“Her milletin kendi değerlerinin oluşmasına/gelişmesine katkı sağlayan aydınları, sanatçıları, siyaset, bilim, fikir ve din adamları… vardır. Onlar ortaya koydukları eserleri ve düşünceleriyle içine doğdukları toplumların yanı sıra evrensel anlamda da bireylerin ortak değerler etrafında bütünleşmesine vesile olurlar. Dante'yi hesaba katmadan İtalyan edebiyat ve kültürünü anlamak/anlatmak nasıl mümkün değilse Sheakspeare olmadan İngiliz Dili ve kültürü, Goethe olmadan da Alman Dili ve kültürü… hakkında konuşmak mümkün değildir. Bu cümleden olarak Türk kültürünün mümtaz simâlarından ve insanlığın şansı olan Ahmet Yesevî'yi anlamadan da Türk Dili, kültürü, inanç dünyası ve kimliği üzerinde akıl yürütmenin mümkün olmadığı ortadadır. Ahmet Yesevî'nin düşüncesi, eserleri, öğrencileri ve takipçileriyle Türk-İslam düşüncesini hazmetmiş, benliğinde yoğurmuş Müslüman Türk kimliğinin oluşmasındaki eşsiz katkıları ve anahtar rolü tartışılmazdır. Divan-ı Hikmet en yüce özelliklerinden biri olan sadelik içinde sürekli doğruları tekrarlayarak kişiyi kamil insan olma yönünde harekete geçirmek amacıyla yazılmıştır. Abdullah Kök'ün tecessüsle tespit edip incelediği metaforların sayıca fazlalık ve çeşitliliği dikkate alındığında Divan-ı Hikmet'in öncelediği insan hayatının iki dünyada da huzura kavuşması için ele aldığı değerlere sınır çizmenin, eksiksiz bir yorumunu yapmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Eserin metaforlar dünyası akılcı bir temel ve yetkin karşılaştırmalarla incelendiğinde Ahmet Yesevî'nin yalnız yaşlı bir millet olan Türklerin kültürüne değil, evrensel kültüre olan katkıları da anlaşılmış olacaktır; Onun miras bıraktığı eserinin içindeki ahlak ve yaşama anlayışı sadece bizlerin değil, çağdaş insanın da ihtiyacı olan ahlak ve yaşama anlayışıdır. Hangi inanca ve milliyete mensup olursa olsun, Yesevî'ye kulak verenlerin daha sağduyulu, daha mutlu, daha ahlaklı, daha barışcıl, ve her türlü zorbalığa karşı daha cesur olacağından kim şüphe edebilir? Ve birçok bakımdan içten içe yozlaşmış, zehirlenmiş insanlığın arınmak için Yesevî öğretisine ihtiyacı olduğunu kim reddedebilir?”
“Her milletin kendi değerlerinin oluşmasına/gelişmesine katkı sağlayan aydınları, sanatçıları, siyaset, bilim, fikir ve din adamları… vardır. Onlar ortaya koydukları eserleri ve düşünceleriyle içine doğdukları toplumların yanı sıra evrensel anlamda da bireylerin ortak değerler etrafında bütünleşmesine vesile olurlar. Dante'yi hesaba katmadan İtalyan edebiyat ve kültürünü anlamak/anlatmak nasıl mümkün değilse Sheakspeare olmadan İngiliz Dili ve kültürü, Goethe olmadan da Alman Dili ve kültürü… hakkında konuşmak mümkün değildir. Bu cümleden olarak Türk kültürünün mümtaz simâlarından ve insanlığın şansı olan Ahmet Yesevî'yi anlamadan da Türk Dili, kültürü, inanç dünyası ve kimliği üzerinde akıl yürütmenin mümkün olmadığı ortadadır. Ahmet Yesevî'nin düşüncesi, eserleri, öğrencileri ve takipçileriyle Türk-İslam düşüncesini hazmetmiş, benliğinde yoğurmuş Müslüman Türk kimliğinin oluşmasındaki eşsiz katkıları ve anahtar rolü tartışılmazdır. Divan-ı Hikmet en yüce özelliklerinden biri olan sadelik içinde sürekli doğruları tekrarlayarak kişiyi kamil insan olma yönünde harekete geçirmek amacıyla yazılmıştır. Abdullah Kök'ün tecessüsle tespit edip incelediği metaforların sayıca fazlalık ve çeşitliliği dikkate alındığında Divan-ı Hikmet'in öncelediği insan hayatının iki dünyada da huzura kavuşması için ele aldığı değerlere sınır çizmenin, eksiksiz bir yorumunu yapmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Eserin metaforlar dünyası akılcı bir temel ve yetkin karşılaştırmalarla incelendiğinde Ahmet Yesevî'nin yalnız yaşlı bir millet olan Türklerin kültürüne değil, evrensel kültüre olan katkıları da anlaşılmış olacaktır; Onun miras bıraktığı eserinin içindeki ahlak ve yaşama anlayışı sadece bizlerin değil, çağdaş insanın da ihtiyacı olan ahlak ve yaşama anlayışıdır. Hangi inanca ve milliyete mensup olursa olsun, Yesevî'ye kulak verenlerin daha sağduyulu, daha mutlu, daha ahlaklı, daha barışcıl, ve her türlü zorbalığa karşı daha cesur olacağından kim şüphe edebilir? Ve birçok bakımdan içten içe yozlaşmış, zehirlenmiş insanlığın arınmak için Yesevî öğretisine ihtiyacı olduğunu kim reddedebilir?”