet ricâli ve ulemâ ile münâsebetlerine değinilmiş; halkın bilgi, kültür ve sanat anlayışını geliştirmedeki tesirleri incelenmiştir. Ayrıca bu dönemde kimi sûfîlerin sürgüne gönderilmesi ve idam edilmesinin sebepleri değerlendirilmiş; bazı vâiz ve ilim erbâbının bir kısım tekke mensubuna karşı takındığı menfî tutumun sebeplerine işaret edilmiştir.
Ekler kısmında, 17. yüzyıl meşâyihınin bir listesi çıkarılmış, şeyhlerin mensup oldukları tarîkat, bu tarîkatın şûbesi ile vefât târihleri, varsa vazîfe yaptığı tekke, şâirliği, medrese tahsîli gördüğü, eser sahibi olduğu ve bunların sayısı ile herhangi bir savaşa katıldığı listeler halinde gösterilmek sûretiyle toplu bir fotoğraf çekilmeye çalışılmıştır.
Dünya tarihi göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı Devleti, uzun müddet ayakta durabilmiş ender devletlerden biridir. Bunun sırrı, tarihin en kritik döneminde medeniyetlerin beşiği olan bir coğrafyada kurulmuş olan Osmanlının, kurucusunun ve kuruluşunun temelindeki fikrî, manevî, sosyal, kültürel alt yapı ve temeli oluşturan en önemli unsurlardan biri olan tasavvufî düşünce ve aksiyondur.
Osmanlı toplumunda, müesseselerinin yaygınlaşmasıyla tasavvuf, topluma nüfuz ederek, zihniyetlere tesir etmiş ve yükselen değerlerden biri olmuştur. Osmanlı bu manevî unsuru sosyal, kültürel, moral ve estetik yapılanmasında, ileriki dönemlerde adeta aslî bir unsur olarak kullanmıştır.
Bu sebepten dolayı, Osmanlıyı keşfetmenin en önemli yollarından biri de, toplumu ve müesseseleri üzerindeki derin etkileri bakımından tasavvufî düşünce ve aksiyonu yakından tanımak olacaktır.
Abbâsîler döneminde sistemleşip olgunlaşan tasavvuf, Selçuklular döneminde kurumsallaşıp tarikatlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Osmanlılar döneminde ise yaygınlaşarak toplumun bütün kesimlerini ve hayatın pek çok yönünü etkisi altına almıştır. Bu dönemde tasavvuf, devletin fikir, felsefe, mimarî, şiir ve musikî başta olmak üzere bütün güzel sanatlarla, hatta siyasî, içtimaî, iktisadî, ilmî ve askerî hayatla ilgili yönlendirmeler yapan bir düşünme ve yaşama tarzı olmuştur.
Bu çalışma zaman olarak, 17. yüzyılın esas alındığı bir zaman dilimini kapsamaktadır. Coğrafî sınır olarak, Türkiye Cumhuriyetinin üzerinde bulunduğu Asya toprakları ile sınırlandırılmıştır. İstanbulun Avrupa ve Çanakkalenin Gelibolu yakası çalışmanın sınırlarına katılmıştır.
Kitap bir giriş, iki bölüm ve ekler kısmından oluşmaktadır. Giriş bölümünde birinci derece kaynaklar tanıtılmış, 17. yüzyılın siyâsî, içtimâî, iktisâdî durumu ele alınarak coğrafî sınır belirtilmiş, bu döneme kadar ve bu dönem tasavvufunun yapısı hakkında genel bilgi verilmiştir.
Birinci bölümde, Anadoluda tasavvuf kültürünü yayan tarîkat mensupları şahıs ve kurum bazında tanıtılmıştır. Usûl olarak öncelikle tarîkat, sonra o tarîkatın şûbesi ve mensupları kronolojik sıraya göre değerlendirilmiştir. Kitap telif edenlerin eserleri ile, şâir olanların dîvân sâhibi olup olmadıkları kaydedilmiş, bu eserlerin mevcut olup olmadıkları kütüphâne kayıtlarından taranarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
İkinci bölümde meşâyihın devlet ricâli ve ulemâ ile münâsebetlerine değinilmiş; halkın bilgi, kültür ve sanat anlayışını geliştirmedeki tesirleri incelenmiştir. Ayrıca bu dönemde kimi sûfîlerin sürgüne gönderilmesi ve idam edilmesinin sebepleri değerlendirilmiş; bazı vâiz ve ilim erbâbının bir kısım tekke mensubuna karşı takındığı menfî tutumun sebeplerine işaret edilmiştir.
Ekler kısmında, 17. yüzyıl meşâyihınin bir listesi çıkarılmış, şeyhlerin mensup oldukları tarîkat, bu tarîkatın şûbesi ile vefât târihleri, varsa vazîfe yaptığı tekke, şâirliği, medrese tahsîli gördüğü, eser sahibi olduğu ve bunların sayısı ile herhangi bir savaşa katıldığı listeler halinde gösterilmek sûretiyle toplu bir fotoğraf çekilmeye çalışılmıştır.