İnsanoğlu binlerce yıldır bir arada yaşamakta ve bu durum bir seçimden değil zorunluluktan ileri gelmektedir. Bunun nedeni olarak insanların ihtiyaçlarının olması ve tüm ihtiyaçlarını tek başlarına karşılamaya muktedir olamayışlarını öne sürebiliriz. Yani insan dediğimiz varlık, ihtiyaçları sebebiyle toplu olarak yaşamaya mecburdur, dolayısıyla sosyal bir varlıktır. İnsanın bu sosyal yönü, hayatına başka insanların da girmesine ve hayatının başkaları tarafından öğrenilmesine sebep olmuştur.
Diğer bir yönden insanın, fıtri bir ihtiyaç olarak çevresinden sakladığı birtakım faaliyetleri vardır. Kişi bu faaliyetlerden bazılarının insanlar tarafından öğrenilmesini istemez, bazılarının ise kendi belirlediği kadarının öğrenilmesini ister. Bunun yanında yaptığı bu seçime saygı duyulmasını da ister. İşte insanın bu isteklerinin gerçekleştirilmesi ve seçimlerine saygı duyulması insanı özgür ve güvende hissettirir.
Kişinin kendini özgür ve güvende hissetmesinin yanında sosyalleşebilmesi ve kendini geliştirebilmesi, kendiyle ilgili olan özel durumları kimin, ne kadarını ve nasıl öğreneceğini belirleyebilmesine bağlıdır. Bu hakkın kişiye tanınmaması halinde toplumdaki kişilerin psikolojik olarak düzgün bir gelişim göstermesi de beklenemeyecektir. Bunun yanında kişinin kendi hayatıyla ilgili özgürce kararlar alabilmesi ve bu kararları uygulayabilmesi, bir diğer ifade ile kişisel olarak özerk olabilmesi, kişinin yaptığı seçimlere toplum tarafından iyi veya kötü değerlendirmesinde bulunulmamasına bağlıdır ki bu durum da kişinin özel hayat bilgilerinin bilinmemesi ile ilgilidir.
Özel hayat kavramının önemi insanlar tarafında anlaşıldıkça bu kavram zamanla bir insan hakkı olarak gelişmeye başlamıştır. Bu gelişim insanların özel hayatlarının gizli olduğu ve ancak kendisinin tasarrufunda bulunduğu düşüncesini geliştirmiş ve özel hayatın gizliliği hakkını ortaya çıkartmıştır. İnsanlar toplum içerisinde bu insan hakkı değerlerini yaymaya ve yaşatmaya başlamışlardır. Bu hakların gelişimi aşağı bölümlerde bahsedilecek olmakla beraber en nihayetinde devletler, Anayasalarında ve ceza kanunlarında özel hayatın ve bu hayat alanlarının gizliliğini kabul etmiş bu vasıtalar ile toplumu düzenleme yoluna gitmişlerdir. Bu kapsamda 1982 Anayasasının 20. maddesinde bu hak kabul edilmiş ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) özellikle dokuzuncu bölümünde düzenlenen suçları ile özel hayatın gizliliği hakkı koruma altına alınmıştır.
Ancak özel hayat kavramının nasıl tanımlandığı gerek uluslararası gerekse ulusal mevzuatlarda belirlenmemiştir. Dolayısıyla TCK'da düzenlenen suçların uygulamasının nasıl olacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeplerle öncelikle özel hayat kavramının ne olduğu kapsamında hangi hallerin bulunduğu gibi soruların cevaplarının verilmesi gerekmektedir. TCK'da bu yönde bir tanımın yapılmamasının sebebi bu kavramın her daim kendini yeniliyor olmasıdır. Sözgelimi özel hayat kavramı ilk ortaya çıktığı dönemlerde insanların ortak kullandıkları alanlarda özel hayatlarının gizliliğinin olmadığı kabul edilirken günümüzde bu anlayışın aksine ortak alanlarda dahi insanların özel hayatlarının gizliliğinin bulunduğu kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi TCK özel hayat kavramını tanımlamak yerine maddenin uygulandığı dönemde kabul edilen kapsam ne ise bu kapsam çerçevesinde bir uygulamanın yapılması yoluna gitmiştir.
Açıklanan bu sebeplerden dolayı çalışmamız iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde özel hayat kavramını tanımlama çalışmalarından ve doktrindeki farklı tanımlardan, günümüzde kabul edilen özel hayat kavramı kapsamının hangi kriterler kullanılarak belirlendiğinden, hangi konuların özel hayat alanları içerisine girdiğinden, toplumda özel hayatın gizliliği bakımında tartışmalı olarak kabul edilen ilişkilerin akıbetinden ve nasıl bir uygulama yapılması gerektiğinden, özel hayat hakkının tarihsel gelişiminden, uluslararası kuruluşların bu hakkı nasıl kabul ettikleri ve AİHM'in bu hakka bakışının nasıl olduğundan son olarak da Türk mevzuatında bu hakkın nasıl korunduğundan bahsedilecektir.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise TCK md. 134 özel hayatın gizliliğinin ihlali suçundan, bu suçun TCK'da düzenlenen diğer özel hayatın gizliliğini koruyan suçlardan ne gibi farklılıkları olduğundan, TCK md. 134'ün maddi ve manevi unsurlarından, hukuka uygunluk sebeplerinden, kusurluluk bahsinden ve ceza hukuku açısından doğru bir uygulamanın gelişmesi için suçun unsurlarında nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsedilecektir.
İnsanoğlu binlerce yıldır bir arada yaşamakta ve bu durum bir seçimden değil zorunluluktan ileri gelmektedir. Bunun nedeni olarak insanların ihtiyaçlarının olması ve tüm ihtiyaçlarını tek başlarına karşılamaya muktedir olamayışlarını öne sürebiliriz. Yani insan dediğimiz varlık, ihtiyaçları sebebiyle toplu olarak yaşamaya mecburdur, dolayısıyla sosyal bir varlıktır. İnsanın bu sosyal yönü, hayatına başka insanların da girmesine ve hayatının başkaları tarafından öğrenilmesine sebep olmuştur.
Diğer bir yönden insanın, fıtri bir ihtiyaç olarak çevresinden sakladığı birtakım faaliyetleri vardır. Kişi bu faaliyetlerden bazılarının insanlar tarafından öğrenilmesini istemez, bazılarının ise kendi belirlediği kadarının öğrenilmesini ister. Bunun yanında yaptığı bu seçime saygı duyulmasını da ister. İşte insanın bu isteklerinin gerçekleştirilmesi ve seçimlerine saygı duyulması insanı özgür ve güvende hissettirir.
Kişinin kendini özgür ve güvende hissetmesinin yanında sosyalleşebilmesi ve kendini geliştirebilmesi, kendiyle ilgili olan özel durumları kimin, ne kadarını ve nasıl öğreneceğini belirleyebilmesine bağlıdır. Bu hakkın kişiye tanınmaması halinde toplumdaki kişilerin psikolojik olarak düzgün bir gelişim göstermesi de beklenemeyecektir. Bunun yanında kişinin kendi hayatıyla ilgili özgürce kararlar alabilmesi ve bu kararları uygulayabilmesi, bir diğer ifade ile kişisel olarak özerk olabilmesi, kişinin yaptığı seçimlere toplum tarafından iyi veya kötü değerlendirmesinde bulunulmamasına bağlıdır ki bu durum da kişinin özel hayat bilgilerinin bilinmemesi ile ilgilidir.
Özel hayat kavramının önemi insanlar tarafında anlaşıldıkça bu kavram zamanla bir insan hakkı olarak gelişmeye başlamıştır. Bu gelişim insanların özel hayatlarının gizli olduğu ve ancak kendisinin tasarrufunda bulunduğu düşüncesini geliştirmiş ve özel hayatın gizliliği hakkını ortaya çıkartmıştır. İnsanlar toplum içerisinde bu insan hakkı değerlerini yaymaya ve yaşatmaya başlamışlardır. Bu hakların gelişimi aşağı bölümlerde bahsedilecek olmakla beraber en nihayetinde devletler, Anayasalarında ve ceza kanunlarında özel hayatın ve bu hayat alanlarının gizliliğini kabul etmiş bu vasıtalar ile toplumu düzenleme yoluna gitmişlerdir. Bu kapsamda 1982 Anayasasının 20. maddesinde bu hak kabul edilmiş ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) özellikle dokuzuncu bölümünde düzenlenen suçları ile özel hayatın gizliliği hakkı koruma altına alınmıştır.
Ancak özel hayat kavramının nasıl tanımlandığı gerek uluslararası gerekse ulusal mevzuatlarda belirlenmemiştir. Dolayısıyla TCK'da düzenlenen suçların uygulamasının nasıl olacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeplerle öncelikle özel hayat kavramının ne olduğu kapsamında hangi hallerin bulunduğu gibi soruların cevaplarının verilmesi gerekmektedir. TCK'da bu yönde bir tanımın yapılmamasının sebebi bu kavramın her daim kendini yeniliyor olmasıdır. Sözgelimi özel hayat kavramı ilk ortaya çıktığı dönemlerde insanların ortak kullandıkları alanlarda özel hayatlarının gizliliğinin olmadığı kabul edilirken günümüzde bu anlayışın aksine ortak alanlarda dahi insanların özel hayatlarının gizliliğinin bulunduğu kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi TCK özel hayat kavramını tanımlamak yerine maddenin uygulandığı dönemde kabul edilen kapsam ne ise bu kapsam çerçevesinde bir uygulamanın yapılması yoluna gitmiştir.
Açıklanan bu sebeplerden dolayı çalışmamız iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde özel hayat kavramını tanımlama çalışmalarından ve doktrindeki farklı tanımlardan, günümüzde kabul edilen özel hayat kavramı kapsamının hangi kriterler kullanılarak belirlendiğinden, hangi konuların özel hayat alanları içerisine girdiğinden, toplumda özel hayatın gizliliği bakımında tartışmalı olarak kabul edilen ilişkilerin akıbetinden ve nasıl bir uygulama yapılması gerektiğinden, özel hayat hakkının tarihsel gelişiminden, uluslararası kuruluşların bu hakkı nasıl kabul ettikleri ve AİHM'in bu hakka bakışının nasıl olduğundan son olarak da Türk mevzuatında bu hakkın nasıl korunduğundan bahsedilecektir.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise TCK md. 134 özel hayatın gizliliğinin ihlali suçundan, bu suçun TCK'da düzenlenen diğer özel hayatın gizliliğini koruyan suçlardan ne gibi farklılıkları olduğundan, TCK md. 134'ün maddi ve manevi unsurlarından, hukuka uygunluk sebeplerinden, kusurluluk bahsinden ve ceza hukuku açısından doğru bir uygulamanın gelişmesi için suçun unsurlarında nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsedilecektir.