Postmodern edebiyat kuramı XVIII. yüzyıl sonu Romantik geleneğinden beslenir. İki akımın kesiştiği en önemli nokta, edebiyatla edebiyat kuramının iç içe geçmiş, giderek birbirine dönüşmüş olmasıdır. Tıpkı romantiklerin yaptığı gibi postmodern edebiyatçılar da sürekli edebiyat meselesinin kendisiyle uğraşırlar. Bu da bizi “edebi mutlak” kavramına götürür. Edebi yaratılar hakkında yargıda bulunmaya soyunan edebiyat eleştirisiyle, edebiyatın ne olduğuna dair sorular soran edebiyat kuramı arasındaki ayrım ortadan kalkarken edebiyatın kendisi de “edebi mutlak”ın içinde erir. Ancak Romantik edebi mutlağın ayırt edici özelliği henüz düşünülmemiş olana, olasılıklara, var olanların antitezlerine açık oluşudur, kısacası devrimci bir yönü vardır. Postmodern edebiyattan ayrıldığı nokta da budur.
Bu temel sav etrafında gelişen kitap alışılagelmiş giriş kitapları gibi belli bir dönemselleştirme üzerinden, birbirini takip eden akımlar ya da kişileri izleyerek örgütlenmiyor. Daha ziyade bu sav ile buna eklemlenen başka temalar etrafında, metinler üzerinden gelişiyor ve eleştirel bir yaklaşım benimsiyor. Yazar Hobbes, Johnson, Rousseau, Kant, Nietzsche, Freud ve Heidegger'in düşüncelerini izleyerek çalışmasını tarihselleştiriyor; Lévi-Strauss, Barthes, Baudrillard, Derrida, Kristeva, Lyotard, Deleuze ve Guattari'yi izleyerek, bu düşünürlerin düşüncelerini birbirleriyle çarpıştırarak savını kuramsallaştırıyor. Sadece kuramcıların değil, Acker, Auster, Barth, Pynchon gibi postmodern yazarların metinlerinin de derinlemesine çözümlemelerini yapıyor. Karşımıza zevkle ve kolay okunan bir kitap çıkıyor.
Edebiyat alanında büyük bir eksikliği kapatacak kışkırtıcı, bilgilendirici ve düşündürücü bir kitap Postmodern Edebiyat Kuramı. Sadece edebiyatla ilgilenenlere değil, politika ve kültürel meselelerle ilgilenen kişilere de söyleyecek sözü var.
Postmodern edebiyat kuramı XVIII. yüzyıl sonu Romantik geleneğinden beslenir. İki akımın kesiştiği en önemli nokta, edebiyatla edebiyat kuramının iç içe geçmiş, giderek birbirine dönüşmüş olmasıdır. Tıpkı romantiklerin yaptığı gibi postmodern edebiyatçılar da sürekli edebiyat meselesinin kendisiyle uğraşırlar. Bu da bizi “edebi mutlak” kavramına götürür. Edebi yaratılar hakkında yargıda bulunmaya soyunan edebiyat eleştirisiyle, edebiyatın ne olduğuna dair sorular soran edebiyat kuramı arasındaki ayrım ortadan kalkarken edebiyatın kendisi de “edebi mutlak”ın içinde erir. Ancak Romantik edebi mutlağın ayırt edici özelliği henüz düşünülmemiş olana, olasılıklara, var olanların antitezlerine açık oluşudur, kısacası devrimci bir yönü vardır. Postmodern edebiyattan ayrıldığı nokta da budur.
Bu temel sav etrafında gelişen kitap alışılagelmiş giriş kitapları gibi belli bir dönemselleştirme üzerinden, birbirini takip eden akımlar ya da kişileri izleyerek örgütlenmiyor. Daha ziyade bu sav ile buna eklemlenen başka temalar etrafında, metinler üzerinden gelişiyor ve eleştirel bir yaklaşım benimsiyor. Yazar Hobbes, Johnson, Rousseau, Kant, Nietzsche, Freud ve Heidegger'in düşüncelerini izleyerek çalışmasını tarihselleştiriyor; Lévi-Strauss, Barthes, Baudrillard, Derrida, Kristeva, Lyotard, Deleuze ve Guattari'yi izleyerek, bu düşünürlerin düşüncelerini birbirleriyle çarpıştırarak savını kuramsallaştırıyor. Sadece kuramcıların değil, Acker, Auster, Barth, Pynchon gibi postmodern yazarların metinlerinin de derinlemesine çözümlemelerini yapıyor. Karşımıza zevkle ve kolay okunan bir kitap çıkıyor.
Edebiyat alanında büyük bir eksikliği kapatacak kışkırtıcı, bilgilendirici ve düşündürücü bir kitap Postmodern Edebiyat Kuramı. Sadece edebiyatla ilgilenenlere değil, politika ve kültürel meselelerle ilgilenen kişilere de söyleyecek sözü var.