Metin Karabaşoğlu yürüyerek okumalar yapan bir yazar. Peygamberin Kardeşleri'ni yazarken de epey yürüdüğü anlaşılıyor. Caddelerde yürüyor. Vitrinleri seyrediyor. Gençlerin yüzünü okuyor. Toplumu gözlemliyor. Peygamber dönemine gidiyor. Hadislere dalıyor. Okumalarını dış mekânlarla sınırlı tutmuyor; iç mekânları da dış mekânlar kadar başarıyla kullanıyor. Dış mekânları okurken, sonra birden kamerasını bize, bizim içsel dünyamızın ortasına odaklıyor. Sosyal yaşamda gözlemlediklerinin insanın içinde olup bitenlerle ilişkisini kuruyor. Kimi zaman da tersinden gidiyor. Önce insanın içinde olanlardan bahsediyor. İnsanın duygularını tahlil ederken birden kendimizi toplumsal olayların analizinin içinde buluyoruz. İnsanın içinde olup bitenlerin toplumsal yaşantıdaki karşılığının ne olduğunu sunuyor. Sosyolojik gerçekliklerle psikolojik gerçeklikleri birbiri içinde kaynaştırmayı kolaylıkla yaparak insanı bütüncül bir yaklaşımla ele almayı başarabiliyor.
Metin Karabaşoğlu'nun düşünürken kavramları kullanmayı sevdiği anlaşılıyor. Yazdıklarına bakınca son yıllarda önemsediği kavramlardan birisinin ?denge' olduğu görülüyor. Celâl ile cemal arasındaki dengeyi yaşamımızda bir referans noktası olarak önümüze koyuyor. Bu kitaptaki tüm yazılarında denge' kavramını çeşitli konulara ustaca yayma başarısını göstermiş. Kitabın sayfalarına yaydığı denge' konusunu ise klasik söylemlerin dışında kavramlaştırdığını farkediyoruz. Denge kavramını ontolojik bir temele oturtuyor. İfrat ile tefritin sınırlarını çizip denge' halinin ne olacağının referansı olarak esma-i hüsnayı alıyor.
Metin, yazılarında başarıyla sergilediği denge' kavramı dahilinde, önemli açmazlarımızdan sıyrılmamızda yardımcı dayanak noktaları sergiliyor. İçimizdeki nefse ciddi yüzleştirmeler yaşatırken bizi o halde bırakmıyor. Nefsimizi yaralayıp kaçmıyor. Bunu iyi bir iş başarmak olarak görmüyor. Bu sefer kalbi ve ruhu besleyecek malzemeler önümüze koyuyor. Bir insanı ameliyat eden bir doktorun ameliyat sonrası bakımdan, hastanın ağrılarının, sızılarının teskin edilmesinden sorumlu olması gibi... Ameliyat öncesinde, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında şefkatli bir hekim gibi davranıyor şefkati ameliyat yapmaya engel olmadan.
İnsanın benliğinin kendi gerçekliğini anlamaya yönelik ciddi yüzleşmelere ihtiyacı varsa, kalbin ve ruhun da kendine özgü beslenmeye, şefkate ihtiyacı var. Bir yandan benliğe yüzleşme yaşatmak, bir yandan ise umut, şevk, şefkat, ilgi, sevilmek gibi insanın varoluşsal ihtiyaçlarını sunmak bir kemal halini oluşturuyor. Bu kemal hali hem insanın kendi kendisiyle olan, hem de öteki insanlarla olan ilişkilerinde, hem de kavramsal düşünen yazarlar için tutturulması zor bir üslup olarak karşımıza çıkıyor. Metin içimizdeki şeytanları kovarken, melekleri ürkütmüyor.
Metin, zor zamanların insanları olan bizlere, zorlukların içindeki kolaylıkları da sunuyor. Sadece zorlukların içinden kolaylığın çıkabileceğini görmek bile, zoru kolay yapıyor. Tüm çabaları için kendisine teşekkür ediyorum.
Metin Karabaşoğlu yürüyerek okumalar yapan bir yazar. Peygamberin Kardeşleri'ni yazarken de epey yürüdüğü anlaşılıyor. Caddelerde yürüyor. Vitrinleri seyrediyor. Gençlerin yüzünü okuyor. Toplumu gözlemliyor. Peygamber dönemine gidiyor. Hadislere dalıyor. Okumalarını dış mekânlarla sınırlı tutmuyor; iç mekânları da dış mekânlar kadar başarıyla kullanıyor. Dış mekânları okurken, sonra birden kamerasını bize, bizim içsel dünyamızın ortasına odaklıyor. Sosyal yaşamda gözlemlediklerinin insanın içinde olup bitenlerle ilişkisini kuruyor. Kimi zaman da tersinden gidiyor. Önce insanın içinde olanlardan bahsediyor. İnsanın duygularını tahlil ederken birden kendimizi toplumsal olayların analizinin içinde buluyoruz. İnsanın içinde olup bitenlerin toplumsal yaşantıdaki karşılığının ne olduğunu sunuyor. Sosyolojik gerçekliklerle psikolojik gerçeklikleri birbiri içinde kaynaştırmayı kolaylıkla yaparak insanı bütüncül bir yaklaşımla ele almayı başarabiliyor.
Metin Karabaşoğlu'nun düşünürken kavramları kullanmayı sevdiği anlaşılıyor. Yazdıklarına bakınca son yıllarda önemsediği kavramlardan birisinin ?denge' olduğu görülüyor. Celâl ile cemal arasındaki dengeyi yaşamımızda bir referans noktası olarak önümüze koyuyor. Bu kitaptaki tüm yazılarında denge' kavramını çeşitli konulara ustaca yayma başarısını göstermiş. Kitabın sayfalarına yaydığı denge' konusunu ise klasik söylemlerin dışında kavramlaştırdığını farkediyoruz. Denge kavramını ontolojik bir temele oturtuyor. İfrat ile tefritin sınırlarını çizip denge' halinin ne olacağının referansı olarak esma-i hüsnayı alıyor.
Metin, yazılarında başarıyla sergilediği denge' kavramı dahilinde, önemli açmazlarımızdan sıyrılmamızda yardımcı dayanak noktaları sergiliyor. İçimizdeki nefse ciddi yüzleştirmeler yaşatırken bizi o halde bırakmıyor. Nefsimizi yaralayıp kaçmıyor. Bunu iyi bir iş başarmak olarak görmüyor. Bu sefer kalbi ve ruhu besleyecek malzemeler önümüze koyuyor. Bir insanı ameliyat eden bir doktorun ameliyat sonrası bakımdan, hastanın ağrılarının, sızılarının teskin edilmesinden sorumlu olması gibi... Ameliyat öncesinde, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında şefkatli bir hekim gibi davranıyor şefkati ameliyat yapmaya engel olmadan.
İnsanın benliğinin kendi gerçekliğini anlamaya yönelik ciddi yüzleşmelere ihtiyacı varsa, kalbin ve ruhun da kendine özgü beslenmeye, şefkate ihtiyacı var. Bir yandan benliğe yüzleşme yaşatmak, bir yandan ise umut, şevk, şefkat, ilgi, sevilmek gibi insanın varoluşsal ihtiyaçlarını sunmak bir kemal halini oluşturuyor. Bu kemal hali hem insanın kendi kendisiyle olan, hem de öteki insanlarla olan ilişkilerinde, hem de kavramsal düşünen yazarlar için tutturulması zor bir üslup olarak karşımıza çıkıyor. Metin içimizdeki şeytanları kovarken, melekleri ürkütmüyor.
Metin, zor zamanların insanları olan bizlere, zorlukların içindeki kolaylıkları da sunuyor. Sadece zorlukların içinden kolaylığın çıkabileceğini görmek bile, zoru kolay yapıyor. Tüm çabaları için kendisine teşekkür ediyorum.